Bu hafta Başkan Donald Trump’ın Körfez ülkelerine ziyareti başlıyor. Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne gidecek Başkan’ın bu ziyaretlerden neler beklediğini konuşan çok, ancak kestirebilen pek yok. ABD’ye yatırım mı, İran’a karşı askeri opsiyonun kullanılması mı, Gazze konusu mu, yoksa Trump şirketlerinin geleceği mi önem kazanacak görüşmeler esnasında…
Körfez ülkelerinin Trump’ın ilk başkanlık döneminde rahat ettikleri, aynı yaklaşımı Biden döneminde görmedikleri aşikar. İsrail için de geçerli olan bu durumu nasıl izah etmek gerekir kestiremiyorum. Ancak, özellikle Suudi Arabistan Veliahdı MBS’nin, Biden döneminde de Trump ile ilişkisini kesmediği ve bazı konularda istişarelerde bulunduğu biliniyor. Muhakkak ki birinci Trump yönetiminde imza altına İbrahim Anlaşmalarının bu yakınlaşmada rolü büyük. Trump’ın Suudi Arabistan’ı bu anlaşmanın içine almak istediği de malum. Bu konu gündeme gelir mi, gelirse nasıl gelir ve sonucu ne olur? Zaman gösterecek!
Gelin görün ki, Trump’ın ikinci döneminin yüzüncü gününde Körfez ülkelerinin beklediği ortam henüz oluşmadı. Başkan’ın ABD kurumları üzerindeki tasarruflarını, komşularıyla ticari savaşlarını, Ukrayna’ya yaklaşımını, AB ile ilişkilerini irdelersek, çok da haksız sayılmazlar. Yeni ABD yönetimi, ne yapacağını kestiremeden piyanonun tüm tuşlarına aynı anda basan acemi piyanisti andırıyor. Belli ki akıllarda bir şeyler var ama bu bir şeyleri nasıl şekillendirecekler, bunu pek bilemiyorlar. Nitekim Washington’un Gazze’nin imarı konusundaki yaklaşımı da fantastik hikayeleri andırıyor.
Aslında Biden’ın selefi Trump’ın Ortadoğu politikalarını devam ettirdiğini söylemek mümkün. İbrahim Anlaşmalarına sahip çıkması, İran ile nükleer görüşmelerine geri dönmemesi bu duruma verilecek örneklerdir. 7 Ekim’in ezber bozan vahşeti ise Biden Yönetimine bir bonus idi. Tıpkı 11 Eylül’ün oğul Bush’a olduğu gibi… Kucağında böylesi bir vahşeti bulan kim olsa dengesini yitirirdi. Öyle de oldu!
Körfez ülkeleri gibi dünyanın birçok başkentini diken üzerinde tutan bir gerçek de, Trump’ın öngörülemez dönüşleri. Diplomasiyi çok eksenli girift yapısından koparıp tek eksenli ilkel bir zemine oturtma potansiyeline sahip olması, müttefiklerini düşündüren bir husus. Oysa Biden’ın çok daha öngörülebilir bir yöntemi vardı.
Bölge ülkelerinin tedirginlikleri arasında, gümrük vergileri üzerinden başlatılan savaşların dünya ticaretine sekte vuracağı; İran ile olan görüşmelerde, Körfez ülkeleri hilafına karar alınabileceği; Mısır ve Ürdün gibi ciddi miktarda Amerikan yardımına ihtiyaç duyan ülkeler ile ilgili olumsuz bir kararın İhvan Hareketini canlandıracağı gibi hususlar da var. İran güdümünde, böyle bir durumun buradaki Monarşileri olumsuz etkileyeceği ve sıkıntılı durumlara yol açabileceği aşikar. İran’ın Hizbullah ve Suriye’de Esad’ın düşmesi süreci sonunda güçsüzleşmiş olması, bölgede perde arkasında işler çevirmediği anlamına gelmiyor. Tahran, ne kadar itibar kaybetmiş olsa da, aniden etkili çıkışlar yapabilir. Bunlar İsrail’in tepkisini çeker mi, çekerse nasıl çeker, Washington bu tepkiyi satın alır mı, alırsa ne kadarını satın alır? Tartışmaya açık konular. Tahran’ın, İbrahim Anlaşmalarının önemli bir harcını oluşturduğunu unutmamak lazım.
Şu anda basında Trump’ın kararlarında İsrail’i bypass ettiği yazılıp çiziliyor. Örneğin Körfez gezisine İsrail’i dahil etmemiş olması buna dayanak kabul ediliyor... Keza Yemen’de Husilerle, Hamas ile, doğrudan görüşmeler içine girmesi de Netanyahu ile arasının bozulduğuna kanıt olarak gösteriliyor. Böyle analizler temenni sınıfına girmeye kuvvetli adaylardır, gerçeği eğip bükmeye ve sonuçları üzerinden kitleleri manipüle etmeye yararlar. ABD ile İsrail’in bölgedeki çıkarları örtüşmektedir. Bunu, an itibarı ile Körfez ülkeleri için de söylemek olası.
Katar’ın ABD’ye AirForce 1 olarak kullanması için uçak hediye ettiği, petrol fiyatlarının düşüklüğü nedeni ile ekonomik sorunlar yaşamaya başlayan Riyad’ın ABD’ye yatırım yapma sözü verdiği, askeri alanda büyük rakamlı kontratlara imza attığı bir ortam durumu özetliyor aslında!
Bütün bunlar Ortadoğu’da kanayan yarayı tedavi eder mi? Çok emin değilim. Ancak Suudi Arabistan ile İsrail’in bir şekilde yakınlaşması, birbirlerini tanımaları ve Filistin halkının geleceği için kolları sıvamaları, bu çabaların bölgenin diğer ülkeleri tarafından desteklenmesi kıymetli bir yola girildiğini gösterecektir, diye düşünüyorum.