Tür kıran Aslan Kral

Selin KANDİYOTİ Köşe Yazısı
20 Temmuz 2022 Çarşamba

Bir tek 1994 yapımı animasyon Lion King değil - hani ona çizgi film diyeceksiniz - 2018 foto-realistik animasyon da - o da gerçek değil biliyorum, sonuçta hayvanlar şarkı söyleyemez- hayvanlar aleminin kralı aslan ve ailesini fazlasıyla göklere çıkarmış. Bunu anlamam için Afrika’da safariye çıkmam gerekti.

Elton John’dan ‘Circle of Life’ şarkısı eşliğinde kralın repliklerine kulak veriniz: “Sevgili yavrum Simba, öldüğümüzde bedenlerimiz toprakta ot olur, antiloplar karınlarını doyurmak için otlar ve böylece hepimiz ‘yaşamın döngüsü’nde birbirimizle bağlantılı oluruz.” Ama yemezler Kral Mufasa! Senin basbayağı dediğin şu: “Ot obur kesime yalnızca öldüğümde yardımcı olabileceğim, o zamana kadar onlarla beslenmem gerekiyor… Sevgiler… Tüm etoburlar adına Aslan Kral.”

Tatilde çocuklarla birlikte yaptığımız safari hayat dersleriyle doluydu. Yaşamın bir döngüsü vardı elbette ancak yaşamın en vahşi türü olarak görülen insanların yanında hayvanlar da süt dökmüş kedi değildi. Acı gerçeklerle tabuları yıkmadan Kenya gezimizde öğrendiğim çok ilginç bazı bilgileri paylaşmak istiyorum.

Şu aslanların en favori yemeklerinden antilop grubundan impalalarda (Afrika ceylanı) boynuzlu olan erkekler kendi haremlerini kuruyor. 25 karısı olan Abdülmecit’ten hallice olan bu impalalar o haremi elde etmek için diğer erkeklerle ölümüne savaşmak zorunda kalıyor. Bazen mücadele ölümle sonuçlanmayabiliyor. Bu durumda kaybeden erkek yalnız başına hayatına devam ediyor. Ama onun gibi başka erkekler de olabiliyor. İşte insan türünde de sıkça rastladığımız bu erkeklerin oluşturduğu erkek kulübüne ‘kaybedenler kulübü’ deniyor.

Kenya’nın resmi dili olan Svahili dilinde ‘sıkıntı yok, takma kafana’ şeklinde çevirebileceğimiz ‘Hakuna matata’ şarkısını bize öğreten yaban domuzu ‘Pumba’yı yine Aslan Kral filminden hatırlarsınız. Bu şirin görünümlü yerden bitme hayvan sırtlanlarla girdiği bir dövüşü bile kazanabilecek yapıda güçlü ve saatte 50 kilometre hıza erişebilecek kadar atak bir hayvan. Adapte olma kabiliyetleri muazzam. Kuru mevsimde aylarca susuz yaşayabiliyorlar. Fakat bir sorunları var. Avcı hayvanlardan hızlarını alıp kaçarlarken birdenbire neden koştuklarını unutup aniden duruveriyorlar. Afrikalılar bu kısa süreli hafıza kaybı sorunu olan yaban domuzlarını ‘pumba’ diye çağırıyorlar anlamı ‘aptal’.

Üç tonluk koca gövdeleriyle bütün gün suyun içinde keyif yapan hipopotamlar sempatik görünüşleriyle peluş hayvanlar arasında en rağbet gören karakterlerden biri. Fakat gelin görün ki hipopotamlar Afrika’da yılda 500 insanı öldürüyor; paylaşamadıkları su yüzünden. Pislik içinde, çamurlu ve kendi dışkılarının içinde yüzdükleri o su birikintisine maalesef insanların da ihtiyacı var. Bunu başta idrak edemiyorsunuz ama evet Afrika böyle bir yer. Susuzluk en büyük problem. Hipopotamlar neredeyse günün 20 saatini nazik bedenlerini güneşten korumak için suda geçiriyor, orada uyuyorlar, çiftleşiyorlar ve hatta yavrularına suyun içinde süt veriyorlar. Hazır oradaki su bitkilerini yiyebilselerdi iyiydi ancak durum öyle değil o yüzden geceleri beş saat kadar otlayabilecekleri çayırlara gidiyorlar. Gelelim şok bilgiye… Hipopotamlar yüzmeyi bilmiyorlar üstelik yaşayan en yakın kuzenleri balina ve yunuslar.

Artık etoburlara geçelim. Hayvanlar arasında zeka seviyeleri ile ün yapmış hatta bir sendroma isim vermiş çitalara: ‘Aptal çita sendromu’. Çitalar yakalayacakları av eğer koştuklarında harcayacakları kaloriden az gelirse o avın peşinden gitmiyor. Çünkü ikinci sefere kovalamak için enerjiyi bulamazlarsa hepten aç kalırlar. Bunu anlamak kolay ama ya uygulamak? Ne kadar süre avının peşinden koşması gerektiğini, enerjisinin ne kadar kaldığını, avının hamlelerini ve kokusu avına gitmesin diye rüzgarın yönünü hesaplamaya sürekli devam etmeli. ‘Aptal çita sendromu’ ulaşılamayacak bir hedef için enerjinin tümünü tüketmek anlamına gelir, boşa kürek çekmek gibi. Bu zeki türün dişileri çok bahtsız. Çünkü çiftleştikten sonra erkekler onları ve doğacak yavrularını terk ediyor. Evrim neden bu türleri böyle yaratmış?

Ve bu da bizi bu yazıya ilham olan tür kırım kelimesini uydurmama vesile olan aslanlara getiriyor. Aslanlar bu diğer kedigillere göre eşlerini terk etmiyor. Evet harikasınız. Kralsınız. Krallar karınlarını doyurmak için otoburları yiyor demiştik. Yaşam döngüsü bla bla. Bu yüzden aslanların çita veya leoparları hatta yavrularını da öldürüp sonra da yemediklerini görünce şok olmamı anlayabilirsiniz. Meğer krallar bölgede kısıtlı kaynaklardan dolayı rakip istemiyorlarmış. Diğer kedigil türlerinin üremesini engellemek için yavruları bile öldürüyorlarmış. İnsanlardan az mı kalıyor şimdi bu cani aslanlar?

Erkek leopar ya da çitaların eşlerini terk etmesine dönelim. Sebebi evrimin böyle buyurması. Demek ki bu şekilde eşlerini terk eden erkekler, orada burada o kadar çok dişiyle birlikte oluyor ki türün devamlılığını sağlayacak kadar çok yavrunun doğmasını sağlıyorlar. Ne kadar çok yavru olursa hayatta kalma istatistikleri de artıyor.

Bu yazıda insanlardan hiç bahsetmek istemiyordum ama erkeklerin bu satırları okurken ben de onların aklından ne geçtiğini okuyorum. İnsan türünün hayatta kalma sorunu filan yok. Oturunuz eşlerinizin dizinin dibinde.

1-Bu yazıda geçen hiçbir hayvana zarar verilmemiştir fakat siz bu yazıyı okuyana kadar ölmüş olabilirler.

2-Fotoğrafların tüm hakları bana aittir. İzinsiz kullanırsanız yaptırımı yoktur ancak “Vay be demek o kadar iyi çekmişim” diyebilirim.

Üzgün bakışlarıyla henüz iki gün önce son yavrusunu aslanlara kaptırmış leopar

Bir türlü iki yavrusunu bırakıp av peşinde koşamayan ve ancak dört günlük açlıktan sonra biz ülkeye dönünce ceylan yakalayan çita

Akıllara kazınacak dışkı kokusunun eşlik ettiği, sudan çıkmış olarak yakalayabildiğimiz hipopotam sürüsü.


Bu kadar çirkin olmasına rağmen yine de hayvanlar arasında en sevimli bulduğum Pumba

Aslında narinliği ile hayvanlar arasında en güzeli, ancak bolluğu yüzünden safari sırasında ikinci kez bakmaya tenezzül etmediğimiz impala -Sanki istanbul’da sürekli görüyoruz.

1-Bu yazıda geçen hiçbir hayvana zarar verilmemiştir fakat siz bu yazıyı okuyana kadar ölmüş olabilirler.

2-Fotoğrafların tüm hakları bana aittir. İzinsiz kullanırsanız yaptırımı yoktur ancak “Vay be demek o kadar iyi çekmişim” diyebilirim.


Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün