Önemli olan inandırıcılık

Perspektif
21 Haziran 2023 Çarşamba

Sebla Selin Ok

Angelina Jolie, 2021 Dünya Arı Günü’nde National Geographic için fotoğrafçı Dan Winters’a poz verdi. Amaç arıları korumanın acil ihtiyacına cevap verirken kadınları da dünyadaki yerli arı habitatlarının koruyucuları arıcı-girişimciler olarak eğiten UNESCO-Guerlain programına dikkat çekmekti. Hemen göze çarpan, birçok kozmetik marka devi gibi Guerlain’in da kimyasal deneylerinin sorumluluğunu sosyal içerikli projeler üzerinden temize çekmesi olabilir mi? Eminim bu başka bir içerikte tartışılabilir. Yine de bu projede olduğu gibi görsel kültüre eklemlenen bir fenomen olarak not edelim. Diğer taraftan son 20 yıldır Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyonu’nun temsilcisi Hollywood yıldızı Angelina Jolie’nin program kapsamında arıların ve kadınların ‘vaftiz annesi’ seçilmiş olması da tesadüf değildir.

Jacques Séguéla'nın söylediği gibi “Hollywood Daha Beyaz Yıkar”

Bir Hollywood yıldızı reklamın kendisidir ve daima çalışır, sıradan insanın ilhamı olarak çalışır. Birden arıcılığı öğrenir ki biz de öğrenebilelim. Diyelim ki Angelina Jolie bu çarpıcı görsel projeyle bizim ilhamımız olacaktı peki bu proje nereden ilham almıştı? Bu kısmı oldukça ilgi çekici. Fotoğrafçı Dan Winters ilhamını 1981 yılında usta fotoğrafçı Richard Avedon’un çektiği çıplak gövdesi arılarla kaplı kel bir Kaliforniyalı arıcının ünlü portresinden alıyordu. Ancak asıl soru nasıl bu ikonik fotoğraftan ve fotoğrafçıdan görsel kültür bağlamında bir sosyal sorumluluk projesine ilham alınabildiğiydi? Avedon bir reklam fotoğrafçısıydı ancak “beekeper” adını verdiği ikonik fotoğrafını da içeren Avedon' un korkularını ve korkunç kabuslarını ifade eden bireysel keşfine dair olan projesi “In The American West” sanatın rafine alanı içinden konuşan bir koleksiyondu. Bu çalışmayı imza attığı reklam projeleri gibi, iletişim odaklı dünyanın geniş bağlamı içine oturmak gibi bir kaygısı yoktu. Ancak bağlam farkına karşın Angelina Jolie’nin fotoğrafına ilhan kaynağı olabiliyordu. Her şeyden önce Avedon’un çalışmasının kendi popülaritesi üzerinden okunması şaşırtıcı değil. Her ne kadar bireysel korkularını içeren bir proje olduğunu söylese de reklamcılık dünyasında çok uzun süre çalıştığı için, gerçekle kurgunun puslu bölgesinde gezindiğini, bunu bir reklamcının profesyonelliğiyle yaptığını söylemek abartılı olmaz.

Şimdi gelelim Avedon’un ilham olduğu bu fotoğrafın bize neler söyleyip söylemeyeceğine… “Arıların nesli tükenmekte”, “Onları korumalıyız” gibi acil çağrıları “Kadınları istihdam edin, arıları korumak için geçim kaynağı oluştursunlar” şeklinde bir mesajla yorumlayabilir miyiz bu fotoğraf üzerinden? Öncelikle arılar üzerinde/üzerinden çalıştığı görsel açıdan okunabilir olan Angelina Jolie’nin, kadınlar için mücadele verdiği alt metnini bu fotoğraftan okumak kahve falı bakmak gibi niyet okumaya benzetilebilir.

Fotoğraf bizi gördüğümüzün sınırlarıyla bilgilendirir

Yani fotoğraflar bizi olaylar hakkında bilgilendirebilir, nedenleri ve sonuçları hakkında değil. Arıların nesli tükeniyor nedeni çevreye olan saygının azalması ve iklim değişikliği, sonuç olarak bu duruma kadınların istihdamı aracılığıyla dikkat çekersek dünya dengesi ve düzeni açısından olumlu fark yaratır cümlesi bu fotoğraftan bir seferde okunuyor mu? Kabul etmek gerekir ki görüntü yazıya göre daha pratik bir bilgi kaynağı gibi görülmekte günümüzde. Okuma alışkanlıklarının yerini aldığı bile söylenebilir. Özellikle genç neslin çok eğitimli, içinde yaşadıkları dünyanın sorunlarının bilincinde oldukları, yalnızca onlara ne yapmaları gerektiğinin uzun cümlelerle anlatılmasının bunaltıcı olduğu söyleniyor. Bu yüzden genellikle görsel hafızaları olduğu ve konuları mümkün ve basit hale getirmenin duayeni oldukları ısrarla ispatlanmaya çalışılıyor. Oysaki konu keşke o kadar basit olsa. Tersine görüntü terminolojisinin ikircikli yapısı günden güne karmaşıklaşmakta ve günün sonunda görüntülerin bilincimizi ve duygularımızı örgütlemeyişiyle suçlanması çok fazla tüketilmesine ve bu nedenle hissizleşme yarattıklarına bağlanmakta. Bu oldukça kolay anlaşılabilir bir teori, dolayısıyla Amerikalı felsefeci Susan Sontag’ın bu iştah açıcı teorisi bir motto gibi tek genel geçer olarak çalıştırılıyor. Yani görsellik, çağın okur yazarlığı, genç neslin pratik bilgi kaynağının kitleleri örgütleyemiyor olması bizim görüntü okur yazarı olamayışımıza bağlanmamakta. Örneğin şu sorular belki de hiç sorulmamakta? Kadınları arıcılığa dahil ederek reklam yapmak onlara nasıl bir ses, liderlik ve ekonomik nüfuz verecek? Angelina Jolie bunun cevabını bir kadının en ilksel algılanış mitiyle veriyor. Ona göre; Bir kadın bir beceri öğrendiğinde, diğer kadınlara, erkeklere ve çocuklarına öğretir. Eğer gerçekten bir şeyin yapılmasını istiyorsanız, büyütülmesini istiyorsanız, bir kadın bulursunuz ve sorunun ne olduğunu anlamasına yardımcı olursunuz. O topluluktaki herkesin bildiğinden emin olmak için çok çalışacaktır. Eski Ahit’ten beri doğuran, bakan ve büyüten kutsal kadın miti.

Peki biz hangi türdeniz?

Bunun cevabını da 20. yüzyılın önemli görüntü teorisyeni John Berger veriyor: Erkekler davrandıkları gibi, kadınlarsa göründükleri gibidirler, erkekler kadınları seyrederler. Kadınlarsa seyredilişlerini seyrederler. Bu durum, yalnız erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkileri değil, kadınların kendileriyle ilişkilerini de belirler. Kadının içindeki gözlemci erkek, gözlenense kadındır. Bu tanım da modern kadın mitine dairdir. Özetlersek kadının tarihsel varoluşu kutsal kadın mitiyle modern kadın miti arasına sıkışıp kalmış bir yerden sürekli slogan atmaktadır. Angelina Jolie’nin şu sözleri eşliğinde modern tanrıça algısı yaratan görüntüsüyle karşılaştığımızda taşlar yerine oturuyor belki de… Son zamanlarda çok fazla yerli bal arısı gibi olduğumu hissediyorum, ama kalbimde vahşi bir yalnızım… Kulağa Budist pratiklerim gibi geleceğini biliyorum, ama bu güzel yaratıklarla bağlantı kurmak çok güzel hissettirdi… Birbirimizle etkileşim içine giriyoruz. Hissedilmesi gereken şey buydu ve gerçekten öyle oldu. Bu deneyime sahip olduğum için kendimi çok onurlu ve çok şanslı hissettim. Görüldüğü üzere cesur, doğayla bütünleşik, kutsal ancak aynı zamanda ne hissetmesi gerektiği onur ve şans gibi eril bildirimlerle süslü modern bir kadın. Dolayısıyla görüntüye yansıyan da kadının seyirlik hayran olunası kutsal varoluşu olarak yinelenen bir görsel bilgiyi onaylıyor. Bu açıdan bu ne tam olarak düşsel ne de gerçek bir alan açıyor. Böylece ‘gerçek’ yeni kurulan ilişkilerden değil daha önce kurulmuş bağlardan üretilerek kurgulanıyor. Türetilen ve kopya edilen bu yeni ‘gerçek’ de hiper-gerçeklik (simülasyon) olarak tanımlanıyor. Bu noktada en önemli şey inandırıcılık. Bu örnekte de olduğu gibi çoğunlukla hayat ve ölümle ilgili sorulara bir cevap arıyoruz ve bunlar o kadar büyük sorular ki soruldukları anda tüm uzayı kaplıyor. Cevabı ararken artık gerçeğin kendisindense hikâyesinin nasıl anlatıldığı odak noktası oluyor. Bu da soruların kendisi dışında her şeyi dönüştürüp hiper-gerçekçi bir boyut açıyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün