Karar verme teorisiyle Nobel alan Daniel Kahneman'ın son kararı

Davranışsal ekonominin büyükbabası olarak anılan İsrailli-Amerikalı psikolog Daniel Kahneman karar verme ve yargılama psikolojisi konularındaki üstün katkıları nedeniyle 2002´de Nobel Ekonomi Ödülünü kucaklamıştı. 27 Mart 2024´te 90 yaşında İsviçre´de öldü. Ölümünden bir yıl sonra Kahneman´ın ötenazi ile hayatına son verdiği haberleri basına yansıdı. Hayatı boyunca kendini insanların rasyonel olmayan kararlarını anlamaya adayan bir psikoloğun son kararı, onu daha iyi tanıma merakı uyandırıyor.

Selin KANDİYOTİ Kültür
25 Haziran 2025 Çarşamba

Daniel Kahneman’ın hayatına yakın mercek

Daniel Kahneman, 1934’te, annesi Rachel’ın, henüz İngiliz mandası altındaki Tel Aviv’de yaşayan ailesini ziyareti sırasında dünyaya geldi. Kahneman, Fransa’da yaşayan ailesi ile Nazilerin işgali sırasında Holokost dehşetini yaşadı ve beş sene boyunca kaçıp gizlenerek hayatta kalmayı başardı.

Kahneman, Nazi işgali altındaki Fransa’daki deneyimlerini yazarken, psikoloji alanına neden yöneldiğini şöyle açıklamıştı:

“1942 başları olmalı. Yahudiler, Davut Yıldızı takmak zorundaydı ve akşam 6’dan sonra sokağa çıkmaları yasaktı. Hıristiyan bir arkadaşımla oynamaya gitmiştim ve geç kalmıştım. Eve dönerken yıldız görünmesin diye kahverengi kazağımı ters çevirdim. Boş bir sokakta yürürken bir Alman askerinin yaklaştığını gördüm. Üzerinde, diğerlerinden daha çok korkmam gerektiği söylenen siyah üniforma vardı – özel olarak seçilmiş SS askerlerinin giydiği üniforma. Ona yaklaştıkça hızlı yürümeye çalıştım, ama beni dikkatle süzdüğünü fark ettim. Beni yanına çağırdı, kucağına aldı ve sarıldı. Kazağımın içindeki yıldızı fark edeceği korkusuyla dehşete kapılmıştım. Büyük bir duygusallıkla, Almanca bir şeyler söylüyordu. Beni yere bıraktığında cüzdanını açtı, bir oğlan çocuğunun fotoğrafını gösterdi ve bana biraz para verdi. Eve döndüğümde, annemin haklı olduğuna her zamankinden daha çok ikna olmuştum: İnsanlar sonsuz derecede karmaşık ve ilginçti.”

1948’de İsrail Devleti kurulmadan birkaç ay önce Kahneman ailesi, 1944’te şeker hastalığından hayatını kaybeden babaları hariç, İsrail topraklarına taşındılar.1954’te Kahneman, Kudüs İbrani Üniversitesi’nden psikoloji ana dalı ve matematik yan dalıyla lisans derecesini aldı.

1954’te İsrail Savunma Kuvvetleri’nde (IDF) teğmen olarak askerlik hizmetine başlayan Kahneman bir yıl piyade olarak görev yapıp, ardından IDF’nin psikoloji bölümünde çalıştı. Savaşçı adayları için geliştirdiği mülakat IDF’de hala kullanılıyor.

1958’de doktorasını yapmak üzere Berkeley Üniversitesine giden Kahneman bugün belki de pazarlamacıların çoğu stratejilerini üzerine temellendirdikleri bir çalışmaya imza attı. Konu insanın karar verme mekanizmasını anlamak üzerineydi. 1970-78 arasında İbrani Üniversitesinde hocalık yaptı. Sonrasında British Columbia ve Berkeley Üniversitesinde öğretim vermeye devam etti. 1994 sonrasında ise Princeton Üniversitesinde psikoloji departmanının başına geldi. İbrani Üniversitesindeki öğretim üyeliği de devam etti.

İnsanlar o kadar da akılcı değil

Ekonomistler on yıllarca teorilerini oluştururken insanların rasyonel ve kendi iyiliklerini ön plana koyan varlıklar olduğunu varsaydı. Fakat sonra psikologlar sahneye çıktı. 

Daniel Kahneman ve çok yakın dostu, hatta ruh eşi dediği, meslektaşı Amos Tversky bu psikologların başını çekiyordu. İkilinin 1969’da İbrani Üniversitesi’nde tanışmaları, ekonomiyi psikolojiyle buluşturan bir devrimin başlangıcıydı. İkili insanların karar verirken zihinsel kestirme yollar kullandığını ortaya dökerek ekonominin ‘rasyonel insan’ varsayımını yıktı. İnsanlar ilk bilgiye fazlaca güveniyor, çoğu zaman kolay hatırlanan bilgilere baş vuruyor ve stereotiplere göre yargılıyordu. Hoş geldin ‘irrasyonel insan’dı.

İkilinin matematik ilgisi, insanın bu makul olmayan karar verme olgusunu yazıdan çok cebir, formül ve hatta geometri ile açıklamasını beraberinde getirdi. Tabii ki bu, sayısalcı ekonomistlere çok cazip geldi, hatta disiplin olarak bu konu resmen ekonominin altına girdi. Artık bir adı vardı: ‘Davranışsal Ekonomi’. Şöyle ki insan hataları sistematik olmasaydı ekonomi bilimi bunları göz ardı ederdi. Ama görünen oydu ki insanlar bu tür hatalar yapmaya adeta programlanmıştı ve bu hatalar çoğunlukla yapılacaktı. Bu da tüm piyasaları etkilerdi.1996’da hayatını kaybetmeseydi hiç şüphesiz Tversky, 2002’de gelen Nobel Ekonomi Ödülünü Kahneman ile birlikte kucaklayacaktı. 2011’de, Kahneman bugün havalimanı kitapçılarında bile satılan ve ‘Tversky ile çalışmalarının Nobel’e uzanışını popüler bir dille anlatan ‘Thinking Fast and Slow’ adlı kitabını yazdı. Hayatında bir kere bile ekonomi dersi almadan Nobel Ekonomi Ödülü alan bir yazarın kitabı uluslararası best seller olmayacaktı da ne olacaktı.

 

Kitabın mesajı kısaca şöyleydi: İnsan aklı, kendi haline bırakıldığında, bir dizi yanılgı ve sistematik hataya eğilimlidir; bu nedenle, kişisel hayatlarımızda ve toplum olarak daha iyi kararlar almak istiyorsak, bu önyargıların farkında olmalı ve çözüm yolları aramalıyız. Kitapta iki sistemden söz edilir. Sistem 1, beyninin otomatik pilotu gibidir. Hızlı, sezgisel, düşünmeden yani dürtüyle karar veren taraf. Bu sistem bazen hata yapar, çünkü aceleci ve önyargılıdır; her şeyi derinlemesine düşünmez. Sistem 2 ise beyninin mantıklı, yavaş düşünen tarafı. Bir şeyi analiz eder, tartar, plan yapar. Ama Sistem 2 tembeldir, genelde devreye girmesi için çaba lazımdır ve çoğu zaman Sistem 1’in dediği olur.

İsrail’de yaşamanın getirdikleri

Kahneman ve Tversky’nin İsrail’deki yaşamları teorilerinin evrensel uygulanabilirliğini artırdı. İsrail, sürekli güvenlik tehdidi altında bir ülke. “Her an her şey bitebilir” hissi, Kahneman ve Tversky’nin akademik çekişmelerle zaman harcamayarak, hızla evrensel sorulara odaklanmalarını sağladı.

Tversky, 1956 Sina Savaşı’nda paraşütçü olarak görev yaptı ve cesaretiyle ödül aldı. Yom Kipur Savaşı’nda (1973), her ikisi de ABD’den İsrail’e dönerek İsrail ordusunun ‘psikoloji saha biriminde’ çalıştı, cephede bir yandan bombalar patlarken askerlerin moralini ölçen anketler yaptılar. Savaşın kaotik ortamında risk ve belirsizlik altında karar alma süreçlerini gözlemlediler. Tversky, NATO ve ABD Gizli Servisi gibi kurumlara da karar alma teorileriyle destek verdi.

Kahneman, Holokost’tan sağ çıkan, içine kapanık ve şüpheci bir düşünürdü; Tversky, savaş kahramanı, özgüvenli ve matematiksel bir dehaydı. İsrail’in bu iki zıt karakteri kendi kaotik topraklarında bir araya getirmesi, ikilinin teorilerinin zenginliğini artırdı.

Dünyayı değiştiren teoriler

1-Beklenti Teorisi

Kahneman’ın Tversky ile oluşturduğu bu en önemli teorisi, davranışsal ekonominin temelini oluşturdu. Beklenti teorisinin iki ana bileşeni bulunuyor: kayıplardan kaçınma motivasyonu ve çerçeveleme etkisi.

İnsanlar rasyonel değildir ve duygusal davranırlar. Kayıplar, kazançlarla aynı miktar olsa bile daha ağır gelir, hatta teori iki katı ağır geldiğini ortaya koyuyor. 100 lira kaybetmenin acısını ancak 200 lira kazanmak giderebiliyor. İnsanlar kazanç için temkinli davranır ve risk almaz. Örneğin kişi, hisse yükselirken hemen satar, çünkü kazancı garantilemek ister. Öte yandan aynı yatırımcının hissesi düşerken satmaması, “zarar ederim” korkusundandır çünkü insanlar kayıptan kaçınmak için riski göze alır. Aman kaybetmeyeyim diye aldığınız risk, kazanayım diye aldığınız riskten iki kat fazladır.

Bir seçeneğin sunuluş şekli yani çerçevesi de algıyı değiştirir. Örneğin bir doktor, ameliyat için “Yüzde 90 başarı şansı var” derse, hasta cesaretlenir; ama “Yüzde 10 ölüm riski” derse, korkar. Her iki ifade aynıdır, ama ilki kazanç, ikincisi kayıp olarak çerçevelendiği için kişinin algısı değişir.

2-Anılar ve anlar

Kahneman şöyle söylemişti: “Ben kendimi hatırlayan benliğim. Deneyimlerimi yaşayan benliğim, yani yaşama işini üstlenen benliğim, bana bir yabancı.” Hatırlananlarla yaşananların çelişkisini anlatıyordu ve bunun için iki ana fikirden yola çıktı.

Birinci ana fikir, zirve-son kuralı yani deneyimlerin sonunun ve en zirve anının hatırlanması. Kahneman bunun için ‘Soğuk El Yanılgısı’ adlı bir deney yaptı. İnsanlara iki ayrı deneyde ellerini buz gibi suya sokmalarını söyledi ve sonra hangisini tekrar etmek istediklerini sordu.

Senaryo 1: El 60 saniye boyunca 14 derece su içinde kalacak.

Senaryo 2: El 90 saniye suda; ilk 60 saniye 14 derecede, son 30 saniye 15 derecede kalacak. Şaşırtıcı şekilde insanlar, daha uzun süren (90 saniye) ama sonunda daha az acı veren (nispeten ılık su) deneyi tekrar etmek istedi. Neden? Çünkü sıkıntı daha uzun sürmesine rağmen ikinci deneyin sonu birincisine göre akıllarında daha iyi kaldı. İnsanlar deneyimi değerlendirirken, onun nasıl bittiğine (end) bakıyordu.

Aynı şekilde eğer deneyimin içinde bir zirve anı (peak) varsa yine o akıllarda daha çok kalıyor. The Sixth Sense filmini bilirsiniz. Hayaletlerin yanında üşüyen çocuğun Bruce Willis’e “I am cold- üşüyorum” dediği ve Bruce Willis’in kendisinin ölü olduğunu anladığı sahne. Film sıradan bir film olabilecekken bu zirve sahnesi sayesinde herkesin aklında mükemmel film olarak yer edindi.

İkinci anafikir, hedonimetre çalışması yani anlık mutluluk mu hatırlanan mutluluk mu ikilemi. İnsanların anbean hissettikleri ile sonradan hatırladıkları arasında bir uyumsuzluk var. Hatırlayan benlik, deneyimi sonradan bir bütün olarak değerlendirir ve bu değerlendirme, anlık mutluluğun toplamından farklıdır. Örneğin, bir tatilin her anı keyifli olmayabilir, ama siz yine de o tatili iyi hatırlarsınız çünkü tatili hatırladığınız güzel anılara dayandırırsınız.

Günlük hayatımızda Kahneman’ın izleri

Kahneman’ın fikirleri, günlük hayatımızda sandığımızdan daha fazla yer kaplıyor.

Markette: Kasa önüne konulan o çikolata son dakika düşünmeden sepete atılır.

Dişçide: Ağrılı bir işlemin sonuna birkaç dakika eklenerek rahatsızlık vermeyen bir kapanış yapılırsa o dişçiye yeniden dönme şansı arttırılır.

Sigortada: “Aileni koru” sloganını duyan müşteri sevdiklerini riske atma korkusuyla harekete geçip o poliçeyi satın alır.

Orduda: Bir askerin tehlikeli bir görevde kendi hayatını riske atmayı kabul etmesi, arkadaşlarımı kaybederim korkusuna dayandırılır.

Siyasette: “Hayat pahalılığını ortadan kaldıracağız” dendiğinde seçmen kayıp korkusuyla hareket ederek o siyasetçiye güvenir.

Alışveriş sitelerinde: “Bültenimize abone ol” kutusu varsayılan olarak işaretlidir, kullanıcı durumu değiştirmek için sorgulamaz ve enerji harcamaz.

Organ bağışı: İsveç’te bağış oranı yüzde 96 iken Danimarka’da sadece yüzde 4 çünkü İsveç’te ehliyet kartında organ bağışı için “red” kutusunu, Danimarka’da ise “kabul” kutusunu işaretlemek gerekir.

Son kararınız mı? Emin misiniz?

Kahneman, Mart 2024’te İsviçre’de, Pegasos adlı bir kuruluşun yardımıyla hayatını sonlandırdı. Yakın arkadaşlarına gönderdiği veda e-postasında, “Bu, yakınlarıma gönderdiğim bir veda mektubu. İsviçre'ye gidiyorum ve 27 Mart'ta hayatım sona erecek. Gençliğimden beri, hayatın son yıllarındaki acılar ve onursuzlukların gereksiz olduğuna inandım,” diye yazdı. Böbrek sorunları ve artan bilişsel aksaklıklar, hâlâ zihinsel olarak aktif olmasına rağmen, onun için bir eşikti. “Hâlâ hayattan keyif alıyorum, ama 90 yaşındayım. Gitme vakti,” dedi.

Bu karar, Kahneman’ın kendi teorileriyle tutarlıydı. Beklenti teorisinde, insanların kayıplardan kaçınmak için risk aldığını, ancak kazançlarda temkinli olduğunu göstermişti. Ötanazi, onun için fiziksel ve zihinsel kayıplara karşı bir kontrol hamlesiydi. Karar, tartışmalıydı; bazı dostları bu seçimi anlamakta zorlandı, ama psikolog Philip Tetlock’un dediği gibi, “Sonuna kadar hepimizden zekiydi.” Kahneman, hayatının finalini planlarken bile, kendi peak-end kuralını uyguladı: Hayatının son anlarını Paris’te, ailesi ve sevdikleriyle yürüyerek, gülerek ve anılar biriktirerek geçirdi. Bu hem kendisi hem de geride kalanlar için güzel bir son oldu.

Kahneman hayatı boyunca insanların kararlarına ne kadar güvenilebileceğini sorguladı. İnsanların nasıl hatalı kararlar verebileceğini matematikle modelleyebilecek kadar ve Nobel’i kapacak kadar usta bir dehaydı. Böylesine uzman bir isim ötenazi kararı alınca insan bir duraklıyor, öyle değil mi?

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün