Coşkunun değişmeyen formülü

Riva DUVENYAZ Köşe Yazısı
18 Mayıs 2022 Çarşamba

Müzik dinlemenin sayısız yararını inkar etmek imkansız. Bana göre, kişinin tam odaklanmışken ve başka seslerden ayıklamaya çalışmazken dinlediği müzik ayindir. İnsanda yer eder, hafızanın en önemli tetikleyicisidir. Anıların canlanmasında hatta biraz bol keseden atan bir asistandır. Ah ne mutluydum o tatilde veya hayatımın en kötü gecesiydi gibi… Müzik geçmişe anlam yükler…

Müziğin bedene fiziksel katkıları da var. Serotonin salgılanmasını sağlayarak depresyonu yok edebiliyor. Bir ezgiye eşlik etmek bilinçsizce de olsa kişiyi sakinleştiriyor, kontrolün kendinde olduğu hissini veriyor. Müzik, lezzetli bir yemeği tatmak gibi, insanda aşka benzer bir coşku uyandırabilir ve yokluğu bedeni yoksunlaştırabilir.  

Ancak yine de bu yazıda tartışmak istediğim müzik adı altında dinlemeye maruz kaldığımız, insanı entelektüel bir varlık olarak sıfırlamayı hedefleyen tekrarcı, keyif vermesine garanti olarak bakılan, formatı belli, formülü yazılmış müzikçikler… Mutlu olun, işte size müzik… En bilinen cazip müzik yasalarına göre üretilen bu müziklerle, kendimizi sürekli bilgiç bilgiç karşımızdaki insanla iletişim kurmak adına şarkı sözü veya ezgi bilgilerimizi çarpıştırırken buluyoruz. Ah be şurayı daha tam öğrenemedim!

Yüksek sesle müzik çalınan bir ortamda bir şey konuşmak yorucu. Eğlenmenin tanımı günümüzde gel şurada iki güzel şarkıda coşalım kıvamında. Tabii ki buna eşlik edecek biraz alkol de oluyor genelde. Sohbet ne edeceğiz ki? Düşünce tankı mı burası? Zaten bütün hafta çalışıyoruz ve zaten günümüzde yeni bir düşünce oluşturmak imkansız; herkes aynı YouTube’ları izliyor. En iyisi bu yüzüncü kere dinlediğimiz şarkılarda biraz teselli bulalım… Ne eğlendik akşam…

Müzik zevkimizin yüzeye yakın bir yere çekilmiş olması, tam da müzik sektörünün kabahati değil. Makale okumaya sabrımız yok, nasıl opera dinleyeceğiz? Veya yeni bir rock grubunu tanıyana kadar nasıl hatmedeceğiz? Sevgi neydi? Sevgi emekti… Dikkat süremiz kısacık, uzun videoları bile x 1,50 hızında izliyoruz. Düşünceye yol açacak tartışma zeminlerine kendimizi kapattık. İki kişi arasındaki çoğu konuşmalar, pratik konuları içeriyor. Az da olsa tartışmaya zemin olabilecek konu başlığı, şakacı yollarla veya yeni peydahlanan bir distraksiyon ile geçiştiriliyor. Pratik konuşmalara idmanlı beyinler eski uyuşuk haline hızlıca dönmeyi arzuluyor. Beyin uyuşmayı tercih ediyor.

Tekrar eden müziğin en büyük hasarı, kalıcı kulak solucanı (earworm) yaratması. Beyin aynı şarkıyı, kesintisiz arka planda günlerce çalmaya devam ediyor, şarkı beyni ele geçiriyor. Bu durum bir tür işkenceye dönüşüyor. Gençlerin çoğunda itiraf etmeseler de bu rahatsızlık var…

Eğlendirme hedefi ile yola çıkan basit formüllü şarkılar düşünceyi bloklayıp beyni devre dışı bırakabilir, o girdapta yok olmamak gerek… Kaygısızca tepinmek, hoş nidalarla aidiyet kurmak, anı biriktirmek, avaz avaz kurtları dökmek her ne kadar güzelse de her zehir gibi dozunda alınmazsa kalıcı zarar verebilir… Kısacası, müzik sessizliğin karşılığı olmalı. Gürültünün değil… Aklın önünü açmaya yaramalı, kapamaya değil…

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün