Zamanda yolculuk

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
7 Mayıs 2025 Çarşamba

İnanıyor musunuz zamanda yolculuğa, hani şu filmlerde defalarca karşımıza çıkan, zaman aralıklarından süzülüp geçmişe gidebilme fikrine, kendinizi istediğiniz anda geçmişte yaşadığınız şahane bir an’ın içinde bulabilme mucizesine?

Varsa da böyle bir imkân; iki tahtanın arasında kalan küçücük aralıktan, bir duvarın dibinden ya da bir köprünün birleşim noktasından bilinmeyen bir geçmiş zaman tüneline sızmakla olamaz bana göre bu yolculuk.

İnsanın en güzel meziyeti akıl... Onu rengarenk, ipekten bir şala sarıp sarmalayansa kalp… İşte bu ikisinin yardımıyla insan; ne zaman, nereye, kiminle isterse tekrar gidebilir bana göre. Gözlerini kapayıp an’da olması yeter.

Bir akşam üstü babamın işten döndüğü zaman, yolun uzak bir noktasında onu takım elbisesi ve kravatıyla yürürken, cebinde sakladığı gofreti düşleyerek, yokuş aşağı ona doğru koştuğum an’a gitmem an meselesi. Orta birinci sınıfta Türkçe öğretmenimin, “Şiir nedir, şiirin özellikleri nelerdir?” sorusunu cevaplayıp Türkçeden ilk 10’umu aldığım gün, bütün yolu koşarak eve geldiğim güne, Yugoslaya’daki -şimdiki Kosova- yaz düğünlerinde gelinlere hayranlıkla baktığım cuma sabahlarına, dut ağacından dutları silkelediğimiz ikindi vakitlerine, dedemin çitliğinde dereye düştüğüm güne, lisedeki ilk çay partisine, ilk defa aşık olduğumu fark ettiğim o çocukluk zamanıma, edebiyat tutkumu fark ettiğim o akşam saatine denk düşen derse, üniversiteyi kazandığımı öğrendiğim telefon konuşmasına, mezuniyetime, ilk çalıştığım okula sonra benim okulumun beni oradan çağırdığı zamana; orada çalıştığım günlere, aylara, yıllara, evlilik teklifi aldığım ve sevdiğim adama evet dediğim akşama, kızımı kucağıma verdikleri o mucizevi an’a gitmek için hiçbir olağanüstülüğe ihtiyacım yok.

Ne zaman istersem, istediğim yere ve zamana giderim. Yeter ki düşüneyim ve o andaymışım gibi hissedeyim, yeter ki unutmak istemeyeyim; her an, hepsine yeniden yeniden gidebiliyorum ve gidebilirim.

Zamanda yolculuk denen o büyülü düş, bizim beynimizin ve kalbimizin el ele tutuşup önümüzden giderek bize gösterdiği istikamette yürümek; hepsi bu.

Cumhuriyet döneminin en büyük kalemlerinden biri ve dönemindeki şairlerden hiçbirine benzemediği için ayrı bir yere sahip olan Ziya Osman Saba da aynı şekilde düşünmüş olacak ki ‘Geçen Zaman’ şiirinde geçmişinin peşine düşmüş adeta:   

Hiç olmazsa unutmamak isterdim.

Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...

Yalnız bırakmayın beni hatıralar.

Az yanımda kal çocukluğum,

Temiz yürekli uysal çocukluğum...

Ah, ümit dolu gençliğim,

İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgilim...

-Doğduğum ev. Rahatlıyacak içim duysam

Bir tek kapının sesini.

Arıyorum aklımda bir ninni bestesini...

Böyle uzaklaşmayın benden, yaşadığım günler.

Güneş, getir bir bayram sabahını.

Açılın açılın tekrar

Çocuk dizlerimdeki yaralar,

Hepiniz benimsiniz:

Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar...

Yalnız hatırlamak hatırlamak istiyorum

Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,

Rengine doymadığım o sema,

Ahengine kanmadığım ırmak.

Bırakıp her şeyi nereye gidiyorum?

Neler geçmişti aklımdan,

Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?

Ah nasıldı yaşamak?

Şaire bir konuda katılmıyorum. Yazdığı ayrıntılar, biraz sonra avuçlarının arasından kayıp gidecekmiş endişesiyle acele acele yazmış bu dizeleri… Oysa yaşanan ne varsa bizim… Hayatımıza eklediğimiz her ayrıntı -yeter ki düşünmek isteyelim- orada. Hatırlamak için yalvarmaya gerek yok zamana… Kendimize biraz zaman ayılmak, eski fotoğraflara bakmak, sevdiğimiz yerlerde dolaşmak, eski dostları ziyaret etmek, sevdiğimi şarkıları dinlemek bile yeter… Kendinize zaman ayırın, zamanda yolculuğun imkansız olmadığını ve çok büyülü bir şey olduğunu görecek, kendi mucizenize inanamayacaksınız.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün