2017’nin sonlarında, sessiz sedasız, bir devrim gerçekleşti.
Google tarafından geliştirilen bir yapay zeka programı (Alfa-Zero), o güne kadar bilinen en güçlü satranç programını, bu arada birkaç dünya şampiyonunu, yendi.
Normal olarak, bir satranç programının, bir diğerini yenmesi, az sayıda satranç meraklısını ilgilendirir… Fakat Alfa-Zero, herhangi bir satranç programı değildi. Daha önceki programlar, insanlar tarafından gerçekleştirilmiş hamlelere, yani insan bilgi ve stratejisine dayanan programlardı.
Alfa-Zero ise, tamamen bir ‘yapay zeka’ ürünüydü. Yaratıcıları, programa satrancın kurallarını öğretmişler ve oyunda kazanma sayısını maksimize edecek bir strateji geliştirmesini istemişlerdi.
Burada, kendimize “Yapay zeka nedir?” diye sormamız doğaldır. Ama bu soruyu yanıtlamadan önce, doğal zekayı, yani insan zekasını tanımlamak gerekecektir.
Sanıyorum ki, insan zekası, “Otomatik yani içgüdüsel olarak değil de, düşünerek, akıl yürüterek, sorun çözme ve anlama yeteneği” şeklinde tanımlanabilir.
Ya da, rasyonalist bir yazarın önerdiği gibi “İnsanın kendi deneyiminden öğrenebilmesi” olarak…
Bu tanımların toplamına göre, insan zekasını şöyle tanımlamak mümkündür: “İnsanın düşünme, akıl yürütme, anlama ve kendi deneyiminden öğrenme yeteneğidir.”
Yapay zeka ise, insanlar tarafından makinelere verilmiş anımsama, düşünme, akıl yürütme ve kendi deneyiminden öğrenme, yani insan beynini taklit etmek için verilmiş yeteneklerdir.
Ne var ki, milyonlarca yılın evriminden geçmiş olan insan beynini taklit etmek kolay iş değildir…
Alfa-Zero’dan önceki satranç programları, insanlar tarafından tasarlanmış, insanlar tarafından bilgisayarlara ‘yüklenmiş’ programlardı. Bu programların insanoğluna üstünlüğü, alışılmadık hamleler yapmaları değil, üstün işlem kapasiteleriydi. Alfa-Zero’nun ise, insan oyunundan türemiş herhangi bir stratejisi yoktu. Tamamen bir ‘yapay zeka eğitimi’ ürünüydü.
Alfa-Zero, başarısını taktiklerinin alışılmadık ve tamamen orijinal olmasına borçluydu. AlfaZero’nun tek amacı vardı: kazanma sayısını maksimize etmek. İnsanoğlunun ona öğretmediği, hatta insanoğlunun hiç düşünemediği hamleleri, tereddüt etmeden yapıyor, örneğin vezirini bile feda edebiliyordu.
Bu gibi şaşırtıcı teknikleri benimsemesi, kendine karşı oynadığı sayısız oyundan sonra, bunların kazanma sayısını arttıracağını ‘öğrenmiş’ olmasıydı.
Alfa-Zero’nun, insanlar gibi bir stratejisi yoktu. Kendisine yapılan ve kendi yapacağı hamleleri, insan zihninden daha iyi -ve daha çabuk- yapabiliyordu. İnsanların hayatlarını adadıkları satranç oyununda, büyük ustalar bile, çaresiz kalıyorlardı.
Örneğin Geri Kasparov, Alfa-Zero’nun oyununu gözlemledikten ve inceledikten sonra şöyle demişti: “Satranç oyunu, Alfa-Zero tarafından kökünden sarsılmıştır.”
***
2020’nin başlarında, Massachusets Institute of Technology (MIT) araştırmacıları, daha önce bilinen antibiyotiklere dayanıklı bakterileri öldüren yeni bir antibiyotik bulduklarını ilan ettiler.
MIT, ilginç bir şey yapmış, Yapay Zekayı da araştırmalarına katmıştı. Araştırmacılar, önce YZ’nın işi öğrenmesi için bir eğitim seti” hazırladı. Eğitim seti, 2000 molekülün atom ağırlığından tutun da, bakteri oluşmasını engelleme kabiliyetine kadar bir takım bilgileri içeriyordu.
Bu eğitim setinden, YZ antibakteriyel olabilecek moleküllerin özelliklerini ‘öğrendi’. Bu arada, ona bu işi öğretenlerin aklına bile gelmemiş şeyleri de…
Öğrenme işi bitince, MIT araştırmacıları, yapay zekadan 61000 molekülün arasından, antibiyotik olarak etkin olabilecek, herhangi bilinen bir antibiyotike benzemeyen ve kendisi toksik olmayan bir ilaç bulmasını istediler.
Bu 61000 molekül içinden sadece bir tanesi, istenen kriterlere uygun düştü. Araştırmacılar, ilaca Stanley Kubrick’in ‘Space Odyssey’ filmindeki Hal 9000 adlı bilgisayara atfen, Halicin adını verdiler.
MIT projesinin önde gelenlerine göre, bu ilaca geleneksel yollarla ulaşmak, aşırı pahalı olacağı için, mümkün olmayacaktı.
***
Satrançta, sadece birkaç yöne hareket edebilen altı çeşit taş vardır. Amaç, bir tanedir: rakibin kıralını almak.
Buna karşılık, ilaç endüstrisi çok karmaşıktır. İnsan hayatını kısıtlayan çok sayıda virüs ve bakteri vardır. Bu virüs ve bakterilerin sonsuz biyolojik fonksiyonuyla etkileşime girebilecek yüzbinlerce molekül vardır.
Binlerce taşı, yüzlerce kazanma imkanı olan, kurallarını tam olarak kavrayamadığınız bir oyun gibi…
***
İnsanoğlu, binlerce yıldır bilgi edinip gerçeğe ulaşmaya çabalıyor. Kavrayamadığı bir şeyler çıkınca, bazen buna aklıyla bir açıklama buluyor; bazen de anlayamadığını Tanrısal güçlere bağlıyor.
Yapay zekanın ortaya çıkması, insanoğlunun ‘çakamayacağı’ bir mantık şeklinin var olabileceğine inanmaya zorluyor bizi.
Descartes’in ünlü sözünü bilirsiniz: “Düşünüyorum, demek ki varım…”
Descartes bugün yaşasaydı, belki de şöyle sorardı: “Eğer yapay zeka düşünebiliyorsa, biz neyiz?”