Çağdaş sanatın küresel ölçekte en saygın platformlarından biri haline gelen Contemporary İstanbul, iki on yılda yalnızca bir sergi alanı olmanın ötesine geçti; İstanbul´un küresel sanat haritasındaki yerini güçlendirdi.
Her yıl Yahudi toplumu için önemli bir dönüm noktası olan Roş Aşana, yani yılbaşı, yalnızca dini bir kutlama değil, aynı zamanda derin bir yenilenme ve içsel muhasebe felsefesi taşır. Bu özel zaman, geride bırakılan yılın değerlendirilmesi, hataların affı ve yeni bir başlangıca hazırlık anlamına gelir. Roş Aşana’nın özünde, yaşamın döngüsüne karşı bilinçli bir farkındalık vardır. İnsan, geçmişteki eksiklerinden ders alır, geleceğe daha güçlü ve umutlu bir şekilde adım atar. Bu felsefe, bireysel hayatlarımızda olduğu kadar toplumsal ve kültürel yaşantımızda da önemli bir karşılık bulur.
Tam da bu noktada İstanbul’da her sonbahar yaşanan sanat mevsimi karşımıza çıkar. Yazın rehavetinden çıkan şehir, galerilerin, müzelerin ve fuarların canlanmasıyla adeta yeni bir döneme girer. Tıpkı Roş Aşana’nın sunduğu içsel yenilenme gibi, sanat da bize hem estetik hem de düşünsel anlamda bir tazelenme imkânı verir. İstanbul’un kültürel dokusu içinde en dikkat çekici olaylardan biri ise hiç kuşkusuz bu yıl 20. yaşını kutlayan Contemporary İstanbul’dur.
Sanat piyasasının ekonomik aktörü
Çağdaş sanatın küresel ölçekte en saygın platformlarından biri haline gelen fuar, iki on yılda yalnızca bir sergi alanı olmanın ötesine geçti; İstanbul’un küresel sanat haritasındaki yerini güçlendirdi. 20. yılına ulaşan bu etkinlik, aslında sadece bir sanat fuarı değil, aynı zamanda bir ekonomik aktör konumunda. Çünkü sanat piyasası, günümüzde ekonominin önemli bir alt sektörü olarak ciddi bir hacim yaratıyor.
Avrupa ve Amerika’da yıllardır milyarlarca dolarlık bir ticaret hacmine ulaşan sanat piyasası, yalnızca koleksiyonerlerin değil, yatırımcıların, bankaların ve hatta sigorta şirketlerinin dahi ilgisini çekiyor. New York’taki Christie’s ya da Londra’daki Sotheby’s gibi büyük müzayede evleri, eserleri yüz milyonlarca dolara satarken, sanat eserleri giderek daha fazla bir yatırım aracına dönüşüyor. Bu noktada sanatın yalnızca estetik değil, aynı zamanda ekonomik bir değer taşıdığı açıkça görülüyor.
Türkiye’de ise durum daha farklı bir seyir izliyor. Son yıllarda döviz dalgalanmaları ve ekonomik belirsizlik, sanat piyasasını doğrudan etkiliyor. Ancak bu olumsuzluklara rağmen İstanbul’un sanat ortamı giderek daha dirençli bir yapıya kavuşuyor. Contemporary İstanbul, bu direncin en önemli göstergelerinden biri. Yurt dışından gelen galeriler, koleksiyonerler ve sanat profesyonelleri, İstanbul’u hâlâ cazip bir merkez olarak görüyor. Bunun nedeni ise Türkiye’nin kültürel çeşitliliği ve İstanbul’un eşsiz dinamizmi.
20.yıl kutlamaları, yalnızca bir geçmiş muhasebesi değil, aynı zamanda geleceğe yönelik güçlü bir işaret taşıyor. Çünkü sanatın ekonomik katkısı yalnızca piyasadaki rakamlardan ibaret değil. Sanat, turizmi canlandırıyor, otelleri dolduruyor, restoranları hareketlendiriyor ve İstanbul’un marka değerini yükseltiyor. Dolayısıyla sanat piyasası ile ekonomi arasındaki ilişkiyi görmek, aslında geleceğin kültür politikalarını anlamak açısından da önemli.
Bu açıdan bakıldığında Roş Aşana’nın yenilenme mesajı ile Contemporary İstanbul’un 20. yılındaki enerjisi birbirini tamamlıyor. Hem bireysel hem toplumsal düzeyde yeni bir başlangıç yapma imkânı sunan bu iki farklı ama özünde benzer felsefe, bize yaşamın her alanında sanatın ve kültürel yenilenmenin önemini hatırlatıyor. İstanbul’da bu sonbahar, yalnızca sanatla değil, aynı zamanda yeniden doğuşun ruhuyla yaşanıyor.