İnancın saklı geleneği: Kabala

Perspektif
9 Mart 2023 Perşembe

İpek Bayraktaroğlu

“Gözlerinizi yukarı dikin ve görün kim yarattı bunları?” (Yeşaya, 40:26)

Musa Peygamber’e Sina Dağında verilmiş olan sözlü vahiye dayanan Kabala’nın ismi hali kibel sözcüğünden gelir. Kabala, Yahudi mistik geleneğini, Tanrı’ya giden ve inanca ulaşan yolu tamamlamak için ortaya konulmuş olan ezoterik Yahudiliği ele alan eklektik bir düşünce ve duygu yapısıdır.

Kabala’nın bireysel bir yapı olarak ortaya çıkışı 12 ve 13. yüzyıllar arasına denk gelir. Miladi ilk asırlarda yaşamış, gelişmiş ve büyümüş batini ve mistik unsurların; Rabbani dönemden itibaren Yahudi geleneğinde yer almasını sağlayan, Talmud’da adları sıklıkla geçen Rabbi Akiva, Rabbi İsmael ve Rabbi Şimon ben Yohay gibi büyük Yahudi alimleri, Yahudi mistisizminin ve Kabala’nın öncüleri olarak kabul edilirler.

“Sen’sin nuru bir elbise gibi giyen,

Sen’sin semaları bir perde gibi geren.”  (Mezmurlar, 104:2)

Geleneğin İlk Kabulü

Tüm ezoterik yani içe yönelik felsefelerde olduğu gibi ‘kabul etmek ve almak’ anlamındaki Kabala da ortaya çıkışının ilk sürecinde çok dar ve sınırlı bir çevre tarafından kabul görmüştü. Bu çevredeki insanlar, Kabala geleneğinin özünü anlayıp, algılayıp sözlü olarak başka çevrelere anlatmaya başlamışlardır. Kabalanın tüm Yahudi dünyasında kendine tam anlamıyla yer bulması ise 18. yüzyılın ortalarında Hasidilik hareketinin ortaya çıkmasıyla başlamıştı. 20. yüzyılda yaşamış Kabala uzmanı Gersham Scholem ve Hasidik mistisizmi üzerine çalışmalarıyla tanınan Yahudi düşünür Martin Buber, görüşleri ve söylemleriyle Kabala’nın kabulünün tüm çevrelerce benimsenmesine katkıda bulunmuşlardı.

“Senin kalkanın benim.” (Mezmurlar, 7-8)

Ruhun kurtuluşa giden yolu, Kabala geleneğinin içinden geçiyordu

Kabala, içinde birçok farklı felsefenin harmanlandığı çok katmanlı bir yapıydı. Yunan gnostiği ve Pers öğretileriyle çok yakın bir ilişkisi olan Kabala’nın Hıristiyan mistisizmi ve İslami tasavvuf ile de etkileşime girdiği görülmüştür.

Kabala’nın temelini; ilahlığın gücü, yaratılış sebepleri, ilah ve yaratılan arasındaki ilişki, saklı sırlar ve bu sırlara ulaşma çabaları oluşturuyordu. Ruhun yaratılış özünü bulması, yaşamını bu özle şekillendirmesi gerekiyordu. Yaratıcıyı anlamak ve ona ulaşmak çok yönlü ve istikrar isteyen bir yoldu. Kabala, yaratılanı bu yola koymakla kalmıyordu, onu bu yolda bütünle de birleştiriyordu. Çünkü Kabala ferdi kurtuluşun ancak kozmik kurtuluş ile mümkün olduğuna inanıyordu. Yani kişi kendi ruhunu ve kalbini kötülükten, nefis üstünlüğünden, öfkeden, karamsarlıktan kurtarırsa tüm toplumların hatta dünyadaki tüm canlıların ruhunu ve kalbini kurtarmış oluyordu.

“Bizi döndür, ey Tanrı

Bizi döndür ey her şeye egemen Tanrı

Bize dön, ey her şeye egemen Tanrı

Bizi döndür, ya Rab, ey her şeye egemen Tanrı.” (Mezmurlar, 80-81)

Yasanın ruhunun ruhu

Bilginin ana krallığı, inancın görünen ve görünmeyen tüm olasılıkları ve Kabalistik Sefirot felsefesi içinde dünyanın tek yönetici gücü olduğuna inanılan ve on aşağı kapıda yer alan felek yani Malkut’a giriş için anahtar sayılan Kabala, Eski ve Yeni Ahit’in sırlarını da içinde barındırmaktadır. Musa Peygamber, nasıl Sina Dağına çıktığı üçüncü gün Tanrı’dan yasanın ruhunun ruhunu öğrendiyse, kişinin evrendeki sırların ruhunu anlaması ve bulması da Kabala’nın ilk öğretisinin başında geliyordu.

Kabalistler, tüm kadim bilgilerin Adem’den Nuh’a Nuh’dan da İbrahim’e iletildiğine inanıyorlardı. Musa da öğrendiği tüm bilgileri çölde gezdiği 40 yıl boyunca içselleştirmiş, yedi ayrı alime öğretmiş, onlar da tanıdığı tüm alimlere öğretmişlerdir. Yasanın ruhunun ruhunu taşıyan bilginler arasında Hz. Davut ve Hz. Süleyman da vardır.

“Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar benim ismim milletler arasında azametlidir ve her yerde benim ismime kurbanlar sunulur.” (Malaki, 1:11-12)

Kabaladaki bilgiler ve bilgilerin sınırsızlıkları

Kabala’daki bilgiler; sözlü, yazılı, pratik ve dogmatik Kabala olarak dörde ayrılıyordu. Sözlü Kabala, kulaktan kulağa aktarılan sözlü sırları kapsıyordu. Yazılı Kabala, yaratılışa rehberlik eden tüm ilkeleri, pratik Kabala tılsımları ve büyüleri, dogmatik Kabala ise tüm doktrinleri kapsıyordu.

Kabala’nın ilk ve temel ilkesi Yetkin Birlik ifadesidir. Bu Tanrı’nın mükemmelline bir giriş gibidir. Tanrı; yaşamdır, sonsuzluktur, sevgidir ve parçanın birliği, birliğin parçasıdır. Varlığın ana varlığıdır, oluş nedenidir.

Kabala’daki bilgiler ve sırlar aynı yaratılıştaki sonsuzluk ve sınırsızlık gibi büyük bir sonsuzluk ve sınırsızlık içerisindedir. Kabala’ya göre dünyadaki tüm varlıklar öz olarak birdir. İnsan, Tanrı’nın küçük bir sureti, büyük alemlerin küçük bir kopyasıdır. Gökteki her hareket her gezegen Kabala’nın anlam alanlarındandır.  Kabalistlere göre; gezegenlerin de mistik bir yapısı vardır. Gezegenlerin her hareketi yer alemindeki tüm canlıları etkiler. Ayrıca tılsımlarla, sözcüklerle, bitkilerle tüm canlılara şifa verilebilir. Doğada hakimiyet kurulabilir, bunları yaparken önemli olan tek şey inançtır ve niyettir.

“Evet, yeryüzünün temelini elimle attım ve semaları sağ elimle serip yaydım; onları çağırdığımda, bir araya gelip dikilirler.”  (Yeşaya, 48:13)

Kabala bilgeliği

Kabala geniş çevrelerde kendine yer buldukça, içindeki yepyeni sırlar da ortaya çıkmaya başlıyordu. Bu sırların en önemlilerinden biri Adem isminin harflerine dayanan sırdı. A, D, M harfleri, üç büyük peygamberin, Adem, Davut ve Mesih’in aynı ruhu taşıdığını ifade ediyordu. Adem içteki ruhu, Davut ruhun değişim halini, Mesih ise tekamül halindeki ruhu ifade ediyordu. Adem; Kutsal Yehova’nın ilk harfi Yod’u simgelerken, 46 yılda oluşmuş mabed de Adem’in sayısal değeri 46’ya karşılık geliyordu. Bu ilahi durumların ve vechelerin sayısal ve metafiziksel sıralamalarını ele alan Sefirot, Kabala’nın olduğu kadar; Tevrat’in sırlarının da sembolik ve ilkesel anahtarıdır. Bir Kabalistin, sefirotik sembolleri de çok iyi anlayıp, uygulaması gerekir.

İnsanın dünyadaki yerini, amacını, yaratılışının özünün nereden geldiğini, tekâmül yolculuğunun nereye olduğunu anlaması ve bu ilkeleri takip etmesi, Kabala Bilgeliğinin ana basamaklarından biridir.

Kabala bilgeliğine sahip bir alim ya da kişi; derin bir sevgi ve enerji içerisindedir. Öğrendiği her bilgiden, gittiği her yerden, hayatına giren her insandan, yaşadığı her olaydan kendisine yeni ilhamlar bulan kişidir. İçsel benliğine ulaşmış ve içsel benliğini bulmuş bir Kabalist; kalbini, altıncı hissini ve ruhunu tüm gücüyle harekete geçirmeyi başarır. Yüksek ışığı kendine çeker, evrenin bütünlüğü içindeki farkları görür, maneviyat denizini sevgiyle, umutla ve sonsuz inançla doldurur. O, aramak için yola çıkmıştır. Gerçekten aramıştır ve çoktan bulmuştur çünkü insan bazı hazineleri kendi yüreğinde taşır.

Kabala’nın amacı nedir?

Kabala, Tanrı’ya yakınlaşmanın en önemli aracıdır. Kabala, Tanrı’yı gerçekten anlamak isteyenlere ışık tutar, pusula olur, yol gösterir. Tanrı’nın merhameti sonsuzdur, sevgisi okyanuslar, bilgeliği krallıklar gibidir Tanrı; sevecen olmayı, bencil olmamayı, adaleti, eşitliği ve saf sevgiyi ifade eder ve yarattıklarına da bunları buyurur. Bunların farkına varan insan; dengede kalmayı, akışta olmayı, ruhsal mükemmelliğe erişmeyi öğrenecektir. Kabala’nın amacı; sonun içinde bir sonsuzluk yaratmaktır…

“Uzak krallıktaki biri kanunları çiğnedi ve kralın emriyle memleketten sürgün edildi. Arkadaşlarından, ailesinden ve tüm sevdiklerinden ayrıldı. Başlangıçta yeni yerinde üzgündü ancak yavaş yavaş yeni evine alıştı, nerede doğduğunu ve bir zamanlar nasıl yaşadığını tamamen unuttu. Ne sürgüne gönderildiğini ne de başka bir yerde yaşamış olduğunu hatırlıyordu. Yeni bir ev yaptı yeni arkadaşlar edindi ve bir hayat kurdu. Bir gün kendi memleketinin krallığı ile ilgili bir kitap buldu.  Memleketinin nerede olduğunu ve orada ne kadar harika ir yaşantısı olduğunu hatırladı Kitabı dikkatle düşündüğünde neden sürgün edildiğini ve oraya nasıl döneceğini kavradı.”

Kabala öğretisi ve geleneği insanın iç benliğinde birbirinden farklı değişimler, dönüşümler, başlangıçlar ve bitişler yaratır. İnsanın sahip olduğu duyguları iyiye dönüştürebilmesini, kendini kırıldığı yerden yeniden inşa edebilmesini, detaylı düşünebilmesini, bilgeliğin peşinden gidebilmesini amaçlar. Kendini tanıyan evreni de tanır. Kendini değiştiren dünyayı da değiştirir ve kendini bilen Tanrı’yı da bilir…

“Yükünü Tanrı’ya bırak, o sana destek olur. Asla izin vermez, doğru insanın sarsılmasına.”  (Mezmurlar, 55:22)

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün