Laila ile en uzağa, en geriye, en temele

Selin KANDİYOTİ Köşe Yazısı
31 Ağustos 2022 Çarşamba

Evrenin Sırlarını yazmaya başladığım 2010’lu yılların ortalarında bilim gündemi pek az meşgul ediyordu. Ben de kendi merak ettiğim sorulardan ilham alarak konumu belirliyordum. Işık nedir, yerçekimi nedir, yaşam nasıl oldu, Şrödinger’in kedisi ne iş gibi. Hollywood’dan peş peşe Gravity, Interstellar,The Martian, Arrival filmleri ilham oldu sonra. Uzay biliminde müthiş sıçramaların ardı ardına yaşanmasından (Kütleçekim dalgalarının ilk kez duyulması, kara deliğin ilk fotoğrafı, Webb Teleskobunun çalışmaya başlaması.) ve tabi ki Elon Musk’ın sahneye çıkması ile konular kendiliğinden belirleniyordu artık. Bu ay herhalde 29 Ağustos’ta Ay’a geri dönüşümüzü yazarım derken 11 yaşındaki Burgazlı dostum Laila, beni evrenin en derinine soruların en temeline götürdü.   

Laila’nın babası yanıma yaklaştı ve şöyle dedi: Selin bu çocuk deli deli sorular soruyor ben başa çıkamıyorum. Gözünü seveyim biraz sohbet edin.

Uzay sonsuz mu?

Oh, damardan girdin. Yok, sonsuz değil. Bir başlangıcı var ve o zamandan beri tam olarak 13,8 milyar yıldır genişleyerek 92 milyar ışık yılı çapında bir alan kaplıyor. Işık yılı dediğim de 9,5 trilyon kilometre. Yani her ne kadar kocaman olsa da bir sınırı var, sonsuz değil.

Nereden biliyoruz evrenin yaşını?

Hubble diye bir teleskop var belki duymuşsundur. Ona ismini veren Edwin Hubble astronomi ile uğraşırken gözlemlediği galaksilerin bizden uzaklaştığını fark etti. Yani zamanla galaksiler arasındaki uzay genişliyordu. O zaman zamanı geri sararsak uzayın bir noktadan büyüyerek başladığı sonucuna varıldı. Hesap 13,8 milyar yılı gösterdi.

Evren sürekli genişliyorsa tam tersi de olmaz mı? Küçülüp yok olmaz mı?

Muhteşem soru. Evrenin başlangıcını soran yok oluşunu da sorar. Big Bang’i (Büyük Patlama) duymuşsundur evrenin başlangıcı. Sonu da ya senin dediğin gibi Big Crunch (Büyük Ezilme) ya da da Big Freeze (Büyük Donma) şeklinde olacak. Şimdilik evrenin gittikçe hızlandığını bildiğimiz için evrenin içindeki galaksilerin birbirinden kopup yırtılarak sonunda da tek tek yok olup sıcaklığın sıfıra ineceğini düşünüyoruz. Yani Big Freeze. Ama buna daha çok var. Aklının alamayacağı kadar çok uzun bir zaman. Evrenin yaşının katlarca fazlası.

Evrenin bebekliğini nasıl görüyoruz?

Sen Webb Teleskobunu duymuşun da ondan soruyorsun öyle değil mi?

Evet, uzaya yollamışız neden yolladık bilmiyorum ama neden onunla yerden bakmıyoruz?

Uzayı gözlemlerken gökyüzündeki ışık kirliliğinden etkilenmeyelim diye. Hani 12 Ağustos’ta kulüpte meteor yağmurunu kaçırdık ya, neden sence?

Neden?

Çünkü dolunay vardı. Gökyüzü o kadar aydınlıkken gözlemleyemiyoruz maalesef. Teleskobu ne kadar karanlığa yollarsak o kadar iyi gözlem yaparız.  Neyse soruna dönecek olursak. Bu bence uzayın en cool özelliklerinden biri ve anlarsan bir sürü insandan daha cool olacaksın.

