Cemal Süreya'yla Yahudi ve dünya edebiyatlarını keşfetmenin anlamı

Yirminci yüzyılda İbranicenin modern bir edebiyat dili olarak yeniden inşası, bütün dünyada birçok yazar ve şairin dikkatini çekti. Buna şaşırmamalı. Ne de olsa her edebiyatçı bir dil işçisidir, dolayısıyla bütün dil olayları edebiyatçıları yakından ilgilendirir. İkinci Yeni hareketinin önde gelen isimlerinden şair Cemal Süreya (1931-1990) da modern İsrail edebiyatıyla ilgilenenlerdendi.

Perspektif
2 Temmuz 2025 Çarşamba

Laurent Mignon

Duvarda kelebek olmak

Süreya, Türk Dil Kurumunun çıkardığı Türk Dili dergisinde Mart 1968 - Ekim 1975 arasında ‘Yabancı Yayınlar’ kroniğini yazıyordu. Yazılarını hazırlamak için Süreya eline geçen Fransızca edebiyat, kültür ve haber yayınlarını tarayıp dikkatini çeken konuları okurlarıyla paylaşıyordu. O yazıların birinde Avraham Şlonski’nin (1900-1973) kısa bir söyleşisine yer vermişti. Şair ve çevirmen olan Şlonski, İbranice şiirin modernist kuşağının ve neo-sembolist ekolün öncülerindendi. Çalışmaları, modern İbranicenin edebî dil olarak hâlâ gelişmekte olduğu bir çağda cesur bir dilsel yaratıcılıkla dikkat çekiyordu. Zaten İsrail’in edebiyat dünyasında Şlonski, Laşonski diye tanınıyordu –ki “laşon” İbranicede dil demektir. Şlonski’nin dil odağı mutlaka Süreya’nın ilgisini çekmiştir. Onun içindir ki İsrailli şairi tanıttığı kısa yazısında Şlonski’nin dile verdiği öneme de değinmiştir:

“Avraham Şlonski günümüz İsrail şiirinin önde gelen yüzlerinden biri. İsrail’in Aragon’u da diyorlar kendisine. Beş şiir kitabı var. Şiirleri yabancı ülkelerde de tanınıyor. Son yarım yüzyıllık İbrani şiiri için bir de güldestesi yayımlanmış. Ayrıca çeviriler yapıyor. Brecht’i, Euripides’i, Shakespeare’i çevirmiş. Dil sorunlarıyla yakından ilgileniyor. İbranicede son yıllarda büyük gelişmeler olduğu için bazı eski çevirilerini yeni dil koşulları içinde yeniden ele alıyor”1.

Bir dildeki gelişmelerden dolayı eski çevirilerin, eski telif yazıların yeniden ele alınması gerektiği meselesi, Türkiye’de de dil devriminden dolayı tartışılan bir olaydır. Onun için bu konu Süreya ve okurlarına yabancı gelmemiştir. Yazısının devamında Süreya, Şlonski’nin yaptığı Aleksandr Blok çevirilerine dair şu sözlerine yer vermiştir: “Elli yıl önce çevirmiştim Aleksandr Blok’u. Bugün eski çevirimi düzeltmek gereksinimi duydum. Çünkü İbranice bu süre içinde konuşulan bir dil oldu. Yeni çağrışımları kazandı, zenginleşti. Bugün dilimizde Aleksandr Blok’un şiirini daha iyi karşılayan halk deyimleri ortaya çıktı”2. İlginç olan, Şlonski’nin söyledikleriyle karşılaştırıp tartışılabilen benzer sözleri Halit Ziya Uşaklıgil’in (1868-1945) kendi yapıtlarıyla ilgili olarak da söylemesi. Ağır bir Servet-i Fünun Osmanlıcasıyla yazdığı bazı yapıtlarını Öz Türkçe ile yeniden yazma ihtiyacını dile getirirken, Halit Ziya yaptığı şeyin anlatıya dokunmak değil, ona yeni bir kılık vermek olduğunu belirtmiştir: “Ne yapısına, ne biçimine dokunmadım, ancak süslerini değiştirdim”3, diye anlatmıştır bu meseleyi. Keşke Şlonski ve Uşaklıgil tanışsaydı ve yeni dil sorunsalını konuşabilseydi. Biz de sessizce dinleyen duvardaki kelebek olabilseydik…

Süreya ve Yahudi Yazarlar

Süreya’nın dünya edebiyatlarına büyük ilgi duyduğu bilinen bir gerçek ve Şlonski’den sözetmesi o bağlamda değerlendirilebilir. Yine de ilginç olan, yazısına “Bir Yahudi Şair: Avraham Şlonski’ diye bir başlık atması.  Çünkü Cemal Süreya’nın “Yabancı Yayınlar” başlıklı makalelerini tararken genel olarak Yahudi edebiyatıyla da ilgilendiğini görebiliyoruz. Bu bağlamda Süreya Türk Dili’nin Ağustos 1972 sayısında Fransız Quinzaine littéraire dergisinin Amerika’da Yahudi yazarlarının varlığı konusunda Amerikan şair ve eleştirmen Macha Louis Rosenthal’a (1917-1996) yönelttiği bir soruya Rosenthal’in verdiği cevabı aktarıyor:

“Birleşik Devletler’de birçok Yahudi asıllı yazar var. Bunlar kendi geleneklerine, eskilerden beri gelen aile alışkanlıklarına sıkı sıkıya bağlı kimseler. Elbet içlerinde “liberal” olanlar da var. Ama genel durum dediğim biçimde. Saul Bellow, Philip Roth, Norman Mailer, Arthur Miller, Karl Shapiro, Delmore Schwarz, Bernard Malamud, Paul Goodman, Allen Ginsberg gibi yazarları örnek olarak verebilirim. Yine de bir ‘Yahudi Amerikan edebiyatı’ndan söz edilemez bizde”4.

Yirminci yüzyıl şiirinin önemli simalarından Nelly Sachs (1891-1970) yerleştiği Stockholm’da vefat edince, Cemal Süreya Türk Dili dergisinin Ağustos 1970 sayısında Alman şaire özel bir yer ayırıyor. Sachs’ı tanıtırken çeşitli eleştirmenlerin onun hakkında yazdıklarını özetliyor: “Eleştirmenler onun yapıtında Yahudi ruhunu ve büyük Alman şiir geleneğini yan yana buluyorlar. Bir yerde Novalis gibi, Hölderlin gibi büyük romantiklere bağlı. Alman gizemciliğiyle bir çeşit ‘yeni nesnellik’ arasında gidip gelen bir şair”5. Sonra Süreya, Fransa’nın kayıt gazetesi olan Le Monde’un kitap ekinde yayımlanmış Sachs’la yapılan bir söyleşiyi özetleyerek veriyor. 1968 yılında yapılan bu söyleşide Sachs, 1939’da Süreya’nın deyişiyle “cehennem kuyusu gibi bir yerde çile doldururken”6 Yahudi olmayan bazı dostlarının ona Martin Buber’in (1878-1965) derleyip çevirdiği Hasidik yazıları ve de Baal Şem Tov’un efsanelerini [çevirisinde Süreya “Baalşem efsaneleri ve eski İbranice metinler” diyor nedense] hediye ettiklerini ancak bulunduğu korkunç şartlardan dolayı onları ancak daha sonra okuyabildiğini anlatıyor7. Nelly Sachs'ın, Nazilerin Avrupa'daki Yahudi topluluklarını yok etmeye hazırlandığı bir çağda, Yahudi olmayan arkadaşları aracılığıyla Buber'in Hasidik masalları yeniden anlatışını keşfetmiş olması önemlidir, çünkü en derin karanlıkta bu bir umut işaretiydi. Tıpkı Süreya'nın dünya edebiyatları üzerine yazıları, edebiyat aracılığıyla birlikte yaşamanın sonsuz imkânlarına işaret ettiği gibi.

---

1 Cemal Süreya, Yabancı Yayınlar: Türk Dili Dergisi 1968-1975, haz. Erol Gökşen ve Bahanur Garan Gökşen (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017), 369.

2 A.g.e., 370.

3 Halit Ziya Uşaklıgil, Aşka Dair, haz. Özlem Nemutlu (İstanbul: Özgür Yayınları, 2007), 75.

4 Cemal Süreya, Yabancı Yayınlar, 344.

5 A.g.e., 178.

6 A.g.e., 179.

7 Nelly Sachs, “C’est pour les victimes que je parle”, söyleşiyi yapan Lionel Richard, Le Monde (30 Mayıs 1970), IV.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün