James Gunn imzalı Superman filmiyle birlikte eski dostumuzla bir kez daha buluşuyoruz. Şimdi, çelik adamın küresel kahramanlık serüvenini ve zaman içinde değişen yüzünü bir kez daha mercek altına almanın tam zamanı.
Ömür Tanyel
Superman’ın meşhur mottosu ‘Doğruluk, Adalet ve Amerikan yolu’ sadece bir slogandan çok daha fazlası oldu; zamanın ruhunu, Amerika'nın ve nihayetinde tüm dünyanın değişimini yansıtan bir ayna işlevi gördü. Ancak Superman, çok daha önceden, bir zamanlar Yeşilçam'ın da elinden geçmiş, kendine has bir Türkiye yorumuna kavuşmuştu.
Kripton gezegeninden Kal-El adıyla Dünya'ya gönderilen bir bebek olarak, Kansas'ın Smallville kasabasında Martha ve Jonathan Kent tarafından Clark Kent olarak büyütülen Superman, Daily Planet gazetesinde muhabir olarak çalışırken, 1938'deki ilk çıkışından itibaren dürüstlüğün ve adaletin timsali olmuştur. İkinci Dünya Savaşı yıllarında, radyo serisinde mottosuna ‘Amerikan yolu (veya tarzı)’ eklenerek, vatansever bir figüre dönüştürülmüştür. Bu ifade, 1950'lerde George Reeves'in başrol oynadığı televizyon dizisiyle dünya bilincine iyice yerleşti.
Ancak bu motto, yıllar içinde farklı medyalarda çeşitli biçimlerde karşımıza çıktı. 1966 yapımı ‘New Adventures of Superman’ animasyon serisi ‘Amerikan yolu’ ifadesini ‘Doğruluk, Adalet ve Özgürlük’ ile değiştirdi. 1970'lerde ‘Super Friends’ çizgi filmi "Doğruluk, Adalet ve tüm insanlık için Barış" mottosunu benimsedi. 1958'den 1988'e kadar ‘Amerikan yolu’ ifadesinin açılış jeneriklerinden çıkarıldığı bile görüldü. Christopher Reeve'in başrol oynadığı 1978 yapımı en bilindik filmde ise Superman, Lois Lane'e "doğruluk, adalet ve Amerikan yolu" için savaştığını söylerken, Lane'in alaycı tepkisi (Watergate sonrası dönemin Amerika’daki çalkantılı siyasi yapısı nedeniyle) dikkat çekiyordu.
İşin ilginç yanı, bu meşhur motto, Superman'in ilk ortaya çıkışından tam 53 yıl sonraya, 1991'e kadar hiçbir çizgi roman sayfasında tam haliyle yer almamıştı. Yani ilk mecrası olan çizgi roman dünyası ile popülaritesini yakaladığı beyaz perde ve televizyon dünyası biraz farklı kulvarlardan ilerliyordu. Ancak çoğunlukla Superman'in küresel önemi vurgulanıyordu. Başka bir ülkenin başkanının kurtarılışını konu alan bir hikâyede "Bu bayrağın temsil ettiği her şeye inanıyorum," derken ekliyordu: "Ama Superman olarak ben dünyanın bir vatandaşı olmak zorundayım. Siyasi sınırlara bakmaksızın tüm yaşamlara değer veriyorum".
Superman Dünya vatandaşı
2011 yılında, büyük yankı uyandıran bir kararla, Superman Amerikan vatandaşlığından feragat ederek, "Doğruluk, Adalet ve Amerikan yolu – artık yeterli değil" diyerek eylemlerinin ABD politikalarının bir aracı olarak görülmesinden yorulduğunu belirtti. DC Comics, bu duruma rağmen Superman'in evlat edindiği topraklara bağlılığını koruduğunu ancak mücadelesini küresel bir odağa taşıdığını açıkladı. Nitekim, DC, Superman'in mottosunu "Doğruluk, Adalet ve Daha İyi Bir Yarın" olarak değiştirdi.
Bu yeni motto, DC yayıncısı Jim Lee'nin açıklamasına göre, Superman'in dünya çapında umudu simgeleme gücüne vurgu yapıyor ve onun "Yarın Adamı" lakabıyla da örtüşüyor. Zira, yaratıcıları Siegel ve Shuster, Superman'i her zaman Dünya'yı daha iyi bir yer yapmaya gönderilmiş ‘dünyanın bir vatandaşı’ olarak tasavvur etmişlerdi. Sonuçta, Superman Amerikalılar için değil, tüm dünyaya hizmet etmek için yaratılmış bir kahramandır; onun aidiyeti, küresel kahramanlığı kadar önemli değildir.