Aslında evrenin geçmişini görmek evrenin çok uzağını görmek ile eş anlamlı. Mesela Güneş bizden uzak. O zaman onun ışığının gözümüze gelme süresi var. Bu mesafeyi kat etmesi sekiz dakika alıyor ya da aynı anlama gelecek şekilde şunu söyleyebiliriz Güneş’in ışığı gözüme gelene kadar 150 milyon kilometre seyahat etti. Şimdi ben Güneş’ın ışığını gördüysem ve o yola sekiz dakika önce çıkmışsa bu demektir ki ben Güneş’in sekiz dakika önceki halini gördüm. Aynı mantıkla biz Webb Teleskobu ile milyarlarca ışık yılı uzak mesafeye baktık, yani 13,8 milyar yıl öncesine evrenin bebekliğine baktık.

 

 

Peki uzay nasıl oldu? Yani hiçbir şey yokken nasıl bir anda bir şey oldu?

Bu filozofik sorularla beni nirvanaya çıkarıyorsun Laila. Bu sorunun cevabı kuantum fiziğinde.  Kuantum fiziği atomun içinde olup bitenlerle ilgilenen fizik. Nasıl teleskop ile evrenin en uzak noktasını kendimize yaklaştırabiliyorsak aynı derecede atomun içini elektron mikroskoplarıyla kendimize yaklaştırabiliyoruz. Orada neler oluyor dersen çok acayip şeyler oluyor. Mesela atomun içindeki bir elektron aynı anda iki yerde olabiliyor. Bir de şu var o kadar küçük alanlarda boşluktan bir şey var olabiliyor. Yani ‘hiçbir şey’ diye bildiğin bilimsel anlamda hiçbir şey değil. Çünkü hiçbir şeyde bile muazzam bir enerji var. Uzayı al içinden tüm maddeyi, ışığı ne varsa hepsini çıkar. Yine de yoktan bir şeyler ortaya çıkarabiliyorsun. Sanal partiküller beliriyor ve yok oluyor. Ve eğer işin içine yerçekimi de girerse işte orda öyle garip bir şey oluyor ki ‘bir şey’ oluyor. Spooky popcorn diyorlar bir garip popcorn.

Anlamadım.

Boş ver kimse anlamıyor. Bak biz Büyük Patlamayı anladık. Evrenin başlangıcının ilk saniyesini 36 kere 10’a böl. O andan itibaren vallahi de billahi de bu maymundan gelen halimizle anladık. Ama onun öncesini anlamak için kuantum fiziği ile yerçekimini bir araya getiren bir teoriye ihtiyacımız var. Onu bulamadık. Senin anlamadığın kısım işte bu kısım. Yani kimsenin anlayamadığı. Ama çalışıyoruz. Deli gibi evrenin sırrını bulmaya çalışıyoruz.

Ama biz sadece Ay’a kadar gidebildik. Çok gerideyiz.

Evet ama bütün bunları düşünebilen ve hesaplayabilen biziz. Evrenin sırlarını anlayabilmek için evrenin bir ucuna gitmemize gerek yok. İnsan zekası öyle bir şey bize tüm soruların cevaplarını getirebiliyor.

Yine Ay’a gidecek miyiz?

29 Ağustos’ta Ay’a şu ana kadar geliştirdiğimiz en kuvvetli roketle içinde astronotlar olmasa da bir uzay aracı yollayacaktık; motor arızası nedeniyle ertelendi. 2025’te insan da yollayacaklar bu programla. Oradan da ver elini Mars’a.

Ben Mars’a gitmek istemiyorum, korkarım. Sen gider miydin?

Benim zamanıma yetişir mi bilmem ama sen büyük ihtimalle sıradan insanların da Mars’a gitmeyi başladığını görebilirsin. Bana şans verilse dönmek koşuluyla kesin giderdim.

Peki neden Mars’a gitmeye çalışıyoruz ki?

Türümüzün devam edebileceğini garantiye almak için. Bir gün Dünya’da hayatta kalamayacak şartlar olursa dinozorlar gibi yok olup gitmemek için. ‘Gezegenlerarası’ tür olmak istiyoruz. Bak bu terimi öğren bu da çok havalı.

Bazı insanlar merakını ileri götürür; ‘spooky popcorn’u anlamak için atomun çekirdeğindeki protonun içindeki quarklara etki eden güçlü nükleer kuvveti oluşturan gluonların bir var olup bir yok oluşlarını trilyonlarca matriksle hesaplamaya kadar gider. Laila mı? Belki yapacak belki de yapmayacak. Laila gelecekte Nobel kazanmayabilir ama Nobel kazananlar Laila’nın sorduğu sorularla başladılar. “Uzay nasıl başladı?” Teşekkürler küçük kız.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün