Ecevit ve Demirel

Elif ULUĞ Köşe Yazısı
22 Kasım 2023 Çarşamba

Çocukluğumun büyük bir bölümü televizyonlarda Ecevit ve Demirel arasında geçen şiddetli kavgaları izlemekle geçmiştir. Sadece benim değil benim kuşağımdan tüm çocuklar eminim televizyonlardan evlerimizin oturma odalarına inen kavgalara tanıktır. Ne garip değil mi politikacılar, bizleri yönetenler kavga ederlerken, bu kavgalar bulaşıcı hastalık gibi her yere yayılıyordu; bu gerginlik, bu huzursuzluk sokakların havasına sinmişti. Binlerce ama binlerce gencimiz öldü o sokaklarda bu siyasi aktörlerin harladıkları ateşler uğruna… 1970’li yıllarda,  ülkemizi etkileyen ekonomik, siyasal konuları anlayabilmem mümkün değildi ama şimdi anlıyorum ve sizleri bundan 50 yıl öncesinin Türkiyesi’ne götürmek istiyorum. Amacım, o kavgalarla bizlere biçilen hayatları nasıl dikte ettiklerini göstermek. Ne güzel uyutmuşlar bizleri… Mecliste ve siyasal arenada birbirleriyle kavga etmek dışında hiçbir şey yapmayan siyasilerin ve hükümetlerin cirit attığı 70’li yılların ekonomik olarak en karanlık yılları 1973 yılı ve sonrasıdır. 1973 petrol şoku 1980’de Ajda Pekkan’ı ‘Aman Petrol’ şarkısıyla Eurovision’a yollamamıza; neredeyse petrole aşkımızı, özlemimizi anlattığımız traji komik bir garabet şarkıya kadar işi vardıracaktır. 1955’lerden itibaren başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerine gönderdiğimiz insanlarımız artık talep edilmemekte ve işçilerimizin Türk ekonomisine sağladıkları ekonomik itilim sönümlenmeye başlamıştır. 1974’te Kıbrıs Müdahalesi, ABD silah ambargosu, Avrupa ülkelerinin ekonomik yaptırımları, Kıbrıs’taki askeri müdahalenin ekonomik boyutları halihazırda zayıf ve sorunlarla örülü olan ekonomik düzeni daha da istikrarsızlaştırır, zayıflatır. Hükümetler ve o hükümetlerin değişmez, değişmek bilmez iki önemli ısrarcısı, mecburcusu Ecevit ve Demirel kavgalarını sokaktaki genç kuşaklara yansıtıp, sokakları da güvensizleştirmekten başka hiçbir şey yapamayan, vizyonsuz, hırslı, acımasız insanlardı. O kadar ki şiddet olaylarına, yitirilen genç kuşaklara rağmen 1980 Haziran’ında kendisine alternatif olmadığı halde Demirel’in düşürülmesi stikrarsızlık yaratacağı halde  Ecevit bile bile hükümet alyhinde gensoru verdi. Erbakan desteğiyle Demirel gensorudan kurtuldu. Ama yetmedi Ağustos’ta Ecevit ve Erbakan, Demirel’i yıpratmak konusunda yine anlaştı. Yetmedi 9 ve 10 Eylül’de Adalet Partisi ve Hareket Partisi vekilleri mecliste bulunmadıkalrı için yeterli oylama sağlanamadı, yeni cumhurbaşkanı da bu siyasi ekiplerin korkunç hırsları nedeniyle seçilemiyordu. Nasıl zehirlenmiş çocukluklarımız, nasıl perspektiften uzak, güdük, uzlaşmaz ve kavgacı.

Birbirini yemekten ekonomiye ayar veremeyen ve 1975-77 yılları arasında kurulan Cephe Hükümetleri, Kıbrıs Müdahalesi nedeniyle Türkiye’ye uygulanan ekonomik ambargoları, 7 milyar dolar borç alarak akılları sıra kırdılar!!! Oysa bu büyük aymazlık, sonraki yılların devasa ekonomik yükleri olarak Türk halkına dönecekti, ne gam! Siyasetçiler işinde, gücünde, entrikalarında; Türk halkıysa gelecek kuşaklarına ödetmek zorunda kalacağı borçlarıyla başbaşa bırakılacaktı. Ama ilginçtir, 1979 yılı bir fırsata olanak tanıdı ve  İran Devrimi kurtarıcımız oldu. ABD, müttefiki Türkiye’ye yardımlarını artırdı. Malum, Türkiye; İran İslam Devrimi’nin, devrimini ithal edemeyeceği bir ülke olarak kalmalıydı! Türkiye’deki Amerikan üslerinin durumu güvence altında olmalıydı ve Türkiye, batı dünyası için stratejik olarak önemliydi. Ecevit’in 1979’da kaybettiği seçimden sonra yerine gelen Demirel, IMF’nin tavsiyelerini harfi harfine uyguladı. Yetmedi 80’li yılların en önemli ekonomik ve siyasi figürü olacak Turgut Özal’ı ekonomik danışmanı olarak atadı.

Turgut Özal; 24 Ocak 1980’de, 1838 Baltalimanı Ticaret Anlaşması’nın yüzyıl sonraki versiyonuymuşcasına ekonomiyi, piyasa yasalarına göre dönüşüme uğratma sürecine soktu. Dünyaya, kapitalizme, neo liberalizme daha da eklemlenecek, kemikleşecek, kendi yağımızda kavrulmaktan kurtulacak! Batılı yatırımlara, ve Batılı bankalara bütünüyle açılacaktık. 24 Ocak’tan tam sekiz ay sonra 12 Eylül 1980’de Kenan Evren ve arkadaşları tarafından askeri darbe yapıldı. Ortam sakinleşti, çok partili bir hayat ne kelime, ağzını açanın ağzının sıkıyönetim kanunlarıyla sıkıca kapatıldığı, depolitize edilen bir toplumla ve apolitik gelecek kuşaklarla; serbest, çok çok serbest piyasa ekonomisi hayatlarımızı bugünlere kadar getirdi.

Geçmiş olsun.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün