Geçtiğimiz haftalarda toplumumuzun 15-16 yaşlarındaki gençlerimizle İstanbul’daki Yahudi mahalleleri üzerine yaptığım bir sohbette Balat’ı, Hasköy’ü ya da Kuzguncuk’u hiç ziyaret etmediklerini, İstanbul’un tarihi yarımadası üzerine de yaş itibariyle çok kısıtlı bir bilgileri olduğunu farkettim.
Nitekim Kamondo Merdivenleri’ni gösterdiğimde bir gencin “Ben burasını Aşk101 dizisinden biliyorum!” demesi Kamondo Ailesini hiç duymamış olması da aslında geçmişiyle doğru bağ kurabilmesinin önemini göstermişti.
Yahudi kültürü eğitimi, hem tarihsel, hem dini, hem kültür ve gelenekleri, hem de toplumsal boyutları kapsayan, aidiyete de odaklanan, geçmişi ve bugünü birarada ele alan çok katmanlı ve özenli bir şekilde yapılandırılmalıdır.
Dini ve felsefi temeller üzerine oturmuş, her yaşa uygun uygulamalarla desteklenen, Yahudiliğin etik değerlerini hayatın içine alan, sanat, müzik, mimari, edebiyatımızın geniş dünyasını diğer derslerle de destekleyen, kimlik güçlendirme odaklı bir eğitim ancak çağımızın Yahudi gençlerinin ihtiyaçlarına cevap verebilir. Tüm bunları yaparken de,farklı Yahudi görüşlerine tarafsız yaklaşıp kaynak temelli eğitim ve uygulamaların ön planda tutulması gerekir.
Nitekim Yahudi kimliğinin farklı coğrafyalarda nasıl şekillendiği, antisemitizmin tarihsel ve güncel etkileri, Holokost eğitimi, modern Yahudi tarihi, Türk Yahudileri tarihi de bu eğitimin bir parçasıdır. İbranice ve Ladino mirası da bu süreçte önemli bir yere sahiptir.
İşte tam da bu bakış açısıyla 2017 yılından itibaren değerli okulumuzun Sami Levi önderliğindeki Yahudi kültürü eğitimi çalışmaları ekibinde büyük keyifle sekiz yıl boyunca görev aldım. Bulunduğum süre boyunca yeri geldiğinde toplumun çok farklı kesimlerinden aldığımız tepkiler aslında ne kadar doğru yolda olduğumuzu da bir kez daha gösterdi. Merak eden, araştırmaya odaklı, ebeveynlerine de tarihimiz hakkında sorular sormaya başlayan, Şalom gazetesi haberleri vesilesiyle günceli takip eden ve yorumlayan gençlerimizle Yahudi aidiyetine sahip çıkabilmenin farklı yöntemlerini keşfedilmenin mutluluğunu yaşadık.
Motivasyonumuzu kaybettiğimiz zamanlarda Sami Levi’nin gençlik yıllarındaki bir ağabey gibi her departmana, her öğrenciye, her bayrama ve etkinliğe koşturması bizlere gönüllü ruhla profesyonel olabilmenin önemini gösterdi. Bu süreçte değerli Bet Din hahamlarımızla kurduğumuz doğru iletişim, dini konularda değerli mentorlukları, gerek kendi toplumumuzu doğru tanımaya gerekse de onların zor görevlerini nasıl bir dengede yerine getirmeye gayret ettiklerini gözlemlememe vesile oldu. Bu toplumun gönüllü yöneticilerinin hahamlarımıza olan saygısı toplumun da göstermesi gereken saygının bir aynası olduğunu da idrak ettim. Hepsine de bu süreçteki destekleri için teşekkür ederim.
Ülkemizin siyasi ve ekonomik gündeminin, hızlıca azalmakta olan demografik yapının ve artan hayat pahallılığının hepimizin üzerindeki etkisi bir gerçek. Bu süreçte birçok toplum kurumu da proaktif önlemler alarak, yeri geldiğinde küçülerek kaliteden ödün vermeden yeni gerçeklikle mücadele etmeye çalışmakta. Bu süreçte ben de sekiz senedir devam ettirdiğim görevimde bayrağı önümüzdeki dönem itibariyle yol arkadaşlarım Sami Levi ve Alber Nahum’a devrettim. Eminim birlikte açtığımız ve emek sarf ettiğimiz bu yolda gönüllü ruhla gençlerimize ışık olmaya devam edecekler.
Değerli toplum, kurum ve vakıf yöneticilerimize de bu vesileyle küçük bir mesajım var.
Kurumlarınızda emek vermiş, yarın bir başka masada yanyana oturacağınız, değerlerimizi savunan az sayıdaki emektarı üzmeyin! Şevklerini kırmayın!
Şalom’da geçirdiğim 16 senede onlarca topluma küsmüş okurumuzun mektubunu okudum, dinledim. Kimileri önyargılı olsa da, duygularını anlayabildim.
Birlikte projeler geliştirmek de, ayrılmak da hayatın bir gerçeği. Ayrılmada gösterebildiğimiz özen ve saygı, asıl karakterimizin de bir göstergesi. Bu ailede birbirimizin her daim yüzüne bakabilecek saygınlıkta olalım.
Dış etkenlerden bir saldırı, itham, hakarete varabilen bir söylemde başta toplum yönetimi ve kurumlarımız bu emektarlarımızın arkasında durmalı ve sahip çıkabilmeli, aksi takdirde güven zedelenir, toplum olma işlevini yitiririz.
Günün sonunda tek bir kardeşimiz bile Ulus Özel Musevi Lisesi’nde maddi sebeplerden okuyamaz ise, tek bir yaşlımıza, tek bir ihtiyaç sahibimize gerektiği gibi bakamaz isek öğrettiğimiz değerlere sahip çıkabildik diyebilir miyiz?
Aydınlık yarınlar görebilmek dileğiyle…