Peki, bu küresel ikon Türkiye'ye, özellikle de 1970'li ve 80'li yılların Yeşilçam'ına nasıl yansıdı? Bu dönem, Hollywood gişe rekorları kıran filmlerin, telif haklarına pek aldırış edilmeden ‘Türk usulü’ yeniden yorumlandığı, kendine özgü, bazen absürt ama her zaman ilgi çekici eserlerin doğduğu bir zaman dilimiydi. Bu bağlamda, Richard Donner'ın Superman (1978) filminin vizyona girmesinden kısa bir süre sonra çekilen ‘Süpermen Dönüyor’ (1979) filmi, bu akımın en çarpıcı örneklerinden biridir.
Superman Yeşilçam’da
Filmin yönetmeni Kunt Tulgar, Yeşilçam'ın unutulmaz aksiyon ustalarından biri olarak, bu filmle Superman'i Türkiye semalarında ‘ilk uçuranlardan’ biri oldu. Londra'da izlediği orijinal Superman filminin ardından, Tulgar Türkiye'ye döner dönmez eşinin yardımıyla Mahmutpaşa'dan alınan kumaşlarla ‘muhteşem bir Superman kostümü’ hazırlatır ve bunun orijinalinden farksız kalitede olduğunu belirtir. Superman rolünü ise o sırada askerliğini yapan, yaklaşık iki metrelik genç bir yakınına verir. Askerden bir haftalık izinle gelen bu gençle hızla ‘Süpermen Dönüyor’u çekerler. Filmin en zorlu kısmı olan uçuş sahneleri için Tulgar, Barbie bebeğin erkek arkadaşı olan ‘Ken’ bebeğine eşinin diktiği mini kostümü giydirir. Sonrasında bir saç kurutma makinesinden esen rüzgâr efektiyle ve üzerine gökyüzü çekimleri yansıtılan aydınger kâğıdını kullanarak dâhiyane bir çözüm üretir. Bu eşsiz yapıtın DVD'si bugün hâlâ bir ‘trash cinema’ klasiği olarak dünya çapında satılmaktadır.
Yeşilçam'ın Superman'e olan ilgisi ‘Süpermen Dönüyor’ ile sınırlı kalmadı. 1979 yapımı ‘Süpermenler’ filmi, Türk-İtalyan-İspanyol ortak yapımı bir seri filmiydi ve yedi filmlik serinin beşincisiydi. Bu filmde, Cüneyt Arkın ‘Murat’ rolünde yer alırken, olay örgüsü Einstein'ın formüllerini inceleyen bir profesörün icat ettiği zaman makinesinin peşine düşen hırsızlar ve bir mafya babasını konu alıyordu. Bu tür ortak yapımlar, 1970'lerin ortalarında İtalyan gişelerinin düşüşe geçmesiyle, İtalyan sinemacıların daha az maliyetli ‘B-filmler’ yapmak için Türkiye'ye yönelmesiyle ortaya çıkmıştır. Türkiye'de zaten Kızıl Maske, Süpermen Fantom'a Karşı gibi süper kahraman filmlerinin yerel yorumları popülerdi.
2016 yılında ise bu kez Superman’i bir başka kahraman Batman ile Türk Hava Yolları (THY) uçağının üzerinde gördük. Aynı yıl yayınlanan ‘Batman v. Superman: Adaletin Şafağı’ filminin sponsoru olan THY kahramanı yıl boyunca bizlere izletti, hatırlattı.
Bugün yeni bir Superman filmiyle kahramanın hikâyesi küresel çapta yeniden yazılıyor. Superman'in özü, ister ‘Amerikan yolu’nda, ister ‘daha iyi bir yarın’da olsun, daima doğruluk ve adalet olmuştur. Üstelik bu değerler, Kunt Tulgar'ın basit ama etkili efektleriyle can bulan bir Tayfun Demir'de de, Cüneyt Arkın'ın kendine has ‘Murat’ında da yankı bulmuştur. Çünkü nihayetinde kahramanlar, sınırları aşan, evrensel umutlara dokunan hikâyeler sunar. Ve belki de tam da bu yüzden, o ‘döküntü’ olarak görülen Yeşilçam filmleri, kendi içlerindeki saf sinema sevgisiyle, dünya çapında bir fenomen haline gelmiştir.
Yeni film de, Superman'in kökenlerini, beklentilerini ve nereye gideceğini sorgularken, aslında hepimizin içindeki ‘ev’ ve ‘aidiyet’ duygusunu da yokluyor. Umudun ve adaletin hikâyesi, yarın bir kez daha beyazperdeye yansırken, bilmeliyiz ki bu kahraman çoktan Türkiye'de de kendi yuvasını kurmuştu.