İnsan neden komplo teorilerine inanır?

İvo MOLİNAS Köşe Yazısı 1 yorum
17 Ocak 2024 Çarşamba

Geçtiğimiz hafta, aşırı Ortodoks olarak kabul edilen Habad Yahudilerinin New York’taki Brooklyn semtinde bulunan sinagog ve merkez binasının altında keşfedilen 70 metrelik kaçak tünel dünya kamuoyunu ve özellikle Türkiye gündemini fazlasıyla meşgul etti nedense.

Ancak meselenin özellikle ülkemizde bildik antisemit komplo teorileri bağlamında anlatılmaya çalışılması ve bunu kimi medya gruplarının sözcülüğünü yapması bir hayli düşündürücüydü.

Polisin girdiği tünelde bulunan kirli yatak şilteleri hemen ‘kanlı şilteler’ olarak lanse edildi. Tünelin bir köşesinde bir de bebek arabası bulununca bizim komploculara gün doğmuş oldu.

Orta Çağ’dan kalma ‘kan iftirası’na benzer bir hikaye hemen yaratılıp gerçekmiş gibi verildi kimi odaklarca.

Sinagogun cemaati küçük çocukları kaçırıp tünele götürüp, sonra da öldürüp organlarını çalmışlarmış. Yazarken bile, bu kelimeleri zorlukla cümle içine sokmaya çalışırken, komplo teorisyenleri utanmadan sıkılmadan bu yalanı, bu antisemit yalanı atmaktan hiç çekinmediler.

Bağımsız ve ciddi dünya ajanslarının ve medyalarının bu komplo teorilerinden bahsettiklerine hiç rastlanmamasına rağmen bizde koca koca ciddi açık oturumlarda dile getirilmesine üzülmemek elde değil. Dezenformasyon, sonra da komplo teorisi fantezileri.

Aslında biraz bilgilenilince meselenin ne olduğu ortaya çıkmıştı.

Amerikalı Habad Yahudi Cemaati’nde merkez binanın sahipliği ve yönetilmesi bağlamında iki grup mücadele ederken, yönetimi elde tutan kesimin polise şikayeti ile başlayacaktı tünelin ortaya çıkması. Habad Hareketi’nin 1994’te ölen liderleri Rav Menachem Mendel Schneerson’un öğrencilerine bıraktığı en önemli vasiyet Habad merkezinin büyütülmesi ve Habad hareketinin genişletilmesi idi. Onun tekrar hayata gelecek bir Mesih olduğuna inanan bir takım müritleri vasiyetinin yerine getirilmesi adına merkez bina ve sinagogun olduğu kompleksin altına gizlice tünel kazmış ve böylelikle merkezi hem büyütmeyi, hem de sinagogların kapalı olduğu pandemi döneminde gizlice sinagoga girerek ibadetlerinden eksik kalmamalarını sağlamayı amaçlamışlardı.

Bu müritlere karşı olan cemaat yönetimi de sorunun çözümünü polisi çağırmakta bulmuş, böylelikle yasadışı büyümeyi ve söz konusu Mesihçi genç Habad öğrencilerinin ileride daha da hırçınlaşabilecek müdahalelerini önlemiş olacaklardı.

Böyle de oldu. Polis harekete geçer ve kimi öğrencilerin karşı gelmesine rağmen tüneli kapatmak için girişimlerde bulunur. Güç kullanarak polise mukavemet eden öğrencilerin bir kısmı gözaltına alır ve merkez binanın ikinci bir emre kadar kapalı kalacağı ifade edilir.

Tuhaf ama hakikati böyle olan olayda, kan iftirasına benzer bir komplo teorisi çıkarmak ancak derin antisemitizm ile açıklanabilir…

***

İnsan neden komplo teorilerine inanır?

Komplo teorilerine inananlar genelde bilgi arayışından uzak, karmaşık olayların nedenlerini araştırmaktan imtina eden bir tipolojiye sahip.

İnandığını teyit eden kötücül teorilerin peşinden giderek meseleyi bir çırpıda çözdüğünü sanan mağdur, özgüvenini tazelemiş olarak hayatına devam eder. Ve sonra karşısına çıkacak yeni ve anlaşılması zor gelişmelerde, öncekilerinin aynı ideoloji veya benzer düşünce yapısına uygun teorileri özümseyerek yine meseleyi çözdüğüne inanır.

Diğer bir deyişle, komplo odaklı düşünenler, olaylarla ilgili olarak yapılan ‘sıradan’ açıklamalara kendi dünya görüşü doğrultusunda inanmayıp, ‘önemli olayların arkasında başka büyük nedenleri olmalı’ önyargısıyla gerçeklerden uzak anlatıları kabul etmeyi yeğliyorlar…

***

Dünya çapında yapılan bir araştırmaya göre, insanların yüzde 16’sı küresel ısınmanın bir düzmece olduğuna, yüzde 37’si, kansere ilaç bulunduğuna ama ilaç firmaların baskısıyla bunun sürekli ötelendiğine inanıyor. Yüzde 20, insanoğlunun aslında hiç Ay’a gitmemiş olduğunu düşünürken yüzde 2, dünyanın düz olduğuna, yüzde 4’ü de dünyanın insan görünümlü uzaylı sürüngenler tarafından yöneltildiğine inanıyor.

Komplo teorilerindeki bu çeşitlilik ve göreli yüksek sayısının, sadece cehalet ve bilgi arayışından uzak durmayla açıklanması pek mümkün değil.

Bu koşulsuz, sorgusuz inancın ardında bireyin düşünce dünyasının etkisi da yatmakta. Zira dünyasını sorgulayabilecek hiçbir gerçeği görmek dahi istemiyor. Zira özgüven eksikliği söz konusu.

Hayatına, zihninde hiçbir soru işareti bırakmadan devam etmek istiyor.

Bir gün ise, inanmak istemediği gerçekler yüzünden duvara tosladığında, ‘faturayı’ yine kendisine değil de başkasına çıkarıyor. Ders almak istemiyor.

Ne hazin bir varoluş formudur…

***

Komplo teorileri muhtemelen insanlık tarihinin başından beri mevcuttu, ancak günümüzde iletişim devrimi sayesinde çok daha fazla insana ulaşıyor. Bunu durdurmanın imkanı kalmadı artık bu çağda.

Bu nedenle, komplo teorilerine inananlardan daha çok, bunları üretenlere odaklanmak lazım aslında.

Zira asıl net kötülüğü yaratanlar ve yayanlar bunlar.

Bu teorilere inananlar ise, kötülüğün mağdurları aslında…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün