Zamir

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
30 Kasım 2022 Çarşamba

Bugün bir öğrencim, zamansız bir şekilde zamir konusunu anlatmamı istedi. Deneme sınavlarında çıkan lüzumsuz dil bilgisi sorularından biri için, bir buçuk saat ders dinledi. Ders bitince düşündüm. Aslında belki de bütün dillerdeki en karakterli sözcük türü, zamir…

İsim, zaten dilin konuşulabilmesi için şart, fiil de öyle yoksa ortaya bir iletişim aracı çıkmazdı bu iki tür olmasa… Diğerleri de bizim bulduklarımız, sonradan isim verdiklerimiz… İsmin önüne koyarsak sözcüğü ona sıfat diyoruz; kendi türünden bir sözcük, fiil ya da fiilimsinin önüne koyarsak aynı sözcüğü, bu sefer de zarf oluyor adı… Bağlarsak sözcükleri birbirine, bağlaç; illa anlam ilgisi kuracaksak sözcüklerin arasında, edat… Sonda yazdıklarım, haklarında hiçbir şey bilmesek de bir başka dili öğrenmek için hiçbiri öncelikli değil. Bir dili öğrenmek için önce isimler ve fiiller lazım… Ve olmazsa olmaz olan, zamirler…

Ben demeden, sen demeden, o demeden nasıl anlatacağız kendimizi, sevdiğimizi, kendimizden az da olsa uzakta tuttuğumuzu? Benim, senin, onun demeden nasıl sahipleneceğiz hayatı? Kimin kime, neyin neye ait olduğunu anlatmak için kullandığımız o küçücük -ki eki olmasa, herhangi bir sözcüğün sonuna eklenmese nasıl anlatacağız birine, bir yere ait olmayı? “Şey” demeden nasıl saklanacağız söylemek isteyip de söyleyemediklerimizin arkasına, nasıl zaman kazanacağız bilmediğimizde bir sorunun cevabını dile hakim değilsek, nasıl kaçacağız doğru cevabı bulamammış olmaktan? Herkes, hepsi, hepimiz demeden nasıl toplum olacağız, birlik ve beraberliği nasıl yakalayacağız? Nasılsın demeden nasıl soracağız halimizi birbirimizin? Ya da işaret edip “bu benim” demeden; bu olanın ne olduğunu, belki de bir şahsın yerine bile geçebildiğini nasıl anlatacağız rakibimize? “İşte, bu!” demeden nasıl zafer kazanacak, “budur” demeden nasıl son noktayı koyacağız durumlara; “kendi” demeden, “kendim” demeden nasıl anlatacağız tek başınalığı?

Basit gibi görünse de isim olmadığı halde ismin yerine geçen bu küçük kalıplar olmasa, dillere nasıl anlam verecek dünya? Bu soruların cevaplarının neredeyse hepsi, aynı noktada birleşti bana göre zihninizde, bu sözcükler olmasaydı dillerde, eksik kalırdı hayatın anlamı…

Seni seviyorum, cümlesindeki “seni” sözcüğü “seviyorum” eyleminden bile değerli değil midir bu kısacık cümle içinde? Sev beni, seveyim seni, diyen cümledeki pazarlık asla oluşamazdı onlar olmasa…

“Beni bende demen bende değilim

Bir ben vardı bende, benden içeri”

dizelerindeki muhteşem felsefesine ulaşamazdı dünya Yunus’un?

Hacı Bayram Veli’nin şahane nakaratı, bu kadar güzel düşündüremezdi insanı:

“Bilmek istersen seni,
Cân içre ara cânı.
Geç cânından bul ânı,
Sen seni bil, sen seni.”

anı: onu

Zamirler, bir başka ve bana göre biraz zorlama tavrıyla adıllar; isimlerin yerine geçerek dünyaya yeni bir anlam katmayı, ifadeleri zenginleştirmeyi, edebiyatı renklendirmeyi mükemmel bir şekilde başarmış.

Nazım Hikmet bir şiirinde “b” aliterasyonunu bulurken farklı türlerle ne güzel buluşturmuş ben sözcüğünü:

“Bir gün bensizlik çalar kapını.

Benli dünleri düşünür, avunursun.

Sanma ki yalanlar içinde,

Ben gibi bir doğru bulursun.”

Ya da Ceviz Ağacında notalara taşınan tekrarlar, ne güzel anlatmış o panik ve heyecan dolu zafer duygusunu!

“Ben bir ceviz ağacığım Gülhane Parkında

Ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında”

İnsanın değişik bir yaratıcılık gücü var bana göre en başından beri. İlk zamiri, hangi millet buldu da diline yerleştirdi, daha sonra onu kim örnek aldı, bilmiyorum. Etimologlar bulmuştur belki…

Benim bildiğim, seni seviyorum cümlesindeki sen zamiri kadar değerli bir sözcük olmadığı hiçbir dünya dilinde…

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün