Bahtı kara Afganistan…

Selin BARLAS Köşe Yazısı
9 Eylül 2021 Perşembe

“Küle döndüysen, yeniden güle dönmeyi bekle.

Ve geçmişte kaç kere küle dönüştüğünü değil,

Kaç kere yeniden küllerin arasından doğrulup

Yeni bir gül olduğunu hatırla…”

Mezar-ı Şerif’in 20 kilometre kuzeybatısında bulunan Afganistan’ın Belh kentinde doğmuş Mevlâna Celâlettin Rumî’nin sözleri…

Doğduğu toprakların zamansız bir tarifi adeta…

Milyarlarca dolarlık yeraltı zenginlikleriyle herkesin açgözlülükle izlediği ama umursamıyormuş gibi davrandığı dağlar ve vadilerden oluşan mistik topraklar…

Dünyanın en büyük eroin üreticilerinden olan ve 1 milyar dolarlık gelir elde eden Afganlı savaş lordları ve onların işbirlikçileri…

Bahtı kara Afganistan…

Geleceği muallakta olan fakat küllerinden doğmasına izin verilmeyen memleket…

Hindustan Times haberine göre Pakistan’ın İstihbarat Örgütü Başkanı Korgeneral Faiz Hamid, geçtiğimiz cumartesi Kabil’e uçtu. Üst düzey bir Pakistanlı istihbarat görevlisine göre Pakistan istihbaratı Taliban’a Afganistan millî ordusunu yeni bir nizama sokmak için destek vermeye hazır. Bu kaynak, Korgeneral Hamid’in özellikle bu sebepten istişarelerde bulunmak için orada olduğunu aktardı.

Washington, daimî olarak Pakistan ve istihbaratını Taliban’a maddî ve askerî destek vermekle suçladı. Amerikan himayesinde kurulmuş olan Karzai ve Ghani hükümetlerine karşı savaşmaya hazır militanları desteklediklerini İslamabad hep inkâr etti.

Rusya ve Çin (Birleşmiş Milletlerin Güvenlik Konseyi aslî 5 üyesinden ikisi) Taliban’ı tanıma fikrine açık olduklarını belirtti.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov daha yeni yaptığı açıklamada “Pençşir’de Tacik kökenli gruplarla Taliban arasındaki müzakerelerde Tacikistan’a rol düşüyor, arabulucu rolü üstlenmeyi planlamıyoruz” dedi.

Bu açıklamanın üzerine çok hayran olduğum bir ağabeyim olan Coşkun Aral’dan dinlediğim Afganistan tecrübeleri aklıma geldi.

‘Pençşir Aslanı’ Ahmed Şah Masud’u şahsen tanıyan ve onun yanına gitmek için dağları katır üstünde geçmiş, yaralanmış ve günlerce komada kalmış Coşkun Ağabey; üç ay boyunca orada misafir olmuş. Fransız bir doktor tarafından tedavi edilmiş ve bu esnada birçok tarihi olaya tanıklık etmiş. Kızıl Ordu ve terörist olarak nitelendirdikleri Şah Masud masaya oturduğunda Coşkun Ağabey de orada…

Şah Masud, 80’lerde Sovyetlerin dokuz kere yeltendiği Pençşir işgalini engellemiş, 90’larda ise Taliban’ın bölgeye girmesini püskürtmüş bir askerî dehâ.

Coşkun Ağabey’in, Şah Masud ile olan yakın münasebeti geçmişe ışık tutuyor.

Nasıl mı?

İzninizle izah edeyim…

Amerikan istihbarat görevlisi Gina Bennett, 11 Eylül saldırısının arkasındaki ‘Zengin Suud’ Usame Bin Ladin hakkında ilk uyarılarını yaptığında yıl 1993.

Bill Clinton halefi George Bush’a, Ulusal Güvenlik Danışmanı Sandy Berger ise Condoleeza Rice’a tırmanan tehlike hakkında bilgi vererek görevlerini devrediyor…

CIA Başkanı George Tenet 11 Eylül komisyonunda bütün bu uyarıların neden yetmediğini defalarca soruyor…

CIA ve FBI arasındaki güç mücadelesi sonucu bölgedeki bilgi akışı engellenmiş ve tehlike görmezden gelinmiş… Sonuç 11 Eylül 2001 saldırısı…

3000 ölü…

Ardından bitmek bilmeyen bir savaş…

Bin Ladin’in ve Amerika’nın, hatta herkesin, insanlığın, mağlup olduğu korkunç bir dram ve katliam yaşandı.

***

Olaylar arapsaçına dönmeden evvel birkaç yıl geriye dönelim…

 

1989’da Coşkun Ağabey, Şah Masud ile yaptığı görüşmede “Türkiye çok önemli, herkesi bir araya getirin, ‘abilik’ yapın” dedi. 1996’da Demirel kendisine bölgenin hassas durumu izah edilince müttefik olarak Raşid Dostum’u destekledi. Barıştan yana durmaktansa kargaşa desteklendi…

Afganistan daha da radikalleşen ilahilerin dahi yasak olduğu tehditkâr sessizliğinde pişerken Pençşir Aslanı Şah Masud yabancı basındaki dostlarına çok defa uyarılarda bulundu…

5 Eylül 2001 tarihinde Coşkun Aral çok yakından tanıdığı bölgenin lideri tarafından arandı. Şah Masud ortalığı kasıp kavuran bir felaketin gelebileceğine dair endişesini çokça dile getirdi…

Aral, Masud’u bir daha göremedi çünkü 11 Eylül saldırısından 2 gün önce yani 9 Eylül günü, gazeteci kılığındaki iki El Kaide militanı tarafından öldürüldü.

20 yıl sonra bugün…

2021 yine Pençşir Vadisi…

Bu kez ‘vadinin aslanı’ yok ama vârisi Taliban’ın karşısında…

Son kale…

32 yaşındaki Ahmed Masud 200 bin kişilik nüfuslu yurdunu koruyor.

10 bin kişilik güvenlik gücü Taliban’a direniyor…

Destek çağrılarına kulak tıkamış bir Batı…

Barış isteyen liderler fakat savaş isteyen savaş lordlarını destekleyen muktedirler…

Tekerrürü bekleyen tarihin sayfaları…

Taliban’ın liderlerinden birinin 2006’da bir Amerikalı yetkiliye “tüm saatler sizin olabilir fakat bütün vakit bizim” diyerek 1966’daki Vietnam faciasının yeniden yaşanacağını öngörmesi çok şaşırılacak bir durum değil…

Gelgelim tarihi bizzat yaşayan, oradaki insanların yanında bulunmuş, yoklukta ekmeklerini paylaşmış, direnişlerini gözlemlemiş Coşkun Aral gibi kıymetli insanları hiç mi dinlemez bu dünya? Hala bugün bölgeyi anlamak için Coşkun Ağabeyimin bilgisi, hafızası, anıları beni aydınlatıyor…

Ya Amerika?

Ellerindeki dosyalar dolusu istihbarata rağmen gelen fırtınaya gözlerini kapayıp vicdanî bir muhasebe ve muhakemeye kayıtsız kalarak ne elde etti?

Türkiye’nin, Amerika’nın, İngiltere’nin, kısacası herkesin Afganistan’ın yalnızlığı ve yoksulluğundan sorumlu olduğunu hepimiz biliyoruz…

Milyonların yurtsuz kaldığı ve hayatının sona erdiği yerde niye kötülükten yana oldu herkes?

Niye barış isteyen, vicdanlı ve bilgi sahibi insanları kimse dinlemedi?

Bugün halen bölgede aktif rol oynayan siyasi ve askeri birçok lideri tanıyan Coşkun Ağabey gibi iyi ve kıymetli insanların bilgilerine sığınıp yıkmak yerine inşa etsek…

Olmaz mı?

11 Eylül’de 2001’de New York’ta olan ve o korkunç günü yaşamış birisi olarak söylüyorum…

Ölüm ve savaş kimseye yaramaz…

Kalbinizde acısını taşırsınız…

Sizden bir şeyler alır götürür…

Kötülüğe karşı durduğunuz ve sarıldığınız insanların ‘kim’ olduğunun önemli olmadığını anlarsınız…

Pençşir Vadisi yine barışçıl, çoğulcu ve modern bir yaşam için tek başına mücadele ediyor…

Mevlâna’nın sözleri ışıkları olsun…

“Toprak gibi sessiz olduğum an bil ki; şimşek gibi gökte gürlüyor feryadım.”

Tanrı seslerini duysun…

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün