Konstantinopolis'ten İstanbul'a: Bir şehrin adıyla öğrettiği özgürlük dersi

Dr. Ferhat ATİK Toplum
12 Kasım 2025 Çarşamba

İstanbul’un adı üzerine yapılan tartışmalar yalnızca harflerin yerini değiştirmekten ibaret değildir. “Istanbul (Not Constantinople)” şarkısı, ilk bakışta neşeli bir dans müziği gibi görünse de, alt metninde tarihin, egemenliğin ve kimlik değişiminin nasıl yaşandığını gösteren bir kültür hikâyesi taşır. 1953’te The Four Lads tarafından söylenen bu şarkı, İstanbul’un fethinin 500. yılı vesilesiyle yazılmıştı. Batı’da hâlâ “Konstantinopolis” demekte ısrar edenlere, “Dostum, zaman değişti,” demenin hafifçe alaycı, hafifçe güldüren bir yoluydu.

Şarkının gücü şuradadır: Savaş anlatmaz. Fetih anlatmaz. Kılıç, kan ve gürültü yoktur. Tam tersine, “Adı değişti çünkü hayat değişti,” der. Şehir, tıpkı insan gibi dönüşür. Bir isim değişimi bazen bir çağın kapanışı, bir başka çağın doğuşudur.

Bu yüzden İstanbul, yalnızca bir coğrafya değildir. Bir medeniyetin, bir hafızanın, bir kalbin adıdır.

Tarih boyunca şehirler iki tür egemenlik gördü:

Birincisi kılıçla zorlayan egemenlik; ikincisi kültürle nefes alan egemenlik.

Kılıç zorlar.

Kültür büyütür.

Ve İstanbul, büyütülmüş bir şehirdir.

Edirne’den gelen Fatih’in İstanbul’a bıraktığı ilk cümlelerden biri şudur:

“Bu şehir benim olsun diye değil, ben bu şehir için olayım.”

Bu yüzden İstanbul, bir imparatorluk başkentinden çok daha fazlası oldu.

Müslümanların ezanını, Hristiyanların çanını, Yahudilerin duasını bir arada duyabildiğimiz bir şehirdi.

Kavga değil, birlik şehri oldu.

Ve tam da bu nedenle, şarkıdaki neşeli, hafif dalga geçen ton çok şey söyler:

“Biz artık kimin kimden üstün olduğunu konuşmuyoruz.

Biz artık sadece birlikte var olmayı konuşuyoruz.”

En büyük kölelik, zihnin esaretidir.

Eski isimlerde ısrar etmek de bazen geçmişe zincirlenmiş bir ruh hâlidir.

Konstantinopolis diyen, aslında şunu söyler:

“Ben bu şehrin geçmişini bırakmak istemiyorum.”

İstanbul diyen ise der ki:

“Geçmişin mirasını içimde taşıyorum, ama geleceğe bakıyorum.”

Yani mesele basit bir isim tartışması değil; zihin özgürlüğü meselesidir.

Bir köle zincirini kırdığı gün özgür olmaz.

Zincirin yokluğunu içselleştirdiği gün özgür olur.

İstanbul da böyle özgürleşti.

Medeniyetler değişti, duvarlar yıkıldı, saraylar el değiştirdi…

Ama şehir hep yaşamaya devam etti.

Yeni adında yeni bir tarih yazdı.

***

Barışın gerçek tanımı şudur:

Kimse kimsenin geçmişini yok saymadan, kimse kimsenin geleceğini iptal etmeden.

Aynı masada, aynı sokakta, aynı semada nefes alabilmek.

İstanbul, bunu yaptı.

Şarkı da işte bunu söylüyor hafifçe gülümseyerek:

“Her şey geçti. İsimler bile değişiyor. Hadi artık sarılalım.”

İnsan, şehrine benzer.

Kim bir şehri hangi isimle anıyorsa, aslında kendi tarih anlayışını söylüyordur.

İstanbul’un adı değişti ama özü kalptedir.

Kalbi olan şehir, insanı köle etmez.

İnsanı özgür kılar.

Ve özgür insan, geçmişi inkâr etmez; onu geniş bir sofraya koyar.

Bu yüzden, Konstantinopolis hatıradır,

İstanbul hayattır.

Darısı Kıbrıs’ımızın başına.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün