İstanbul'un görünmez casusları

1940´lı yılların başında İstanbul, Batılı istihbarat görevlilerinin ve ajanların cirit attığı bir şehirdi. Boğaz´ın bir yakasında Nazi Almanyası´nın gözü, diğer yakasında İngilizlerin kulağı vardı. Pera´daki otellerdeki resepsiyonlar, Karaköy´deki kahvehaneler, Şişli´deki yabancı konsolosluk binaları yalnızca diplomatik temas noktaları değil, aynı zamanda gizli bilgi alışverişinin yapıldığı sahnelere dönüşmüştü.

Bahar AKPINAR Perspektif
22 Ekim 2025 Çarşamba

Geçtiğimiz ay, II. Dünya Savaşı sırasında İstanbul’un sisli salonlarında dolaşan gizli bir figürü, Madame Miske’yi ve istihbarat çalışmalarını konu etmiştik. Bu ayki yazıda yine İstanbul’dayız, ama bu kez yıl 1942. Boğaz’ın bir yakasında Nazi Almanyası’nın gözü, diğer yakasında İngilizlerin kulağı var. Pera’daki otellerdeki resepsiyonlar, Karaköy’deki kahvehaneler, Şişli’deki yabancı konsolosluk binaları yalnızca diplomatik temas noktaları değil, aynı zamanda gizli bilgi alışverişinin yapıldığı sahnelere dönüşmüş durumda... Böylesi bir dünya içinde İngilizlerin 1941’den beri İstanbul’da görev yapan Special Operations Executive (SOE) biriminin Section X adlı bölümü, Avusturya’ya sızarak Nazi karşıtı propaganda yürütmeyi amaçlayan çalışmalar yapıyordu. Bu çalışmaların merkezinde O dönem İstanbul’da gazeteci olarak bulunan Eric Gedye ve sekreteri Alice Lepper vardı.

Eric Gedye savaş öncesinde Viyana’da tanınmış bir muhabirdi. 1930’lu yıllarda İngiliz istihbaratının önemli figürlerinden Thomas Kendrick için çalışmış, Orta Avrupa’daki siyasi atmosferi yakından gözlemlemiş biriydi. 1941’de İstanbul’a geldiğinde Daily Express muhabiri kimliğiyle çalışsa da gerçekte İngiliz istihbaratının bölgedeki operasyonlarını yönetiyordu. Yanında ise sekreteri olarak tanıtılan Alice Lepper vardı. Asıl adı Litzi Mehler olan Alice Lepper, 1910 yılında Viyana’da varlıklı bir Yahudi ailenin kızı olarak dünyaya gelmişti. 1938’de Avusturya ile Almanya’nın siyasi olarak birleşmesinin ardından Nazilerden kaçmak için İngiliz askeri ataşesi John Harper Lepper’la sahte bir evlilik yapmış, bu sayede pasaport edinerek ülkesinden çıkabilmişti. 1941’de Gedye ile birlikte İstanbul’a geldiğinde artık sadece bir mülteci değil, deneyimli bir ajan ve istihbarat bağlantısıydı.

Alice Lepper, görünürde sessiz bir sekreterdi. Oysa İngiliz istihbarat arşivlerinde adı Miss Pearson olarak geçen bir ajandı ve kod adı Lepperova’ydı. Almanca ve İngilizceyi mükemmel akıcılıkta konuşan Lepper, Fransızca da biliyor, biraz da olsa Rusça anlayabiliyordu. Gedye İstanbul dışına çıktığında operasyonu tek başına yönetiyor, ajanlarla bağlantıları kuruyor, kodlu mesajları çözüyor ve sahte belgeleri hazırlıyordu. Kadın kimliği, dönemin ataerkil bakış açısı içinde onu görünmez kılmış, bu sayede erkek meslektaşlarının başaramadığı birçok bilgiye erişmesini kolaylaştırmıştı.

Balık operasyonu

Gedye ve Lepper’in hikayesinin en dikkat çekici kısmı, tarihe balık operasyonu olarak geçen yaratıcı yöntemdi. Dr. Helen Fry’nin İngiliz arşivlerinden aktardığına göre, ikili Türkiye’den Almanya ve Avusturya’ya giden konserve balık sevkiyatlarını propaganda aracı olarak kullanıyorlardı. Balık konservelerini gizlice açılıyor, içleri boşaltılıyor, sıvı sabunla doldurulup su geçirmez torbalara konulan propaganda broşürleri yerleştiriliyordu. Konserveler yeniden mühürlendikten sonra ihraç ediliyordu.

Dr. Helen Fry

Bir diğer yöntem ise taze balıklardı. İstanbul’dan Almanya’ya gönderilen bu balıkların karınlarına, başparmak büyüklüğünde selüloid şeritler yerleştiriliyordu. Üzerlerinde “Down with Hitler” ya da “Freedom for Europe” gibi sloganlar yerleştiriliyordu. Balıklar temizlenip sofralara geldiğinde, propaganda da yemeğin içinden çıkıp masadaki yerini alıyordu. Gedye’nin savaş sonrası ifadelerinde, bu yöntemle yaklaşık bir milyon adet farklı yayın ve mesajın Avusturya ile Almanya’ya ulaştırıldığı yazılıdır.

Bu hikaye, Türkiye’nin savaş sırasındaki diplomatik konumuna da ışık tutar. Ankara resmen tarafsız olsa da, İngiliz ve Alman istihbarat servislerinin özellikle İstanbul’da adeta paralel bir diplomatik hayat sürmesi görünmez bir dengeyi beraberinde getiriyordu. Bu görünmez denge, Türkiye’nin iki güç arasında kırılgan tarafsızlığını korumasını sağlıyordu.

1944 yılına gelindiğinde Gedye, Ortadoğu’dan Avrupa’ya uzanan bir ajan ağı kurmayı başarmıştı. Lepper ise artık sekreter değil, sahada çalışan bir istihbarat ajanıydı. Daha sonraları hayatlarını birleştiren ikili savaşın bitiminin ardından Londra’ya geçti. Faaliyetlerinin ayrıntıları onlarca yıl gizli kaldıktan sonra ancak 21. yüzyılın başında açığa çıktı.

Eric Gedye ve Alice Lepper’in hikayesi, savaş tarihinin büyük anlatıları arasında genellikle unutulmuş küçük bir detay gibi görünür. Oysa bu hikâye, İstanbul’un II. Dünya Savaşı’ndaki gizli rolünü anlamak için eşsiz bir öneme sahiptir. Gedye ve Lepper, bu tarafsızlığın içindeki çatlaklardan sızarak tarihin seyrine küçük ama çarpıcı bir müdahalede bulundular. Boğaz’ın balık akınlarına uğradığı bu günlerde şehrin içinden sadece balıklar değil, hikayeler de akıp gidiyor.

 

Kaynak: Dr. Helen Fry, “Section X and the SOE Agents in Turkey”, İngiliz arşiv belgeleri ve kişisel araştırma notları, 2025.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün