Osmanlı Devletinde Yahudi Aydınlanması

18. yüzyıl Osmanlı Yahudi Aydınlanması Avrupa´da olduğu gibi eğitim üzerinden yürüyecekti. Nüfusunun çoğunluğu yoksulluk içinde yaşayan cemaat, Batı ile ilişkilerinin gelişmesi neticesinde yüzyılın sonlarına doğru aydınlık bir yola girecekti.

Perspektif
15 Mart 2023 Çarşamba

Nesim Bensusan

Bu dönemde Yahudi cemaatinin eğitim sistemini anlamak için Osmanlı’daki eğitim düzenine kısaca bakmak gerekir.

Osmanlı ülkesinde temel eğitim aracı sıbyan okulu denilen ilkokul seviyesindeki eğitim kurumlarıydı. Okula gitmek zorunlu değildi. Bu okullar camii veya mescit yakınlarında bir odadan oluşurdu. Farklı yaşlardaki çocuklar aynı odada bir hocanın nezaretinde din ağırlıklı eğitim görürdü. Müfredat Arapça, Kur’an öğrenme, ezberleme ve dört işlemden ibaretti. Herhangi bir maharet, meslek öğretisi söz konusu değildi.

Daha üst seviyedeki rüşdiyye ve medreselere çok az öğrenci devam ediyordu. Buralarda da mesleki veya teknik eğitim söz konusu değildi. Başarılı olanlar Harbiye’de, Tıbbiye’de öğrenim veya kamuda çalışma şansı elde ederdi.

Kırım Harbinden sonra 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı eğitim reformları öngörürken azınlıkların da kendi eğitim sistemini kurmalarını destekler nitelikte idi. Ali Paşa “Bir an önce okullarımızı kuralım, Müslüman, Hıristyan ve Yahudi çocuklarımızı eğitelim” diyordu. 1857’de Maarif-i Umumi Nezareti kuruldu. Sıbyan okullarında dini içeriklerin yanı sıra dünyevi

içeriklerin de eklenmesi bir reform teşebbüsü idi. Ancak ulema sınıfının kontrolünde olan bu okullarda modernleşme çabaları yetersiz kaldı. 1862’de ilkokul seviyesinde göreceli modern İbtida-i okulları açıldı. Müfredatta dinsel eğitim azalırken Türkçe, Fransızca, cebir, geometri, ahlak, tarih, coğrafya gibi dersler eklendi. Eğitim kalitesinin yükselmesini isteyen yönetimler öğretmen okulları açarak yeni yapılanmayı destekledi. 1868 yılında ilköğretime devam zorunluluğu getirildi.

Rüşdiyyeler ve medreselerde de eğitim kalitesinin yetersizliği dikkat çekici idi. Bürokraside çalışacak düzeyde eleman bulunamıyordu. 1862'de başlatılan idadi okulları orta-lise düzeyinde eğitim kalitesini arttırmayı amaçlıyordu. Sıbyan mektepleri ve rüşdiyyeler yalnız Müslümanların devam edebileceği okullarken, idadilere gayrımüslim cemaat mensupları da gidebiliyordu.

Osmanlı Yahudi Cemaatinin de eğitim düzeni ve düzeyi çok farklı değildi. Talmud Tora denilen ilkokul dengi okullarda eğitim din ağırlıklıydı. Kutsal metinler öğretilerek Yahudi varlığının devamı amaçlanıyordu.

Yahudi cemaatinde eğitim

Cemaati yöneten hahamlar hem eğitim düzeninde hem de hukuki alanda en etkin gruptu. Halk arasında meldar veya habra (hebra) veya heder (oda) ismi verilen bu okulların öğreticileri de hahamlardı. Hahamlık babadan oğula geçen, içerik itibariyle ek bir eğitim gerektirmeyen, düşük ücretli bir işti. Bu okullarda İbranice okuma, dualar, Talmud ile birlikte Tora öğretilirdi. Bilginin olmadığı dini ezberlerin ön planda olduğu bir düzendi. Yahudi erkek çocuklar küçük yaşlarda bu okula giderdi. Bir çoğunun yaşam boyu aldığı eğitim bu seviyede kalırdı. Kızların bu okula gitmesi beklenmezdi. Onların eğitimi aile içi öğrenimle sınırlıydı. İyi bir eş, iyi bir anne olmaları beklenirdi. Bu okulların günlük yaşamda gerekli olan bir yeteneği, bir beceriyi kazandırması hedeflenmiyordu. Dini okulların dışında laik eğitim kurumları olmayan Yahudiler rasyonel bir eğitimden uzak yetişiyor, ancak işçi, hammal, küçük esnaf veya zanaatkar oluyordu.

Bir diğer sorun da Yahudilerin ağırlıklı olarak Judeo-Espanyol ve İbranice konuşmasıydı. Ancak az sayıda varlıklı Yahudi’nin Osmanlı Türkçesi öğrenme şansı oldu. Bu eksiklik sonucu geniş toplumla bütünleşmekten yoksun kalınıyordu.                                                          

18. yüzyılda eğitimsizlik ve yoksulluk Osmanlı Yahudi Cemaati’nin en önemli sorunlarıydı. Sosyal ve ekonomik becerilerini geliştiremeyen cemaat bireyleri her geçen gün fakirleşmekte, yaşam koşulları bozulmaktaydı. Diğer yandan 1838’den itibaren siyasi arenada Fransız, İngiliz ve Rusların Osmanlı devleti üzerindeki etkileri arttı. Bu ülkelerin desteğini alan diğer gayrımüslim cemaatlerin ticari, iktisadi, siyasi etkileri artmış, eğitim konusunda da birkaç adım öne geçmişlerdi. Rum ve Ermeni cemaatlerin yeni kaynaklar temini, yeni eğitim kurumlarına kavuşmaları Yahudi cemaatini rekabet edemez konuma sokmuştu.

Abraham de Camondo’nun cemaate etkisi

Banker Abraham de Camondo bir yandan Osmanlı Devleti yönetimiyle iyi ilişkiler geliştiriyor, diğer yandan Avrupa ile önemli finansal ve sosyal bağlar kuruyordu. Bu özellikler onu İstanbul  Yahudi Cemaati’nin doğal seküler lideri durumuna getirdi. Camondo, Avrupa ve Mısır'da  birçok Yahudi gencinin modern eğitim aldığına ve başarılı olduğuna tanıklık etti. Bu arada Tanzimat  ve Islahat Fermanları sonrasında Ermeni, Yunanlı ve Hıristyan misyonerlerin kurduğu okullar başarılı bir eğitim veriyor ve Yahudi cemaatini birçok açıdan geride bırakıyordu. Bu çekişmede geri kalmamak adına eğitimin önemini kavramıştı. Cemaatten büyük bir tepki çekeceğini bilmesine rağmen modern bir okul kurmaya karar verdi.

Hasköy Piri Paşa Mahallesinde Escuela adı verilen bir bina bu işe ayrıldı. 23 Kasım 1854'te 76 öğrenciyle eğitime başlandı. Müfredat İbranice, Türkçe, yabancı diller ve laik derslerden ibaretti. Fanatik hahamlardan ve cemaatten gelen tepkiler o kadar büyük oldu ki okul bir hafta sonra eğitimini durdurmak zorunda kaldı. Hahamlar bu okullarda Fransızca öğretilmesinin öğrencileri Hristyanlaştıracağını iddia etti. Bu nedenle Hahambaşı Akrish çocukların bu okula gitmemelerini emretti. Yapılan saldırılar sonucunda eğitim durdu.

Camondo, hahamlara birçok tavizler verdi. Modern okula ayrılan bütçenin bir kısmı Talmud Tora okullarına tahsis edildi. Yahudi dininin öğretilmesi için Escuela’ya hahamlar atandı. Yahudi  dinine aykırı bir eğitim vermediklerini göstermek için hahamları denetime çağırmak zorunda kaldı.

İstanbul ve diğer yerlerdeki Hahambaşı ve destekçileri özellikle eğitim ve adalet alanındaki tekellerinin kırılmasına, müritleri üzerindeki etkilerinin paylaşılmasına şiddetle karşı çıkıyordu. Modern eğitim önermesi laiklerle tutucular arasında müthiş bir mücadelenin konusu haline geldi. Yeni gelişmelerden memnun olmayan hahamlar toplumun yeni kurumlara erişimini engelledi. Halbuki aynı dönemde Hıristyan meslektaşları çağdaş eğitim yöntemlerinin önünü açmakta bir sakınca görmüyordu.

Kan iftirası ve sonrası…

1840’lı yıllarda Suriye’deki kan iftirası olayı aniden Batı Yahudiliğinin ilgisini Doğu Yahudileri üzerine çekti. Atılan iftira sonucu birçok Yahudi tutuklandı, işkence gördü ve yaşamını yitirdi. Bölgede dinler arası rekabetin uluslarası boyutlarda olması haberin kısa zamanda Avrupa  basınında gündem olmasına sebep oldu. Fransa’dan Archives İsraelites, İngiltere’den The Voice of Jacob ve The Jewish Chronicle, Almanya’dan Allgemeine Zeitung des Judentums gazeteleri bu konuya geniş yer verdi. Doğu Yahudileri ile ilgili ilk makale Allgemeine Zeitung des Judentums’ta yayınlandı, ardından Archives İsraelites çevirisini yayınladı. Doğu Yahudiliğinin durumu kaygı verici olarak tanımlandı. “Cehaletleri, batıl inançları, yobazlıkları, hahamların etkinlikleri, erken yaşta evlilikleri, eğitim eksiklikleri, zanaatlarının olmayışı, yabancı dil bilmeyişleri” eleştiri konusu oldu. Şam davası ve bu gazetelerin yarattığı kamuoyu Batı Yahudilerini doğudaki dindaşlarına yakınlaştırdı. İngiltere, Fransa ve Almanya’daki cemaat önderleri doğulu kardeşlerinin yardımlarına koştu. Yoğun çabalar sonucu Sultan Abdülmecit’ten kan iftirasını kınayan ve Osmanlı topraklarında yasaklayan bir ferman almayı başardılar, böylece Şam’daki olay yatıştı. Batı Yahudileri ile Doğu Yahudileri arasındaki zayıf olan ilişkiler bu olaylar zinciriyle güçlenme yoluna girdi. Bu işbirliği Alyans Okullarının (AIU) Osmanlı’ya gelmesiyle pekişti.

Avrupa’daki bazı cemaatler sorunların çözümü için çareler geliştirmek üzere kolları sıvamaya başladı. Bu fakirlik ancak eğitim düzeyinin geliştirilmesi, yeni beceriler kazandırılıp üretken bir toplum yaratarak önlenebilirdi. Yapılması gereken modern eğitim kurumları kurmaktı. Hahamların yönetimindeki eğitim sistemini geliştirmek mümkün değildi; yeni bir oluşuma ihtiyaç vardı.

Varlıklı ve meslek sahibi işadamları 1860’ta Paris’te bir araya gelerek Alliance Israelite Universelle'i kurdu. Amaç Avrupa’da 1700’lerin sonunda Yahudi cemaatlerinde yaşanan dönüşümün bir versiyonunu Osmanlı’da kurgulamaktı. Bu değişim kültürün korunması, eğitim seviyesinin hızla değişimi, ana toplumla bütünleşme, özgürlüklerin kazanımını içeriyordu. Talmud Tora okullarının ıslah edilmesine ikna olmayan Alyanscılar (Dayanışmacılar) 1867’de Edirne’de, 1870’lerde İstanbul, İzmir, Selanik’te Alyans'ın kız ve erkek okullarını kurdu. İstanbul’da ilk açılan laik okullar Hasköy Alyans Erkek Okulu ile Üsküdar’daki Dağhamamı Alyans Erkek Okullarıydı. Ülkenin birçok şehrinde eğitim kurumları açıldı. 1912 yılına gelindiğinde, nüfusu 1000 kişi olan her İspanyol Yahudi Cemaatının en az bir Alyans Okulu vardı. Sefarad tarihinde ilk kez kızların  büyük bir bölümü okula devam ediyordu. 1905 yılında İstanbul'daki Yahudi erkek öğrencilerin yüzde 30’u Alyans Okullarına devam ediyordu. Bu okullarda 1808 kız öğrenciye karşın 1420 erkek öğrenci okuyordu. Okulların çoğu ilkokul ve lise düzeyindeydi. Bir kısım okul zanaatkar ve çiftçi yetiştiriyordu. O günlerde Bornova Alyans Ziraat Çiftliği olarak hizmet veren kurum bugün Ege Üniversitesi Ziraat  Fakültesi olarak  işlevini sürdürüyor. Ayrıca çırak yetiştirme sistemleri kurulmuştu. Özellikle Yahudi çocukları için olmasına rağmen bu okullara devam eden Müslüman öğrenciler de oluyordu. 1950-1960 arası cumhurbaşkanı olan Celal Bayar bunlardan biriydi.

Selanik Alliance

Osmanlı Eğitim Nezareti AIU Okullarına müdahil olmazken zaman zaman öğretici sağlayarak destek oluyordu. Müfredat tamamen Alliance yönetimi tarafından belirleniyordu. Hayat bilgisi, tarih, coğrafya, cebir, geometri, fizik dersleri veriliyordu. İlk dönemlerinde okul müdürleri Fransa’dan getiriliyor; sistem yerleştiriliyordu. Modern tedrisatların uygulandığı bu eğitimler Yahudi Cemaatine önemli katkılarda bulundu. Birçok yeni beceriler edindikleri gibi Darulfünun, Tıbbiye gibi yüksek seviyede okullara devam edebildiler; devlet kademelerinde hizmet vermeye başladılar, eğitim kurumlarında öğretici olarak görev aldılar. Yabancı dil bilgileri Batı ile ticari  ilişkilerinin artmasını sağladı. İhracat ve ithalat faaliyetlerinde paylarını arttırdılar.

1901 yılında kurulan Hillfsverein der Deutchen Juden (Alman Yahudilerini Koruma Derneği) Osmanlı topraklarında eğitime destek vermeyi, refahı yükseltmeyi amaçlıyordu. Ancak yoğunlaşan Fransız etkisini dengeleme düşüncesi de söz konusuydu. Almanlar da Fransızlar gibi cemaatleri uygarlaştırma sürecine katıldı. Camondo’nun yanı sıra bu sürece önemli katkıları olan birçok isim vardı. Türk Mendelssohn denilen Selanikli Yuda Nehama, Edirneli Josef Halevi, Baruh ben İzak Mitrani, Eli İzak Navon dönemin önemli maskilleriydi.

19. yüzyılın sonlarına doğru yeni tüccarlar, sanayiciler, bankacılar, eczacılar, hukukçular, muhasebeciler, hükümet görevlileri yetişti. Yoksulluk azalmaya başlarken Osmanlı toplumuna önemli katkılar vermeye başladılar. Bu dönemde II. Abdülhamit’in Yahudi cemaatine destekleri göz ardı edilemez. 1872-1908 yılları arasında görev yapan Hahambaşı Kaymakamı Moşe Levi hem Sulta’nın hem de modernleşmeci cemaat mensuplarının desteğiyle önemli katkılar yaptı. AIU ile iş birliğiyle Kuzguncuk ve Piri Paşa’da yeni ilkokullar kurdu. Yetim, yoksul ve yaşlılara yardım eden kurumları güçlendirdi.

Yeni sistemin getirdiği bazı sorunlarda dikkat çekiyordu. Öğrenciler okullarda Fransızca konuşurken evde Ladino konuşuyordu. Zaman içinde birçok evde Fransızca’nın yaygınlaşmasıyla Ladino büyük bir darbe aldı. İbranice ise din alanına sıkışıp gelişemedi. İçinde bulundukları geniş toplum ise Türkçe konuşuyordu. Yaşadıkları topluma entegre olmaları için Türkçe öğrenmeleri önem taşıyordu. Galante ve Montefiore bu konuda ağırlıklarını koydu ve müfredata bu eksikleri kapatan dersler konuldu.

AIU Okullarının sayısı Osmanlı ve dışında olmak üzere 1913 yılında 183’e ulaştı. Ne yazıkki ufukta savaş vardı. I. Dünya Savaşı sonunda birçok imparatorluk çöktü. Uluslaşma süreci hızlandı. 1920-1930 arası Makedonya, Yunanistan ve Türkiye’deki tüm Alyans Okulları millileştirildi.

1860 yıllarda başlayan eğitime yatırım, eğitimi geliştirme süreçleri cemaatin yoksulluğu aşmasına, sınıf atlamasına yol açtı ve Osmanlı Yahudi Aydınlanması büyük ölçüde gerçekleşmiş oldu.

KAYNAKLAR

Siren Bora, 'Bornova Alliance Ziraat Çiftliğinden Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesine'

Esther Benbassa, Aron Rodrigue 'Türkiye ve Balkan Yahudileri Tarihi' (14-20.yüzyıllar), İletişim Yayınları

Stanford J. Shaw 'Osmanlı İmparatorluğunda ve Türkiye Cumhuriyetinde Yahudiler', Kapı Yayınları

Neslihan Kuran '19. yüzyılda İstanbul'da açılan Alliance Israelite  Universelle Okulları', Konya Selçuk Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, 2009

Onur Şar 'Allıance Israelite Schools within the existing school networks in the Ottoman Empire' Boğaziçi Üniversitesi Yüksek Lisans Tezi, 2010

Michael Molho 'Traditions and Customs of the Sephardic Jews of Salonica' The Foundation for the Advancement of Sephardic Studies and Culture, Inc.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün