Normal, A-normal, İ-normal…

İzel ROZENTAL Köşe Yazısı
2 Şubat 2022 Çarşamba

Kulüp dizisine çok borçlandım. Bu üçüncü yazı oluyor. Başlıktan anladığınız gibi bu kez konumuz “normal”. Hani müzikholün sahibi Orhan Şahin’in (ki dizideki asıl adıyla Niko) kuir (queer = garip, tuhaf) şarkıcı Selim Songör’ün giyeceği sahne kıyafetini kastederek, “bu gece normal ol” dediği ve Selim’in sigortalarını attırdığı sekans… Sahi neydi Orhan’ın kafasındaki “normal” tanımı? Hadi gelin çocukluğunuzda mutlaka duyduğunuz bir masalı hatırlayalım.

Hikaye yanlışlıkla ördek yumurtaları arasına karışan bir kuğu yumurtasından çıkan minik yavrunun dramatik büyüme sürecini anlatır. Ördek kardeşlerinden tamamen farklıdır kendisini çirkin sanan bu garip kuğu yavrusu. Zaten kardeşleri de onu hep dışlarlar. Bir tek anne ördek, yavrusunun fiziksel tuhaflığına çok üzülmesine karşın, ona bütün sevgisini verir. Masalın mutlu sonunda ise çirkin ördek yavrusu muhteşem bir kuğuya dönüşerek herkesi kendisine hayran bırakırken, alay edenlerini de şaşkına çevirir.

Masallar böyledir, mutlu sonla biterler. Oysa gerçek hayatta mutlu son diye bir şey var mıdır, şüpheliyim? “Kulüp” dizisi ise galiba masal ile gerçek hayat arasında bir yerlerde tutunmaya çalışıyor. Belgesel değil, fakat belgesel tadında bir kurgu. Böyle olunca da hem beğeni topluyor hem de çokça eleştiriliyor, ki aslında bu da gayet normal! Kimileri tarihlerdeki tutarsızlıkları yakaladıkça mal bulmuş mağribi gibi sevinirken bazıları da rahatsızlıklarını gizleyemiyor. Zehir hafiyeler arka planda boy gösteren aksesuarları inceleyip üretim tarihlerini araştırıyor. Kimisi dizideki bütün kötülerin hep Müslüman Türkler olmasından dem vuruyor. Birisi de Yahudi kadını adam öldürmez ki diye yazıyor gayet safiyane… Öte yandan, niçin dizideki gayrimüslim kadınlar Müslüman erkeklerle birlikte oluyor da tersi yaşanmıyor diye sitem eden bile var… Bir tanesi de tutmuş, İstanbul’da hangi taksi şoförü bu kadar düzgün İngilizce konuşurdu diye sorarak sosyal sınıf ayrımcılığı yapmakta beis görmüyor. Hatırlarım, çocukluğumda mahallemizde Agop Amca diye bildiğim bir taksi şoförü vardı, Buick marka taksisinin üzerine titrer, ailesinden biriymiş gibi severdi. İşte bu şoför Agop, Ermenice’yi geçtim, Rumca’nın ve Ladino’nun yanısıra Fransızca’yı da aksansız konuşurdu. Şimdiden duyar gibiyim, “Ama onun adı Agop’muş, Fıstık Ahmet değil!”

Her neyse, bunca başarı kazanan, ilgiyle izlenen, üzerinde onca konuşulup yazılan bir dizi için bu eleştiriler çok normal.

Ancak dizide normal gitmeyen bir şey var: Başlarda Selim’e sevecenlikle, anlayışla yaklaşan Orhan’ın birden bire ünlü şarkıcıyı “normalleştirme” çabası! Oysa iki hemcins arasındaki duygusal ilişkilere Netflix dizileri sayesinde aşina izleyici, “tamam işte, bunlar da öylesine normal” diye düşünüyordu ki, tam o noktada senaristler ters köşe yaparak Orhan’a, “Normal ol” cümlesini kurdurttular! Nedense o sahnede benim aklıma Bülent Ersoy’un 1980 darbesinden hemen sonra yaşadıkları geliverdi. Senaristler o duruma mı gönderme yapmak istemiş? Ama tarihler uymuyor, sakın bu da “zorunlu” bir kurgu olmasın?

Hans Christian Andersen, edebi masalındaki yavru ördeklere küçük kuğu ile alay ederlerken “normal ol” dedirtmemişti. Muhtemelen bunun akıl dışı olduğunu biliyordu, masal masal da olsa inandırıcılığını kaybedecekti. Andersen, “kişi ancak kendi kümesinde mutlu olabilir” dersi verirken farklılıklar karşısındaki önyargılara dikkat çekmek istemiş olmalı. Oysa gerçek hayatta hemen herkes herkesi kendi normaline davet edebiliyor. Bazen ikna yöntemiyle, tatlı dille, çok kez zorlayarak, baskıyla, korkutarak, zorbalıkla!

Minik kuğumuzun normali ördek kardeşlerininkine uymadığı için dışlanmıştı. Peki ama masalımızın sonundaki görkemli beyaz kuğunun normali neydi? Ya aksine ördek yumurtalarından biri kuğu yumurtalarının arasına karışsaydı ne olacaktı? Sizce masalın sonunda, o bembeyaz görkemli kuğular, aralarına kazara karışmış olan yeşil başlı badi-badi ördeğe gıpta eder miydi? Aslında ördeklerle kuğular uyum içinde yüzer fotoğraflık göllerde. Onların farklılıklarıdır manzarayı tamamlayıp harika kılan. Her fırsatta farklılıkların önemine vurgu yapan Hrant Dink ne kadar doğru söylemişti kendisini ziyarete gelen hazine avcılarına: “Siz zenginlikleri toprağın altında arayacağınıza toprağın üstüne bakın. Asıl zenginlik orada!”

Tekrar normal konusuna dönecek olursak, kim neye göre ve kime göre normal? Neden farklı olan normal sayılmıyor? Kafam iyice karıştı şimdi! Galiba i-normal olmak üzereyim… Bu duyumsadığım faşizmin ayak sesleri mi yoksa? Binmişiz bir alamete, gidiyoruz kıyamete…

İyisi mi bundan sonrasını psikoloji bilimine bırakıp kuğular gibi ıslık çalarak olay mahalinden uzaklaşmak. Melodiyi de buldum. Korkmayın Sezen Aksu’dan değil, Bülent Ortaçgil’den geliyor:

“Fiyuuv… biri anlatsın hemen

Nedir bu normal?

Fiyuuuvv… canım sıkıldı artık

Yoksa ben miyim anormal?”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün