Isaac Luria´nın Sha´ar HaGilgulim (Yeniden Doğuş Kapısı) kitabı üzerine

Sha´ar Hagilgulim, 16. yüzyılda Kabala´nın başlıca merkezlerinden sayılan Safed´te yaşamış Ari veya Arizal olarak tanınan Isaac ben Solomon Luria Ashkenazi´nin eseridir. Gerçekte Luria hiç kitap yazmadı. Bu eser öğrencisi Hayim Vital´in aldığı notların, Vital´in oğlu tarafından derlenmesi ve Lurianik gelenek içinde kalarak yorumlayan Shabtai Teicher´in yorumlarıyla dilimize kazandırıldı. Dolayısıyla elimizdeki kitap Luria´ya ait değil ama Lurianik ekole ait bir baş yapıttır. Biz yine de yorumlarımızı eserin doğrudan Luria´ya ait olduğu üzerine kuracağız.

Perspektif
5 Temmuz 2023 Çarşamba

İzzet Erş

Sha’ar Hagilgulim eserinde Luria bir önsöz veya açıklamada bulunmaksızın doğrudan reenkarnasyon fikri üzerinde yorumlarını hatta deneyimlerini açıklamaya girişir. Yine de bu kitabın kişisel bir tercih olarak kaleme alınmadığı ama dönemin hâkim düşüncelerine veya sorgulamalarına karşı bir derleme olduğu ya da en azından aklı karışanlara bir yanıt niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Luria oldukça karmaşık, girift bir konuyu, ruh konusunu teolojik bir sistem içine yerleştirir. Bunu akademik sorgulamasıyla değil, tartışmaya açık olmayan bir kesinlikte ortaya koyar. Dolayısıyla eser temelde tefekkürden ziyade vahyi bir suret taşır. Aynı nedenle eser ölümden sonra bir hayatın olup olmamasını irdelemez veya delil sunma gayretinde bulunmaz. Kitabın temel savında yeniden doğum sorgusuzca vardır. Eser bu yeniden doğumların sistematik çerçevesini sunar.

Yetzirah veya Raziel Kitapları gibi karmaşık mistik eserlere kıyasla Luria sırları alegoriyle en iyi gizleyen ve diğer yandan anlayışa en çok hizmet eden kişilerden biridir. Felsefe ile ilişkilendirilmiş veya felsefe yapabilme düzeyine taşınmış kavramları da seçmek zor değildir. Patzufim (yüzler) teorisinde Platon’un, Nur yayılması ve kaplar teorisinde Plotinos’un, Netsitsot (kıvılcımlar) teorisinde Empedokles’in etkisini görmek zor değildir. Bu varsayım Luria’nın Yunan felsefesiyle Yahudi teolojisini birleştirme girişimiyle ilgisizdir. Luria asla böyle bir gayret göstermemiştir. O girişim Philon ile çoktan yapılmış ve sonuçları alınmıştır. Göze çarpan benzerlikler daha yakın bir ihtimal olarak Maimonides’te Yunan felsefesinin kâmil akıllarının izlerini de bulmak mümkündür. İslam, İsevilik ve Yunan aklı Yahudi teolojisine, kendi özgün kavramlarıyla Maimonides ile taşınmıştır. Bu tanışıklıktan sonra Lurianik sistemde bu benzerlikleri görmek olağandır.

Düşünsel Yapı ve Felsefi Göndermeler

Örneğin Empedokles maddeyi dört unsur olarak tanımlar. Var olanların tözü bu dört ilkeden; su, hava, ateş ve topraktan meydana gelir. Bunlar görgül olarak tanık olduğumuz dört unsur değildir. Empedokles’in dört unsuru var oluşların moleküler tözünü gösterir[1]. Tüm cisimler atomların farklı kimyasal bileşenlerine göre ayrılır. Bunlar farklı oranlarda birleşip ayrılarak cisimleri meydana getirir. Bölünmeleri niceldir ancak nitel sonuçlar doğururlar. Empedokles unsurların varoluş edimselliğini sevgi ve çatışma ile açıklar. Bu iki gücün mücadelesi bir yasaya (ananke[2]) bağlı olarak sürekli devam eder. Birleştirici kuvvet sevgidir; çatışma ise ayırır, çözer. Bu da oluş ve bozuluş (kevn ve fesat) durumlarına neden olur. Empedokles sevginin egemen olma durumu için sphairos terimini kullanır. Sphairos, parçacıkların bir araya gelerek (cem) küre biçimini oluşturmasıdır. Akosmia ise çatışmanın ağır bastığı durum. Parçacıkların birbirini itmesi ile oluşan ayrılık[3]. Empedokles’in bu fikirlerini Lurianik düşüncede de buluruz. Ruhun parçalanmalarını anlattığı bölümde kıvılcımları birliğe getirecek olan şeyin sevgi olduğunu (s.259), öfke ve nefretinse uzaklaştırdığını ifade eder (s.111).

Luria, eserinde bu yeniden doğumun sistematiğini tanımlar. Kitap öylesine kesin bir kanıyla ilerler ki, çoğu zaman içeriği öznel kanaatlerle dolan ruh ve ruhun tekamülü gibi muhal bir konuyu neredeyse determinist kesinlikle ortaya koyar. Hangi eylemin ruhta nasıl bir ilerleme sağladığı, hangi olumsuz eylemin gerilettiği, düşme, kalkma, yücelme vb. konular olasılıkları dışarıda bırakarak matematiksel bir kesinliğe yerleşir. O kadar ki, ruh bir öğrenci gibi her eylemiyle sınava girer ve seçimleri sınıfını geçmesine veya tekrarlamasına neden olur. Ancak Luria’da sınıf geçme notu da önemlidir. Zira ruhun hedefi hatasız bir sınav notuyla okulu tamamlamaktır.

Bu eserde ruh öncesiz sonrasız bir şey olarak değil, aksine sürekli yenilenen ve dünyaya daima bir önceki hayatın sonrası ve daha sonraki bir hayatın öncesi durumunda bulunan bir ‘ara durum’ olarak sunulur. Kişinin tüm seçimleri ruha kaydedilir ve olumlu kayıtlar yücelmiş, daha kudretli bir ruh olarak yeniden hayata gelecekken, hatalar, günahlar, Luria’nın kendi tabiriyle ruha işlenen ‘lekeler’ nedeniyle kişinin yolculuğu, yeniden geliş döngüsü uzayacaktır. Hedef lekesiz bir ömür sürerek Mesihî doğaya ulaşmak ve yeniden doğum döngüsünden kurtulmaktır. Bu anlamda neredeyse Hint samsarasıyla birebir örtüşür. Yine de Luria’da, Hinduizm’in savunduğu yeniden doğum fikriyle önemli farklar bulunur.

Teolojik Sistem ve Mesihlik Olgusu

Yahudi teolojisinin zihni zorlayan içeriği bu kitapta da göze çarpar. 613 mitzvaya yani ‘sevap’ veya ‘salih amel’ olarak değerlendirilen Tanrısal emirlere tam uygun bir yaşamın her Yahudi için zorunlu olduğunu belirtir. Yani her Yahudi, bu 613 emirin her birinden sorumludur… Bu nedenle mitzvaların çokluğunu dini zorlaştırmak için değil, kişinin yapabildikleri yoluyla Tanrıya yol bulabilmesi için bir fırsat olarak tanımlar. Bu nedenle mitzvotu Tanrının hediyesi ve rahmeti olarak görmektedir (s.95).

Diğer yandan bu bütünüyle imkânsız bir tekliftir. Zira şeriatı eksiksiz tutabilecek tek kişi Mesih’tir. Kişi ilk hatasıyla Mesih olmadığı gerçeğiyle yüz yüze geldiğinde geri kalan hayatı daima eksikliğin, yetersizliğin, pişmanlığın ağırlığı ile geçecektir. İnançlı bir Yahudi, hayatı boyunca tüm kaidelere uysa, oruçlarını tutsa, bayram ve kutsal gün hassasiyetlerine uysa, halahaya tam bağlılık gösterse de ‘mükemmel’ olamayacaktır. Zira geçmişten gelen bir leke daima kendini hatırlatacaktır. Burada derin bir çelişki yatar; günaha ve hataya meyilli insan tabiatı, lekesiz bir hayatın özlemini duyar ve ona ulaşmak için çabalar. Yine de tek bir hata, belki bir göz sürçmesi dahi kişiyi lekeler ve lekeyi kaldırabilecek yegâne özneyi; Mesih’i kendi tinselliği içinde bulunmaz. Mesih hep ötelenir.

Tanrı’ya ulaşmak için temiz bir yüreği ve saf imanı yeterli kılan İseviliğe kıyasla, bu detaycılık ve kurallar çokluğu mümini sağlıklı düşünmeyi engelleyen, içinden çıkması zor bir duruma sürükler. İçlerinde yalnızca zeki insanların sıyrılabileceği bu yük karşısında diğer kaçış olanağı eblehlikte bulunur. Çoğu zaman mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdüğü izlenen bu topluluklarda, özgürlüğün olanaksızlığı ve anlayışın yüzeyselliği çocuksu bir mutluluğun hâkim olduğunu gösterir.

Halbuki kendi Baal Şem Tov’a yapılan göndermede 613 Tanrısal emri (mitzvot) her bir kişinin değil ama Neşemaların Neşeması olan Mesih’in tutabileceğine, kişinin ise sadece kendinde bulduğu bir derinlikte veya eksikliğin giderilmesinde Mesih’e kuracağı bağla (zivug, feyz) kurtuluşa ereceğine işaret vardır.

“... insana bir iş yaratmak için her birini özellikle bir derece aşağı indirdi. ‘İniş, çıkış içindir’ (Baal Şem Tov). İnsanı eylemleri aracılığıyla her şey kaynağına döndüğünde, bu sadece orijinal duruma bir geri dönüş değildir. Evren böylece yükseltilir ve tüm seviyeler daha üst basamaklara evrilir.” (s.384)

Şüphesiz çok çalışarak Mesih olunmaz. Mesihlik bir hibe, Tanrısal bir lütuftur. Yüce Tanrı onu kendine yükseltir[4] ve Mesih dünyaya dönmeyi kendi seçer. Luria buna “dünyaya kendi seçimiyle gelenler” olarak işaret eder. (s.146-148) Zira beşeriyet kendi elinde olmaksızın doğar, dünyaya düşer veya varoluşçuların ifadesiyle atılır. Diğer bir geliş Musa’da olduğu gibi halkın çaresizlik içinde ettiği yakarışlara cevaben gönderilenler vardır. Bu görevli ruhlar ‘tikkun’a hizmet etmek için gönderilirler. Tanrı, Musa’yı Horeb Dağında yanına çağırır. Musa bir görev için seçildiğini o gün öğrenir. Halbuki biz, Tora’dan hareketle onun doğmadan önce görevlendirildiğini okuruz. Bu gibi kimseler Mesih değildirler ama Mesihî kimlik taşırlar. Luria’nın işaret ettiği kendi gelenler bunlardan farklı olarak harici bir iradeyle değil, doğrudan kendi iradeleriyle gelirler. Bu kimseler Yahid (biricik), Şaliah (kurtarıcı) kimselerdir.

Bu bilgi İsevilikte ve İslam’da temel bir düşünce olmasına karşın, Yahudi şeriatı içinde özgün bir ontoloji kurmayı sağlar. İncil’de İsa’nın “Ben gerçeğe tanıklık etmek için doğdum, bunun için dünyaya geldim”[5] vb. sözleriyle karşılaşırız. Ama buna benzer bir ifadeyi Tora’da bulmak güçtür. Luria ise özellikle Eyüp, Mezmurlar, İşaya kitaplarından yararlanarak ilgisiz görünen cümleler üzerinden güçlü bir epistemoloji inşa eder. İşaret ettiği göndermeler üzerinden Tora’ya yepyeni bir okuma biçimi kazandırır. Luria’dan sonra Tora neredeyse yeni verilmişçesine baştan okunabilir.

Devam edecek


[1] Empedokles’in ‘Gözenekler Kuramı’ için bkz. Capelle, Wilhelm, Sokrates’ten Önce Felsefe. s.139 “Her görünür cismin görünmez küçük, ayrıca farklı genişlik ve biçimde ‘geçitlerle’ (gözenekler) kaplı olduğunu varsayar. Bu gözeneklerin tamamlayıcısı (görünmez) akıntılardır; hangi türden olursa olsun görünür maddelerden çıkarak akarlar ve çevrelerindeki maddelere doğru hareket ederler, ama onlann gözeneklerine girebilmeleri, bu akıntıların biçim ve büyüklüklerinin diğer maddedeki gözeneklerin biçim ve büyüklüklerine ‘uygun’ olmalarıyla mümkündür.”

[2] Ananke: Bu sözcük zorunluluk, kader, mecburiyet, lüzum, zaruret anlamlarına gelir. Kaçınılmaz bir mecburiyet söz konusudur. Başka bir yolu olmamak demektir. (Parmenides’te bu) varlığın zorunluluğu, kaçınılmazlığıdır. (Kaynak: Ökten, Kaan; Parmenides. s.43, 99-100)

[3] Capelle, Wilhelm; Sokrates’ten Önce Felsefe. s.138

[4] yisa yukarı kaldırmak. Daha detaylı olarak s.29

[5] İncil, Yuhanna 18:37

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün