“Resim yapmanın yüzde ellisi onu izlemektir”

Çevre savunuculuğu için bir ses olmak amacında olan ressam Joel Menemşe ile karşı karşıyayız. Kendisi, tablolarında hayvanlara yer vererek doğayla ilgili bilincimizi pekiştirmemiz üzerine var gücüyle çalışıyor. İlk kişisel sergisini 2017 yılında açan ve çalışmalarını halen Beyoğlu´ndaki atölyesinde sürdüren Menemşe´nin, iki sanatçı arkadaşıyla paylaştığı ´1,5 Derece´ başlıklı sergisi, Decollage Art Space´de izleyicilerle buluşmaya devam ediyor.

Söyleşi
3 Nisan 2024 Çarşamba

Betül Özberk

Tuval ve fırça ile kariyeriniz nasıl başladı?

Yedi yaşımdayken ritmik jimnastiğe başladım ve yaklaşık on yıl boyunca profesyonel olarak spor yaptım. Bu yüzden her zaman spora dayalı bir kariyer yapmam bekleniyordu. Öte yandan, küçüklüğümden beri çizime ilgim vardı. Bir şeyler karalamayı, çizim yapmayı çok severdim. Lise sonda sporu bıraktım ve güzel sanatlar alanında eğitim almaya karar verdim. Ailem her zaman beni desteklediği için, hemen araştırmalara başladık. Ressam Resul Aytemür'ün atölyesinde güzel sanatlara hazırlandım ve Beykent Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne girdim. Dört yıl boyunca Bahar Kocaman ve Veysel Günay'ın atölyelerinde öğrenim gördüm. Ardından, 2013’te, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesinde, tez danışmanım Kemal İskender atölyesinde yüksek lisansımı tamamladım.

Yaratıcı süreciniz hakkında bilgi verir misiniz; günlük ritüelleriniz var mıdır?

Yeni bir resme başlamadan önce paletimi temizlerim. Daha sonra, tuvalime gelişigüzel renkli bir astar uygular, seçtiğim konuya uygun desenleri yere sererek tuvalime bakar ve beynimde bir kompozisyon oluştururum. Bu, sürecin belki de en önemli aşamasıdır ve bazen saatler, hatta günler sürebilir. Desenleri seçtikten sonra tuvale çizmeye başlarım.

Sanatta ‘Evreka!’ anını hissettiren ilham dürtüleriniz veya kaynaklarınız nelerdir?

Çalışırken her zaman müzik dinler, müziği açmadan çalışmaya başlamam. Sık sık tuvalimin karşısına geçip onu izlerim. Resul Hoca’mın “Resmi yapmanın yüzde ellisi onu izlemektir” sözü hep aklımdadır. İlham aldığım şeyler genellikle çevremde olup bitenler veya beni etkileyen görsellerdir.

 

Bir sanatçı olarak çalışmalarınızda en çok hangi temaları işlersiniz? Hayatınızın bu dönemindeki misyonu nedir?

Temalarım, etkilendiğim olaylarla beraber zamanla değişir. Son zamanlarda insanlarla hayvanları birlikte resmetmeye odaklandım. Çocukluğumdan beri hayatımda hep hayvanlar oldu. Her dönem bir köpeğim, ayrıca kısa sürelerle kuşum, kaplumbağam, tavşanım ve hamsterim oldu. Sokaktan eve getirdiğim farklı türlerde birçok hayvana baktım. Bu yüzden onlara her zaman çok yakın hissettim kendimi; mental ve duygusal olarak insanlar ile hayvanları çok benzer buluyorum. Bir hayvanat bahçesi ziyaretimde, oradaki atmosferin aslında ne kadar acı olduğunu fark ettim ve bu beni derinden etkiledi. Resimlerimde bir dönem, bu konuyu insan ve hayvanları birbirine dönüştürerek işledim. İlk kişisel sergim Başkalaşım Alanı’nı bu tema üzerine, Denizhan Özer'in küratörlüğünde Akademililer Sanat Merkezi’nde açtım. Ayrıca hayvan dövüşleri, insana ve hayvana yapılan şiddet, pandemi sonrası doğaya dönüş, yeşile duyulan özlem ve yaşanan sıkışmışlık hissi gibi konular da çalışmalarıma yansıdı. Şu anki ana temam ise, özellikle iklim değişikliği nedeniyle nesli tükenmekte olan hayvanlar ve orman yangınları. Bu konular, devam etmekte olan kolektif sergimizin de ana konusunu oluşturuyor.

Yaratıcılığınızın tuvale yansımasını tanımlamak için kullandığınız bir tarz var mı?

Aslında kendi adıma şu tarzı yansıtıyorum diyemem. Figüratif, hayatın içinden gelen, doğal yaşamı savunan ve eleştirel bir yaklaşıma sahip olduğumu söyleyebilirim. Pentürü yoğun kullanırken, paletimde renkleri tüpten çıktığı gibi değil, mutlaka karıştırarak, ağırlıklı olarak pastel tonlarda kullanırım. Şiddetli renkleri ise dikkat çekmek istediğim alanlarda kullanmayı tercih ederim.

Usta-çırak ilişkisi için neler söylemek istersin?

Usta-çırak ilişkisine önem veriyorum ve kariyerim boyunca değerli hocalarla çalışma şansı buldum. Bunun tabii ki resimlerime yansıması olmuştur. Özellikle Resul Aytemür'le olan usta-çırak ilişkisi, bugünlere gelmemde, yolumu bulmamda ve kendi tarzımı oluşturmamda büyük bir etken oldu.

 

Size ilham veren sanatçılar arasında öne çıkan isimler kimlerdir?

Resim izlemek, her an yakın hissettiğiniz usta sanatçılardan ilham alabilmek benim için büyülü bir deneyim. Rembrandt, Van Gogh, Freud, Ensor ve Kiefer gibi sanatçılar benim için öne çıkan isimlerdir.

 

‘1,5 derece’ isimli yeni serginizi, Ayşenur Köksal ve Işıl Güleçyüz ile paylaşıyorsunuz. Sizi birleştiren nedir? Aranızdaki kolektif çalışmayı anlatabilir misiniz?

Resul Aytemür’ün atölyesinde tanıştığım Ayşenur ve Işıl ile uzun yıllar süren bir arkadaşlık ve iş birliği geliştirdik. Zamanla atölyelerimiz ayrılsa da birlikte çalışmaya devam ettik ve 2019 yılında düzenli olarak pazartesi günleri bir araya gelmeye başladık. Bu toplantılarımız, bizi yavaş yavaş kolektif işler üretmeye ve iklim krizi gibi önemli konulara odaklanmaya teşvik etti. İnanıyoruz ki, iklim krizi konusu ne kadar işlenirse o kadar dikkat çeker ve değişime katkıda bulunulabilir. Böylece, hem bireysel hem de kolektif olarak, bu konuda işler üretmeye başladık ve grubumuzu Monday Art Collective olarak adlandırdık.

Bu sergi ile sanatseverler üzerinde nasıl bir farkındalık yaratmayı amaçlıyorsunuz?

Sergimiz, kolektif bir çaba ve iklim krizine karşı birlikte mücadele edebileceğimize inancımızı yansıtıyor. Bu sergide bireysel ürettiğimiz işlerin yanı sıra, birlikte üretmiş olduğumuz işler de bulunuyor. Sergideki triptik işimiz bizim için aslında tam bir serüvendi. Bu işe, birlikte üreterek ve birlik olmanın önemini vurgulayarak başladık. İnsanlık olarak ancak bu şekilde değişim yaratabileceğimizi göstermeyi hedefledik. Bu kolay bir süreç değildi. Üç farklı sanatçının bir araya gelerek hem birlikte olup kompozisyonu birlikte kurması, renk paletini beraber belirlemesi, aynı zamanda da bireysel olarak kendi tarzını yansıtması gerekiyordu. Bunu yaparken hem çok eğlendik hem de çok şey öğrendik. Bu sürecin, resme bakış açımızı değiştirdiğini ve bizi geliştirdiğini düşünüyoruz. Bu sergideki bireysel çalışmalarımda nesli tükenmekte olan hayvanlara, orman yangınlarına dikkat çekmeye çalıştım. Ayşenur Köksal doğanın yok edilmesiyle şehirlerin bir kaos ortamına dönüşmesini ve insanların da buna uyum sağlayarak değiştiklerini anlatan resimler yaptı. Işıl Güleçyüz ise ağırlıklı olarak tatlı su kaynaklarının tükenmesi, temiz suya ulaşımın güçleşmesi, sucul ekosistem için önemli hayvanların nesillerinin tükenme tehlikesine dikkat çekmeye çalıştı. Konularımız her ne kadar karamsar olsa da, aslında bu serginin amacı farkındalık yaratarak olumsuzu olumluya çevirmek. Kullandığımız renklerde, hâlâ umudu koruduğumuzu, hiçbir şeyin bitmediğini ve mücadeleye devam etmemiz gerektiğine inandığımızı görmeniz mümkün. Sergimiz, Serap Atala küratörlüğünde, Decollage Art Space Suadiye’de, 14 Nisan’a kadar gezilebilir.

Genç sanatçı veya yaratıcı kişilere tavsiyeleriniz neler olur?

Genel akımın tercihlerine göre değil; sadece içselleştirebilecekleri, kendilerini etkileyen konularda, özgün olmaya çalışarak üretmelerini tavsiye ediyorum.

Yakın gelecekteki projeleriniz ile ilgili neler söylersiniz?

Yakın gelecekte yine Monday Art Collective olarak bir projemiz var. Yeni bir kolektif sergiye hazırlanıyoruz ve bir aksilik olmazsa kasım ayında sanatseverlerle buluşturmayı hedefliyoruz. Onun dışında, bireysel olarak da çalışmalarımız devam ediyor. Ben de kolektifin dışında, ikinci kişisel sergime hazırlanıyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün