Protokole dâhil zevat…

Sami AJİ Köşe Yazısı
21 Aralık 2022 Çarşamba

Endişelenmeyin lütfen. Size protokole girmek için neler yapılması gerektiği veya ne gibi görev ya da niteliklere sahip olmanız hakkında bilgi vermeyeceğim. Niyetim bambaşka.

Önce bir fıkra ile başlayayım… Olayın gerçek olduğunu iddia edenler de var.

1941 yılının içindeyiz. Alman orduları ani bir kararla SSCB’ye saldırır. Kısa zamanda önemli ilerlemeler kaydederler. Bazı Rus şehirleri de tamamen ellerindedir… Minsk şehrinin işgal komutanı bir nevi moral gecesi düzenlemeye karar verir. En iyisi Rus esirler arasında bulunan elemanlardan istifade edip bir koro hazırlamak ve bunların bir konser vermelerini sağlamaktır. Her şey yolunda gider ve konser tarihi de belli olur… Tahmin edileceği üzere tüm ön sıralar protokole dâhil zevata ayrılmıştır… Özellikle üst dereceli subaylar ve ailelerine ilaveten iş birlikçiler önlerde yerlerini alırlar. Arka sıralar halka ayrılmıştır.

Bu düzeni bilen korodaki sanatçıların her biri gösterinin başlamasına az bir süre kala, birkaç baş sarımsak yer...

Perde kalkar… İlk şarkıdan itibaren ön sırlarda kıpırdanmalar başlar. Birinci şarkının sonunda arkalardan alkış koparken öndekiler yerlerinde kalkarak salonda ayrılmaya başlar. Koro kitlesinden çıkan nefesler doğrudan protokole dâhil zevata esmiş ve ortamı nefes alamaz hale getirmiştir. Ancak arka sıralarda ve balkonlarda oturan halk konseri sonuna kadar izlemiştir.

Şimdi müsaadenizle Temmuz 2019’da gazetemizde çıkan yazımdan bir parça ekleyerek devam edeceğim1

“Önce kelimenin Antik Yunan’daki anlamına bakalım. Rumcaya az çok vakıf olanlar lütfen gülümsemeye başlamasınlar. ‘Proto’ ve ‘kolos’ kelimelerinin birleşmesinden meydan gelmiyor. (Bilhassa ucuz mizahtan kaçınalım.)

Protokollon’dan gelir (dikkat edin: iki ‘l’ ve bir de ‘n’ harfi var). Yani öne yapıştırılan veya önden gelen kâğıt anlamında. Bu belge genelde büyük bir raporun önüne yapıştırılır ve içeriği hakkında bir özetini sunardı. Seneler geçtikçe anlamı genişledi ve öncü kavramı gelişti. Diğer bir deyimle protokole dâhil zevat, ait olduğu topluma gelebilecek tehlikeleri, sürekli araştırarak, önleyici tedbirleri alacak kişilerdir. Başka bir yönüyle bakarsak, halkın en ön saflarında yer alıp, onu savunacak görevlilerdir.

Bu varsayımdan hareketle şu suali de sorabiliriz: Ülkemizde ve dünyada, böylesine bir yaklaşımla fiili veya muhtemel tehlikeleri gerçekçi bir şekilde sezip, toplumunu korumak için gerekli önlemleri alan kaç hükümet sayabilirsiniz?

Avrupa Birliğinden başlayalım. Kuruluşundan itibaren güvenlik konusunda, 2000 yılının başlarına kadar muazzam müspet neticeler almıştı. Avrupa kıtası adeta, sulh ve sükûnun, refah ve huzurun parladığı bir yer olmuştur. Ancak göçmen sayısının artması sonucu ırkçılık tekrar hortlayınca, belli siyasi gruplar bu gelişen temayüllerden istifade ederek, iktidara ortak olmaya da başlayınca, güvenlik adeta ikinci plana itilmiştir.

ABD son zamanlara kadar Atlantik Okyanusunun sağladığı güvenceden ziyadesiyle istifade etmişti. Aşılması gereken büyük mesafeler, adeta yöneticileri rehavete itmişti. Ancak, 11 Eylül ve süregelen şiddet olaylarını, nihayet Orta ve Güney Amerika’dan gelen göç baskısını öngörememişlerdi.”

Bu söylediklerimin üzerinden üç seneyi aşkın bir süre geçti. Maalesef kendilerini medenî sayan devletlerin ne başlarının ne de “protokole dâhil zevatın” halklarını koruma konusunda en ufak bir öngörü sergilemedikleri gibi çatışmaları önleyecek hiçbir tedbir alamadıklarını açıkça görmekteyiz…

Öngörüden vazgeçtim, insanlarını adeta bir satranç tahtasının piyonları gibi görmektedirler. Diğer bir deyimle vatandaşlarını, kendi ürettikleri belirsiz gayeler uğruna rahatlıkla feda edebilmekteler.

En güncel örneği Ukrayna-Rusya arasındaki savaşın korkunç seyrini takip ederken görmekteyiz… Karşılıklı görüşmelerle -belki uzun sürebilecek görüşmelerle- daha 2021 yılı zarfında en azından çatışmalar önlenebilirdi…

Maalesef bu yola gidilmedi… Tam tersine bütün dünya gelişmeleri bir futbol maçı gibi izledi. Üstüne üstlük ‘âli menfaatleri’ uğruna ateşli taraftarı da oldular. Sanki golleri saydılar. Hele üst seviyede bir protokole dâhil zevat gayet soğukkanlı, 

“100 bin Rus askeri öldü. Ukrayna’dan da en az bu kadar askerin kaybedildiğini zannediyorum. Ancak Ukrayna’da 40 bin sivil kaybedildi…” şeklinde maçın şimdiki skorunu da vermeyi ihmal etmiyor. Dehşet içinde kalmamak mümkün değil.

‘Protokole dâhil zevattan’ biri de ‘Yılın Adamı’ ilan ediliyor… Arada Ukrayna’dan ayrılan mülteci sayısının da on milyonu aştığı ve bunların en az üç milyonunun Rusya’ya göç ettikleri de herkes tarafından biliniyor. Böylesine bir çelişki ve dram herhalde az görülür…

Ama herkes savaşa devam diyor. Tüm ülkeler ‘tuttukları tarafa’ silah ve sair destekler sağlamaktan çekinmiyor. Özetle protokolden ümit kestik… Peki çare?

Antik bir komediden esinlenerek şunu öneriyorum… Aristofanes’in ünlü ‘Lysistrata’ adlı eserine bakalım2.Kadınlar savaşlardan bıkmışlardır. Erkekleri boykot ederler ve onları yanlarına bile yaklaştırmazlar… Sonuçta başarılı olurlar ve barış imzalanır.

Temennim yeni yıla girilirken herkesin yanan ışıklardan da ilham alarak savaşı derhal durdurmak için süratle insan hayatının kutsallığını ve insan sevgisinin yaşamın temelini oluşturduğunu hatırlamasıdır…

---

1 17 Temmuz 2019 tarihli yazım

2 Bu oyun Türkçeye çevrilmiş ve 60 yıl evvel ‘Kadınlar Ihh Derse’ adıyla Lale Oraloğlu Tiyatrosunda sahneye konmuştu. Valilik önce oyunu ‘müstehcen’ olduğu iddiasıyla yasaklamıştı. Rahmetli ve sevgili Lale Oraloğlu açlık grevi yapınca oyun 17 gün sonra sahnelenemeye başladı. Işıklar içinde uyusun…

3 Yazımı bitirmiştim ki, Alman şansölyesinin şu açıklaması haberlere yansıdı: “Önemli olan tutumlarımızdaki büyük farklara rağmen Rusya ile müzakere hattının kopmasına izin vermememizdir…” On ay geç oldu, ama buna da kâr diyelim mi?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün