Şofetim'in perişan çığlığı - Yahudi Rosa ve Behice Boran

Perspektif
17 Eylül 2025 Çarşamba

Avraham Zafer İşcen

Şofetim, perişanım…

“Çünkü T-nrı, onların iniltisini işitiyor, baskı ve eziyet altında ne kadar perişan olduklarını görüyordu.”

Kutsal metinlerde adı geçen Şofetim (Hakimler), yalnızca tarihi bir dönem değil, aynı zamanda insan ruhunun perişan halinin de sembolüdür. “Şofetim perişanım” dediğimizde, aslında sadece bireysel bir çöküşü değil, toplumun adalet terazisinin bozulduğunu, hüküm dağıtanların zulme saplandığını da dile getiriyoruz.

Bu söz, yalnızca bir bireyin öz kederini dile getirmesi değildir.

Bu çağlarının içinden bizlere kadar ulaşan bir haykırıştır.

Adaletin terazisi eğrildiğinde, merhamet suskun olduğunda, hakikatin sesi boğulduğunda, insanın ruhu da toplumun kalbi de perişan olur.

Kabalistlerin anlattığına göre kainatın en büyük sırrı kırık kapların (şevirat ha-kelim) hikayesindedir. Nur o kadar büyüktü ki kaplar dayanamayıp parçalandı.
Bu mistik okuma, politik mücadeleyle birleştiğinde devrimci bir yankı uyandırır.

Rosa Luxemburg’un “Özgürlük, sadece bizimle aynı düşünenlerin değil, farklı düşünenlerin de özgürlüğüdür” sözü, kabalistik dengenin politik tezahürüdür. Adalet-merhamet dengesi, onun dilinde halkların özgürlüğü olarak karşımıza çıkar. Behice Boran’ın Türkiye’de emekçiler için yürüttüğü mücadele de aynı kökten beslenir: adalet terazisini yeniden kurmak, halkın perişanlığını devrimci bir uyanışa dönüştürmektir.

Ve bizler bu kırıkların arasında yaşıyoruz ama Hasidik bilgelik bize der ki; perişanlık, yükselişin başlangıcıdır. Kırık parçaları toplamak, T-nrı’nın işini tamamlamaktır.

İşte Yahudi bir ailede yetiştirilen Rosa Luxemburg, işte bu kırıklardan söz ederken aslında devrimden bahsediyordu…

Onun kalbi, yalnız bir mistiğin duasıyla değil, bir devrimcinin isyan haykırışı ile yanıyordu.

Özgürlük herkesindir dediğinde, aslında Sefirot ağacındaki dengeyi hatırlatıyordu.

Adalet, merhametsiz olmaz, merhamet de adaletsiz ayakta olmaz.

Behice Boran ise Anadolu’nun tozlu yollarında, köylünün nasırlı ellerinde, işçinin terli alnında bu perişanlığı gördü.

O da biliyordu ki bu hal, yalnızca bir çöküş değil, bir çağrıdır. Mazlumun perişanlığı, zalimin saltanatını çatlatan sessiz bir duadır.

Ey dost! Şofetim’in çığlığı, Rosa’nın kalemi, Behice’nin mücadelesi ve Hasid ustalarının gözyaşı aynı hakikati söylüyor:

Hasidik ustalar, perişanlık halini Tanrı’ya yakınlığın bir işareti görür. Rosa ve Behice ise bu perişanlığı toplumsal bir çağrı saydılar. “Halk açsa, işçi eziliyorsa, köylü topraksızsa, bu bir kader değil, değiştirilecek bir yazgıdır. Böylece mistisizmin içsel devrimi, siyasetin dışsal devrimiyle buluşur.

— Kırık parçaları toplamak elimizdedir.

— Perişanlık, son değil, yeni bir doğuşun eşiğidir.

— İnsan ruhu da toplumun kaderi de yeniden inşa edilebilir.

Ve belki de en derin söz, gönül erenlerinden gelir:

 “Her narın içinde bir nur gizlidir. Yanmayı göze alan, ışığa kavuşur.”

Bugün Rosa’nın özgürlük çağrısı, Behice’nin emek mücadelesi ve Hasidik mistisizmin kalp devrimi birleşerek bize yeni bir yol gösterir: Perişanlığın içinden devrimin ışığını doğurmak.

Şofetim perişan diyor; biz ise bu perişanlıktan devrimin ışığını doğuruyoruz.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün