Derrida, Habermas ve Talmudik düşünce ışığında bir yolculuk
Leon Amram
Hızla gelişen teknoloji, çevresel çöküş, siyasi parçalanma ve derin varoluşsal kaygılar karşısında “İnsanlık nereye gidiyor?” sorusu, cevabı ölçülemediği için, sadece bilimsel veya ekonomik değil, aynı zamanda felsefi ve etik bir yanıt gerektirir. Bu soruyu yanıtlamak için birbirinden farklı görünen üç kaynağa yönelebiliriz: Jacques Derrida’nın yapısökümcü (deconstructive) etiği, Jürgen Habermas’ın iletişimsel (deliberative) akılcılığı ve Talmudik geleneğin diyalojik ahlakı. Bu üç perspektif beraberce, insanlığın geleceğini şekillendirme biçimimizi sorgulayan, eleştiren ve nihayetinde bizi sorumluluk almaya çağıran hümanist bir çerçeve sunar.
Derrida: Her zaman yaklaşmakta olan bir gelecek
Derrida için gelecek bir plan değil, devamlı değişen bir hayaldir; her zaman yaklaşmakta olan, öngörülemeyen, risk yönetim kategorilerimizi altüst eden bir olasılıktır. Gelecek, bizim hâkim olabileceğimiz bir şey değil, tam aksine bizi şaşırtan ve sınayan bir ötekiliktir. Eserlerinde Derrida, evrensel bir ilerleme anlatısını dayatan modernliğin, totalleştirici arzularına karşı uyarıda bulunur. Bunun yerine, otantik hoşgörüyü, yani hem ‘başka’ya hem de geleceğe ve içerebileceği alternatiflere açık olmayı savunur.
Derrida’nın yapısöküm kavramı nihilist değil, etik temellidir. Her kimliğin, her geleneğin ve her “gerçeğin” içinde farklılık, çelişki ve rastlantısallık barındığını gösterir. Bu nedenle insanlığın geleceğini düşünmek, bir yol haritası çizmekten ziyade, her zaman öngörülemeyene karşı açık, adaptif ve ihtiyatlı olmak demektir: hukuk ötesi bir adalet, anlaşma ötesi bir barış, alışveriş (transaction) ve tolerans ötesi bir sevgi.
Derrida’nın önerdiği şey, sonuca ulaşmayan ama sonsuz bir sorumluluk etiğidir. Ona göre, insanlığın geleceği, neyi başaracağımızdan çok, ötekiliğe ne kadar açık olabileceğimize bağlıdır.
Habermas: Akılcı bir kamusal diyaloğa doğru
Buna karşılık Jürgen Habermas, insanlığın geleceği hakkında belli bir zeminin gerçekleşmesi kaydıyla daha iyimser ve yapıcı bir vizyon sunar. Eserlerinde, eşitlik ve baskıdan uzaklık koşulları altında yapılan rasyonel diyalogların, toplumları gerçeğe, uzlaşmaya ve adalete taşıyabileceğini savunur. Habermas’a göre modernliğin büyük projesi başarısız değil, sadece tamamlanmamıştır. ‘Gerçek’lerin toplumlar tarafından devamlı bir inşaat halinde olduğuna inanır.
Habermas, araçsal aklın (instrumental reason) gizli şiddetinin (örneğin teknokrasi, kapitalizm) farkındadır, ancak iletişimsel aklın (communicative reason) —anlamaya yönelik aklın—meşru normların ve kurumların temelini sağlamlaştırabileceğine inanır. Bu nedenle demokrasi sadece oylama mekanizması değil, aynı zamanda bir yaşam ve gelişim sürecidir: eleştiri, şeffaflık ve sürekli sorgulama ile işler.
Bu bağlamda insanlığın yönü, kapsayıcı ve diyalojik alanlar kurma becerimize bağlıdır. Tehlike sadece otoriteryenizm değil, aynı zamanda siyasal umutsuzluk ve sinisizmdir: diyaloğun boşuna olduğu, hakikatin göreceli olduğu, tüm siyasetin bir manipülasyon olduğu inancı... Habermas, buna karşı, akıl yürütmeye dayalı kamusal tartışmanın gücüne güvenir.
Talmudik bilgelik: İlişki içinde sorumluluk
Derrida, belirsizlik etiğini; Habermas, akla dayalı siyaseti önerirken, Talmud'un bize sunduğu ilişkisel etiğin temelinde diyalog ve muhalefetin kutsiyeti yatar. Talmud’un amacı tek doğruyu bulmak değil, farklılık içindeki hakikati sürdürmektir. Sayfaları, öğreti ve doktrinden çok tartışmalarla doludur—rabbiler arasında, nesiller arasında, yorumlar arasında… Gerçek olan farklılık ve anlaşmazlıklardır.
“Elu ve-elu divrei Elohim hayim” (Bunlar da, şunlar da yaşayan Tanrı’nın sözleridir) ilkesi, birbirine zıt görüşlerin bile hakikat taşıyabileceğini söyler. Bu, Derrida’nın kesinliğe karşı uyarılarıyla ve Habermas’ın diyalog vurgusuyla örtüşür. Ancak Talmud, bu fikirleri soyuttan çıkarıp yaşama taşır: Yabancıya, engelliye, dula, mazluma, doğaya, çalışana, aileye nasıl davrandığımızı sorar.
En temel emirlerinden biri “Komşunun hayatı tehlikede ise seyirci kalma”dır (Leviticus 19:16). Bu emir, adaletsizlik karşısında müdahale sorumluluğu yükler. Talmud, geleceği öngörmez ancak alçakgönüllülük, merhamet ve yaşamın kutsallığı temelinde ahlaken aktif ihtiyatta olmayı buyurur.
Sentez: Gelecek için etik ihtiyatlılık
Bu üç bakış açısı birleştiğinde, insanlığın geleceği bir ütopya ya da felaket olarak değil, etik bir süreç olarak belirir. Sonucu belirleyecek olan bizim etkileşim becerimizdir. Her bir gelenek farklı bir şekilde kaderciliğe karşı aktif bir duruş sergiler:
Teknoloji, iklim krizi, göç ve küresel çatışmalarla şekillenen bu dünyada, tam denetim ya da tam umutsuzluk gibi uçlara kapılmadan, sorumlu bir açıklığa ihtiyacımız var. Bu, her çözümün yeni bir sorun doğurabileceğini, her dışlanan sesin ortak geleceğimizi zayıflatabileceğini kabul etmeyi gerektirir; ayrıca, kutsal olanın, belirsizliğin içinde bilinen ve bilinemeyebilecek olan ile beraber barınabileceğini fark etmeyi de...