Medyanın anlatmayı ihmal ettiği hikaye: İsrailli sığınmacılar

Moris FRANSEZ Köşe Yazısı
15 Mayıs 2024 Çarşamba

Uluslararası medyanın, anlatmayı sevdiği haberler var… Bir de, müşteri memnuniyetini de hesaba katarak, ihmal ettikleri.

‘Rapor etmeyi’ ihmal ettiklerinden biri de İsrailli sığınmacılar konusu… İsrail’de bu gruba, mülteci ya da sığınmacı değil, ‘yurtiçinde yerlerinden edilmiş insanlar’ deniyor.

Bildiklerini medyalardan öğrenen dünya kamuoyu, haklı olarak, Gazze halkının çektiği acılara odaklanmış durumda…

Hikayenin öteki yüzünü ne medya umursuyor, ne “dünya kamuoyu” ve ne de Birleşmiş Milletler Örgütü…

Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonra, yani yedi aydır, on binlerce aile Gazze sınırındaki evlerine dönemiyor…

Lübnan sınırındaki on binlerce aile de, Hizbullah roketlerine hedef olmamak için, evlerinden uzakta kalmak zorunda.

Bir ay ailesiyle otelde yaşamak, çocuklara matrak gelebilir; ama  yedi ay uzayınca, işin tadı kaçıyor. Otel serüveninin daha ne kadar uzayacağı da belli değil.

Toplam olarak, ‘yerlerinden edilmiş’ kişi sayısı iki yüz bin

Lübnan sınırındaki Kiryat Şmona ve Metula kentleri, tamamen terk edilmiş durumda… İsrail ordusu ise, Gazze’ye odaklanmış görünüyor… Hizbullah’la hesaplaşmasına sıra, belki de, henüz gelmedi.

Sderot ve Tel Aviv kentlerine fırlatılan roketlerin seyrekleşmesine önem verenler, İsrail ordusunun Gazze cephesinde yaptığı operasyonların etkili olduğunda hemfikirler… Hamas’ın, parasal değil ama, fiziksel gücü yıpranmış görünüyor.

Ortadoğu’da olup-biten çok sayıda olay gibi, bunda da, insan “sanki bu filmi daha önce de görmüştük!”  hissine kapılıyor.

Daha önceki İsrail-Hizbullah çatışması (2006), BM Genel Kurulunun 1701 Numaralı Kararı alması üzerine sona ermişti:

“Bu karar, tüm çatışmaların derhal durdurulması çağrısında bulunur…Lübnan ordusunun, güney Lübnanda konuşlanması, İsrail ordusunun, ’mavi hattın’ gerisine çekilmesi… BM Barış Gücünün de, Mavi Hat ile [Lübnandaki] Litani nehri arasında ‘askerden arındırılmış bir bölge tesis etmesi kararlaştırılmıştır.

Ayrıca, 1559 ve 1680 numaralı kararlar da alınmış, bunlarla da Hizbullah’ın silahtan arınması emredilmişti.

Tabii ki, söylemeye gerek yok, alınan bu kararları sadece İsrail uyguladı. Hizbullah, silahlanmaya devam etti… Lübnan ordusu, Hizbullah’tan ‘çekindiği’ için kararları uygulamadı… BM Barış Gücü ise, barışı sağlayacağına, savaşı izlemekle yetindi.

İsraili o zamanlar yöneten koalisyon (Ehud Olmert başbakanlığında: Kadima, İşçi ve Yaşlılar Partileri) muhtemelen, BM’nin aldığı her karara uymak zorunda olmadığını hesaplamamış… ya da, BM Barış Gücünün, adı yanlış konulmuş, bir Savaş İzleme Örgütü olduğunu anlamamıştı.

 *** 

İsrail, bir kez daha, saldırı altında…

Bu kez, güneyden Hamas, kuzeyden Hizbullah, kilometrelerce öteden de İran, dünyadaki tek Yahudi devletini yıkmaya çabalıyorlar.

Daha önceki dinsel bayramlarda Yahudilere anlatılan Tanrı Desteği bu kez de gelecek mi, bilinmiyor… Ama öyle görünüyor ki, saldırıları püskürtme işi, gene İsrail Savunma ordusu Tsahal’e kalacak.

Her ne kadar İsrail, daha önceki savaşlarında, birçok cepheden saldırılmaya alışıksa da… her savaş, bir öncekinden daha öldürücü oluyor.

Hizbullah, giderek daha ölümcül İHA ve roketler imal -veya İran’dan tedarik- ediyor. Şu anda, Hizbullah’ın 160 bin roketi ve 2000 İHA’sı, İsrail’e fırlatılmak üzere İran’ın emrini bekliyor. Emir, şimdi mi gelecek, nükleer bomba işi hallolduktan sonra mı, orası belli değil… İran, atom bombasına sahip olduktan sonra neler yaşanacağı, şimdilik meçhul…

Hizbullah terör örgütü, daha önce, İsrail’e roket fırlatmayı bildiğini göstermişti. Hamas’ın 7 Ekim katliamından sonraki savaşta, İHA’larını da hedeflerine yöneltmeyi öğrenmiş olduğu anlaşılıyor.

Dünyanın güçlü devletleri, İran saldırısına seyirci kalmadı… Ama genelde, İsrail’e tavsiye ettikleri “Büyüklük senden gelsin!.. olayların büyümesine neden olma!”  havasında…

İsrail’den başka ciddiye alan yok ama, İran ve maşaları Hamas ve Hizbullah’ın tehditleri sürüyor… İsrail’in kuzeyindeki insanlar, yedi aydır evlerine dönemiyorlar.

ABD kampüslerindeki göstericilerin tekrarlayıp durduğu bir slogan var:

“From the river to the sea… Palestine will be free” (Ürdün Nehrinden Akdenize… Filistin özgür olacak).

İsrail, savaşmadan “buharlaşmayacağına” göre, filmin devamını göreceğiz gibi bir his var içimde…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün