Geçtiğimiz hafta İzmir’de başlayan yangınları hepimiz endişe, üzüntü ve insanoğlunun sahip olduğu en kötü hislerden biri olan çaresizlik içinde izledik. Gençliğimizin sevilen şarkıcısı Çelik, belki de bu konuda çoğumuzun hislerini en güzel ifade eden kişilerden biri oldu. Ne yapacağını bilmediğini, evde oturmak istemediğini, belki bir şey taşır, belki birine su verir, belki birilerini hastaneye götürür diye yardım etmek üzere İzmir’e geldiğini söyledi. Çoğumuz onu da yapamadık, çaresizlik içinde uzaktan izledik. Bu yangında ve tüm yangınlarda insanları ve hayvanları kurtarmak için canla başla mücadele eden tüm görevlilerin ve gönüllülerin hakkı ödenemez.
Yangın manzaralarına karşı eğlenceye devam eden, karşısında yangın manzarasıyla romantik bir gün batımı pozu çeker gibi şuursuzca poz verenlere karşı ise söylenebilecek bir laf kalmadı. Sosyal medya iletişimi için yapılabileceklerin de bir etik sınırı, bir dur durağı olmalı. Yangınlarda sosyal medyayı şuursuzca kullananların yanı sıra, çok faydalı kullanan kişiler de oldu. Yangından kurtarılan hayvanlar Pati Parklarda sahiplendirildi. Dev şemsiyelerini güneşten korumak için yollayan işletmeler, mama yollayan kişi ve firmalar oldu. Sahiplendirme çalışmaları yapıldı, medikal ihtiyaçlar için çağrı yapıldı, ormanları tekrar ağaçlandırmak için bilgilendirmeler yapıldı.
***
Geçtiğimiz hafta sadece İzmir’de değil, Hatay; Antalya, Bursa ve Edirne’de de yangınlar meydana geldi. Her yaz ülkemizin çeşitli noktaları cayır cayır yanıyor. İnsanlar evlerinden tahliye ediliyor, ormanlarda yangından kaçamayan hayvanlar hayatını kaybediyor, ağaçlar, bitki örtüleri, evler, yaşam kül oluyor. Tedbirler ve yangın söndürme uçakları yetersiz. Her sene uçak yetersizliği konusu gündemde. Nereden kısılıp nasıl uçak alınabilir bilemem ama insanları uzaya yollamak yerine, o parayla birkaç yangın söndürme uçağı almak, geleceğimiz için çok daha büyük gereksinim. Öncelik bu ülke, bu dünya, bu gezegen olmalı.
***
İzmir’in çeşitli bölgelerinde yangın çıktığı gün ilk refleksim orda yaşayan sevdiklerimden haber almaya çalışmak oldu. Otobana sıçrayan yangınlar, kapatılan yollar, iyi çalışmayan operatörler, evlerinden tahliye edilen insanlar o gün ilk ağızdan aldığım haber arasında. Onlara ulaşmaya çalışırken kafamda Çeşme’de geçirdiğim yazlar bir film şeridi gibi geçti. Yerli turist kategorisinde eski yıllarda sıkça ziyaret ettiğim ilçede, Ildır köyünde de yangın çıktığını duyunca gözlerim doldu. Hala tabelalardan yazan, eski adı Erythrai olan Ildır, geçmişte İon uygarlığının bir parçası idi. Benim içinse muhteşem gün batımıyla, denizi ve balıkçı tekneleriyle, serpme kahvaltılarıyla, toprak yolları, zeytin ağaçları, reçelci teyzeleriyle huzurdu. Sadece Ildır değil, Çeşme ilçesi ve İzmir’de birçok sevdiğim insan ve anım var. Bir yerli turistin bile anıları yanarken, İzmirlileri ve her sene yangına maruz kalan tüm şehirlerde yaşayan insanları düşünemiyorum bile. Hepimizin yangın konusunda bilinçlenmesi, kendini eğitmesi ve nasıl yardım edebiliriz konusunu düşünmesi lazım. Bir de çok ama çok daha iyi tedbirlerin alınmasını dilemesi…