Kadınların iş gücüne katılımında, özellikle liderlik pozisyonlarına erişiminde ve ücretlendirme süreçlerinde hâlâ önemli yapısal engeller bulunuyor. ´Cam tavan´ olarak adlandırılan bu görünmez bariyerler, kadınların yetkinliklerine rağmen ilerlemelerini sınırlıyor.
Kadınların ekonomik yaşama katılımı, küresel ölçekte hem toplumsal hem de ekonomik kalkınmanın temel belirleyicilerinden biri haline geldi. Bugün ekonomistler, sosyologlar ve politika yapıcılar tarafından ‘kadınların güçlenmesi’ yalnızca bir eşitlik meselesi değil; aynı zamanda büyümenin, inovasyonun ve sürdürülebilir toplumsal yapının zorunlu bir bileşeni olarak görülüyor. Buna rağmen kadınların iş gücüne katılımında, özellikle liderlik pozisyonlarına erişiminde ve ücretlendirme süreçlerinde hâlâ önemli yapısal engeller bulunuyor. ‘Cam tavan’ olarak adlandırılan bu görünmez bariyerler, kadınların yetkinliklerine rağmen ilerlemelerini sınırlıyor.
Günümüzde dünya ekonomisindeki dönüşüm, kadınların fırsatlara erişimini hem kolaylaştıran hem de zorlaştıran dinamikler yaratıyor. Özellikle teknoloji, STEM (bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik) alanları ve girişimcilik ekosistemi kadınların katılımı için geniş imkânlar sunarken, toplumsal cinsiyet normlarının yarattığı baskılar bu ilerlemeyi sekteye uğratabilmekte. Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri, bu dönüşümün farklı derinliklerde yaşandığı iki önemli bölge olarak kadınların iş gücüne katılımı açısından dikkat çekici bir karşılaştırma alanı sunuyor.
Türkiye ve AB’de kadın iş gücü: Farklılaşan dinamikler
Avrupa Birliği ülkelerinde kadınların iş gücüne katılım oranı ortalama olarak yüzde 68 seviyesindeyken, Türkiye’de bu oran hâlâ yüzde 36–38 bandında seyrediyor. AB ülkelerinde kadınların yönetici pozisyonlarında yer alma oranı giderek artarken, Türkiye’de şirket yönetim kurullarında kadın temsil oranı yüzde 17 civarında. Aradaki bu fark yalnızca ekonomik yapıdan değil; bakım emeği yükü, toplumsal kodlar, esnek çalışma eksikliği ve sektörel ayrışmanın gücünden kaynaklanıyor.
STEM alanlarında Türkiye’de kadın oranı genel olarak AB ortalamasının üzerinde olsa da, bu avantaj profesyonel hayata yansımıyor; kadınlar mezun olduktan sonra bu alanlarda istihdamda kalmakta daha fazla zorluk yaşıyor. Ücret eşitsizliği de iki bölge arasında önemli bir karşılaştırma alanı sunuyor. AB'de ortalama cinsiyete dayalı ücret farkı yüzde 12 civarındayken, Türkiye’de bu fark iş koluna göre yüzde 15 ile yüzde 25 arasında değişiyor.
Bununla birlikte girişimcilik ekosistemi, kadınların yükselişi açısından hem Türkiye’de hem Avrupa’da yeni fırsatlar yaratıyor. Kadın girişimciler teknoloji, sürdürülebilirlik ve yaratıcı endüstrilerde giderek daha görünür hale gelirken; fon erişimi hâlâ en önemli engellerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Avrupa’da kadın girişimciler toplam girişim sermayesi yatırımlarının yalnızca %2’sini alırken, Türkiye’de bu oran %1 civarında.

Cam Tavanın Kırılma Noktaları
Cam tavanı oluşturan engeller arasında önyargılar, iş-yaşam dengesi baskısı, ağlara erişim eksikliği, kariyer kırılmaları ve kurum içi yükselme mekanizmalarının erkek egemen yapısı bulunuyor. Bu engeller yalnızca ekonomik değil; sosyal ve kültürel bir meselenin de parçası. Ancak son yıllarda hem Türkiye’de hem Avrupa’da farkındalık çalışmaları, toplumsal cinsiyet eşitliği programları ve özel sektör inisiyatifleriyle bu görünmez bariyerlerin bir kısmı çözülebilir hale geldi.
Ekonomistler, cam tavanın kırılmasının yalnızca kadınların değil, tüm ekonominin verimliliğini artırdığını vurguluyor. OECD verilerine göre kadınların iş gücüne katılım oranındaki her yüzde 10'luk artış, ülkelerin ekonomik büyümesini yüzde 1 civarında destekliyor. Dolayısıyla mesele yalnızca adalet değil; ekonomik rasyonalite.
Sanatın Ekonomik ve Toplumsal Bir Aynası: Suzanne Lacy’nin ‘Birlikte / Together’ Sergisi
Kadınların ekonomide karşılaştığı sorunları konuşurken, sanatın sunduğu toplumsal eleştiri alanını göz ardı etmek mümkün değil. Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi’nde açılan Amerikalı sanatçı Suzanne Lacy’nin Birlikte / Together başlıklı sergisi bu açıdan çarpıcı bir tamamlayıcı perspektif sunuyor.
Feminist sanatın öncülerinden kabul edilen Lacy, kariyeri boyunca özellikle kadınların görünmez emeğini, şiddeti, toplumsal baskıları ve yaşlanma gibi “görmezden gelinen” konuları kamusal performanslarla gündeme taşıdı. Sergide yer alan Fısıltı, Dalgalar, Rüzgâr ve Kristal Örtü gibi işler, kadınların deneyimlerinin ekonomik ve toplumsal yapılar içindeki karşılığını düşündürüyor. Sanatçı, kadınları birer ‘canlı tablo’ olarak konumlandırdığı performanslarıyla izleyiciyi estetik bir deneyimin ötesine geçirerek, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kültürel ve ekonomik köklerini sorgulamaya davet ediyor.
Lacy’nin işlerinde kadınların uğradığı ekonomik ve toplumsal haksızlıklar, bir sanat sergisinin sınırlarını aşarak seyirciyi aktif bir tartışmanın parçası haline getiriyor. Bu yönüyle sergi, Türkiye’de kadınların ekonomide karşılaştığı engellere dair hem sanatsal hem sosyolojik bir çerçeve sunuyor ve cam tavan meselesini daha geniş bir bağlama yerleştiriyor.
Kadınların ekonomik hayattaki yükselişi, sadece bireysel bir başarı hikâyesi değil; toplumların dönüşümünün, ekonomik büyümenin ve kültürel yenilenmenin temel taşıdır. Türkiye ile AB arasındaki farklılıklar, bu dönüşüm sürecinin hız ve kapsam açısından değiştiğini gösterse de ortak bir gerçek ortaya çıkıyor: Kadınların potansiyelini sınırlayan her engel, ekonomik gelişmeyi de sınırlıyor.
Suzanne Lacy’nin Sabancı Müzesi’ndeki sergisi ise bize hatırlatıyor: Ekonomik eşitsizlik, yalnızca rakamlarla değil; hikâyelerle, bedenlerle, duygularla ve sanatla da görünür olur. Ve bu görünürlük, değişimin en güçlü adımıdır.
Sergiyi henüz ziyaret etmediyseniz görmenizi mutlaka öneririm.