İstanbul'da yurt dışından gelen konukları ağırlamanın incelikleri!

Zehra ÇENGİL Köşe Yazısı
10 Eylül 2025 Çarşamba

İstanbul… Yüzyıllar boyunca imparatorluklara başkentlik yapmış, kültürlerin ve medeniyetlerin buluşma noktası olmuş eşsiz bir şehir. Her köşesinde tarihin izlerini görmek mümkün; kimi zaman Bizans’ın mozaiklerinde, kimi zaman Osmanlı’nın zarif kubbelerinde karşımıza çıkıyor. Ve elbette Boğaz… Güneşin doğuşunda altın rengine bürünür, gün batımında turunculara, geceleri ise ışıklarla bezenmiş gerdanlık gibidir. Bu da  İstanbul’u özellikle misafir ağırlamak için kendi başına yeterince büyülü bir sahne haline getiriyor.

Şüphesiz, bu şehirde yaşam bazen yorucu olabiliyor. Trafiği, mimari karmaşası ya da kalabalığıyla insanı zorlayan yanları yok değil. Ama işin doğrusu, İstanbul’un cazibesi bu küçük pürüzleri gölgede bırakıyor. Turistler için burası hâlâ bir keşifler diyarı; her adımda farklı bir kültür, her sokakta bambaşka bir tat var.

Senelerdir tanıdığımız Çinli dostlarımız da bu cazibeye kapılarak Türkiye ziyaretlerinde tüm planı bize bırakmayı tercih ettiler. “Siz nasıl uygun görürseniz öyle olsun,” dediler. Bu güven bize hem büyük bir sorumluluk hem de tatlı bir heyecan yükledi.

Başka ülkelerden konuk ağırlarken, sadece gezilecek yerleri ya da yapılacak aktiviteleri planlamak yeterli olmuyor. Onların geleneklerini, göreneklerini, alışkanlıklarını da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Hatta bazen en basit şeyler bile farklılık gösterebiliyor; selamlaşma biçiminden sofrada kullanılan araç gereçlere kadar… Bizim misafirlerimiz örneğin chopstick kullanmaya alışık oldukları için, her yere giderken çantamızda mutlaka hepsi için birer çift chopstick bulundurduk. Küçük bir ayrıntı gibi görünse de, onların kendilerini daha rahat hissetmelerini sağladı. Aslında işin sırrı da burada: küçük jestler, büyük bir misafirperverlik anlamına geliyor.

Tarihi yarımadada geziler, Boğaz’da keyifli gezintiler derken sıra akşam eğlencesine geldi. Araştırmalarımız sırasında son dönemin gözdesi olan ‘Yeni Nesil Meyhaneler’ dikkatimizi çekti. Geleneksel Türk eğlencesini modern bir yorumla sunan bu mekânlar, hem meşhur “belly dance’ efsanemizi hem de DJ performanslarını bir arada barındırıyordu.

Biz de tercihimizi, denize sıfır konumuyla öne çıkan Costa Sarıyer’den yana yaptık. Arabalarımızı park ettikten sonra, tepeden faytonlarla mekâna inmek gecenin en hoş detaylarından biri oldu. Daha oturmadan başlayan keyifli atmosfer, programın 21.30’da start almasıyla iyice hareketlendi. Özel dans şovları, ateş gösterileri, dansöz performansları derken gece, bol kahkaha ve bol dans eşliğinde akıp gitti.

Mekânın ‘Kız Kıza Menü’leri, kadın gruplarına ayrı bir konfor ve indirim sağlıyor. Belki de bu nedenle konukların büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyordu. Ortamın enerjisi yüksekti, samimiyet ise dikkat çekiciydi. Çalışanların güler yüzlü tavırları ve özenli servisi de geceyi kusursuzlaştırdı.

Sonuçta, misafirlerimizi hem eğlendirmeyi hem de İstanbul’un farklı yüzünü onlara gösterebilmeyi başardık. Dostlarımızın yüzündeki memnuniyet ise bizim için en büyük ödül oldu.

İbrice Limanı ve damak çatlatan lezzetler!

Türkiye’nin en özel dalış noktalarından biri hiç kuşkusuz İbrice Limanı. Sualtı meraklıları için adeta doğal bir akvaryum… Tertemiz denizi, su altındaki renkli yaşamı ve dalış için uygun yapısıyla hem profesyonellere hem de yeni başlayanlara unutulmaz bir deneyim sunuyor. Her dalışta mercanların arasında süzülen balıkları, kayalıkların arasına gizlenmiş ahtapotları görmek mümkün. Denizin berraklığı öyle etkileyici ki, sanki başka bir dünyaya yolculuk ediyorsunuz.

Ama İbrice sadece dalışla sınırlı değil. Buraya gelenlerin mutlaka uğraması gereken bir başka adres var: İbrice Balıkçı Barınağı Lokali. Sabahın erken saatlerinde, denizden çıkan balıkların tazeliğiyle hazırlanan sofralar, bölgenin ruhunu en iyi şekilde yansıtıyor. Lokalin mutfağında Selim Şef’in ustalığı ve ortağı Mert Bey’in misafirperverliği buluşunca ortaya eşsiz bir deneyim çıkıyor. Biz de bu güzelliği Beğendik Belediye Başkanı sevgili Ferat Gülver sayesinde keşfettik.

O akşam soframıza gelen tabaklar gurme tabiriyle söylemek gerekirse, “damak çatlatan” cinstendi. Yanında hafif bir zeytinyağlı, biraz da deniz kokusu eşliğinde, daha iyisini bulmak kolay değil.

İbrice Limanı’na gelenler, bir yandan suyun altındaki büyülü dünyanın tadını çıkarırken, diğer yandan Selim Şef ve Mert Bey’in elinden çıkan bu eşsiz yemekleri tatmadan dönmemeli. Hayatın gerçek güzelliği de bu doğallıkta saklı.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün