Futbol yatırımı

Eran KAN Köşe Yazısı
14 Mayıs 2025 Çarşamba

Yaklaşık sekiz sene önce bu zamanlarda Şalom Spor sayfasında ilk yazımı yazmıştım. Çok deneyimsiz ve doğruyu söylemek gerekirse bilgisizdim. Buna rağmen ilk yazıma baktığım zaman, o yazının ele aldığı konunun geçmiş sekiz sene içinde daha da tartışıldığını görüyorum. Yazım, Almanya birinci ligi Bundesliga’yı ligi kasıp kavuran RB Leipzig hakkındaydı. RB Leipzig, 2009 yılında Red Bull tarafından satın alındı ve yapılan büyük yatırımlar sonucu hızlıca beş kere üst üste lig atlayarak birinci lige çıktılar. Red Bull’un yatırımları meyvesini verdi ve şu anda her sezon Şampiyonlar Ligi oynayan bir takıma sahipler. Bunun alt liglerdeki takımlara bir nevi haksızlık olduğunu ve yapılan hareketlerin futbol taraftarlık kültürüne aykırı olduğunu 2017’deki yazımda anlatmıştım. O günden itibaren sanki milyonlarca taraftar bu durumu protesto etmiyormuş gibi hem futbola daha fazla yatırım yapılmaya başlandı hem de bu tarz yatırımlar alkışlanır hallere geldi. 2020 yılında Amerikalı aktörler Ryan Reynold ve Rob Mcelhenney, İngiliz beşinci lig takımı Wrexham AFC’yi satın aldı. Geçtiğimiz dört sezonda üç kere üst üste lig atlamayı başaran takım seneye İngiltere Championship’de oynayarak Premier Lig’e yükselmeyi hedefleyecek. RB Leipzig hikayesinin neredeyse tıpatıp aynısının yaşanmasına rağmen bu hikaye neredeyse hiç eleştirilmiyor. Sebebi, Wrexham’ın yükselişini anlatan Disney+ dizisi ve Tiktok hesapları. Bütün bu yükseliş süreci boyunca takımın sahipleri, oyuncuları ve kulübün kendisi taraftarın gözü önünde ‘sempatik’ oldular ve sanki bu kulüp sahipleri multi-milyarder iş adamları değilmiş ve gönül işi yapıyorlarmış gibi övülüyorlar. Bu durum üzücü olduğu kadar artık beni şaşırtmayı da bıraktı. Geçtiğimiz gün Ali Koç (sebebini hala anlamasam da) TRT’de katıldığı programda Arsenal-PSG arasındaki mücadelede PSG’yi tuttuğunu söyledi. Sebebi ise arkadaşı olan Katarlı multi-milyarder Nasser Al-Khelaifi’nin kulübe yaptığı “güzel yatırımlar”. PSG çok güzel bir futbol oynayarak turu atlamayı başarsa da Ali Koç’un bu cümlesi sahipleri için bu kulüplerin sadece bir ‘yatırım’ olduğunu bir kez daha gösterdi. Bunun bir başka çok güzel örneği ise Chelsea’de yaşanıyor. Bir başka multi-milyarder Todd Boehly’nin sahip olduğu kulüp, her sezon bir başka oyuncuya 100+ milyon dolar veriyor. Boehly’nin asıl işi bir yatırım fonunda farklı şirketlere veya stoklara yatırım yapmak. Prensiplerinden biri de umut vaad eden her yeni şirkete yatırım yapmak, sonuçta bir başarılı yatırım bile bazen düzinelerce batan şirketin eksisini artıya çevirebiliyor. Bu zihniyetle milyarder olmayı başaran Boehly, aynı zihniyetle Chelsea’yi yönetiyor. Geldiği andan beri her gün sakatlanan Wesley Fofana ve neredeyse geldiği gibi kulüpten yollanan Romelu Lukaku’nun toplam bonservisi yaklaşık 200 milyon dolar. Geçtiğimiz iki sezon boyunca başta Lavia, Nkunku, Neto, Palmer, Caicedo, Quenda ve Felix olmak üzere birçok oyuncuya 50 milyon doların üstü bonservisler verildi ve birçoğu forma şansı bile bulamıyor. Tarihte görülmemiş bir derinliğe sahip olan takımın kayıtlı dokuz kalecisi var. Evet doğru okudunuz, dokuz! Neden mi? Çünkü biri bile başarılı olsa, bir tanesi bile tutsa bu takım Şampiyonlar Ligi’ne katılabiliyor, Premier Lig’i  kazanabiliyor. Artan giderleri karşılamak için FIFA ve UEFA’ya yapılan baskılar ile her sezon yeni bir turnuva tanıtılıyor zaten, geleceğe amortize edilen harcamalar da bir şekilde karşılanıyor. Bu yaz ilkini izleyeceğimiz UEFA Kulüpler Dünya Kupası bu saçmalıkların başında yer alıyor. Kendi yazısını hak eden bu rezillikler şöleni turnuva, bir kez daha bu kulüplerin yaptığı ‘yatırım’ harcamalarını kapatmaları için onlara yardımcı oluyor. Oyuncular, teknik direktörler, hatta taraftarların bile artık yeter dediği bir ortamda her geçen gün daha çok turnuva ve maç ayarlanıyor. Bu sayede kulüp sahipleri yatırımlarının geri dönüşünü almaya devam ediyor. Genelde yazılarımı pozitif bir şekilde bitirmeyi seviyorum ama bu konuyu nasıl pozitif bitirebileceğime emin değilim. Geçen haftaki maçlarının ardından Nottingham Forest, Şampiyonlar Ligi’ne katılma yolunca büyük bir darbe aldı. Çok uzun yıllar sonra büyük bir başarıya ulaşıp Avrupa Ligi’ne gideceklerine, hatta Şampiyonlar Ligi’ne katılma ihtimallerinin hala olmasına rağmen kulüp başkanı sahaya inip bütün kameraların önünde teknik direktör Santo’yu azarladı. Zaten hem Forest’ın hem de Olympiacos’un sahibi olan Marinakis’den başka bir şey de beklenmedi. Her geçen gün futbol ve spor takımları bu tarz zengin iş adamları için daha da cazip yatırım fırsatları haline geliyor. Bence bize düşen görev taraftar ile müşteri arasındaki çizgiyi koruyabilmemiz. Biz bu çizgiyi koruyamadıkça sevdiğimiz takımlar gittikçe birer markaya, bir yatırıma dönüşecek. Biz ise sadece birer müşteri olmaya mahkum kalacağız.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün