Kalemi ile savaşan bir getto kahramanı: Emmanuel Ringelblum

Emmanuel Ringelblum, Almanların Polonya´da Yahudilere yaptıklarını kayıt altına alarak, insanlığa hizmet edeceğinin bilincindeydi. Böylesi bir arşiv geleceğe bırakılan nefes olacaktı… Böylece, gelecek, şimdinin durduramadığından intikam alabilecekti.

Marsel RUSSO Perspektif
27 Nisan 2022 Çarşamba

Milyonlarca kişi Varşova Gettosunu, insanın insana ettiği zulmün sembolü olarak anıyor. Çünkü bin dönümlük bu mühürlü alanda yarım milyon Yahudi yaşam savaşı verdi. Çünkü bu insanlar, burada umutla çaresizlik arasında sallandırıldılar, sistematik bir zulme tabii tutuldular.

Buna rağmen, nüfusun yüzde 90’nın eceline gönderildiği böylesi bir ortamda, silahlı bir ayaklanma gerçekleştirecek kadar kahraman, bunu planlayacak ve kocaman bir Alman silahlı gücünü gettodan kovabilecek kadar gözü pek olabildiler.

Ölümden başka bir beklentileri kalmadığı için gösterebildiler bu metaneti. Kamplarda kurulduğunu öğrendikleri gaz odalarında ölmektense, savaşarak, özgürce ölmeyi yeğlediler… Ve Alman ordusu geri gelip gettoya girdiğinde, sokak sokak insan avına çıktığında, yüz binlerin sıkışıp kalarak yaşadığı tüm o yerleşimi yerle bir ettiğinde, isyanları tarihe yazıldı. Naziler hayatlarını almayı başardılar ancak miraslarını değil.

Emmanuel Ringelblum’un ‘Varşova Gettosundan Notlar – Notes From the Warsaw Ghetto’ ve Oneg Shabbat Arşivi, o günlere ışık tutuyor… İnsanların yalnız yaşadıklarını değil, duygularını, düşüncelerini, çekişmelerini, birbirleri ile olan ilişkilerini, eş deyişle, gerçeği eğmeden bükmeden, olduğu şekli ile aktarıyor. Zaten arşiv olma özelliği de buradan geliyor.

Ringelblum, Alman ordularının ülkesini işgal etmeye başlamasından iki ay sonra, Kasım 1939’da bir arşiv oluşturmaya karar veriyor. Böylece Yahudilerin yaşadıkları felaketin detaylarını ileriye aktarabilecekti.

Tarihçi Ringelblum

Ringelblum çoktandır kendisini Polonya’nın önemli genç tarihçilerinden biri olarak kabul ettirmişti. Yayınlanmış dört kitabı vardı. Bu tecrübesiyle halkının tarihini kayda almak gibi bir dürtü uyanmıştı içinde. Her aşamada insan yaşantısına anlam veren kişisel detaylara inilmesi gerektiğini biliyordu. Kelimenin geniş anlamınca, kendisini bir sosyal bilimci olarak tanımlıyordu.

Eğitimine iktisatçı olarak başlamıştı. Sonrasında toplumbilime kaymış, oradan tarihin derinliğine yuvarlanmıştı. Ekonomi ve sosyolojiden, bundan böyle tarihin emrindeki iki araç gibi faydalanacaktı. “Tarihe, öncelikle toplumsal, ekonomik ve kurumsal güçler yön verir… Güçlü kişiliklerin eylemlerinin etkisi ikincildir” diye yazacaktır Ringelblum.

Ringelblum arşivi bir kişinin gözlemlerinden hareket etmez. Birçok insanın getirip ortaya döktüğü, değişik geçmişlere sahip, değişik arka planlardan gelen bir ekibin tasnif ettiği detaylı bir bilgi koleksiyonundan söz etmek yanlış olmaz.

Varşova düştükten sonra, Yahudilerin durumları içinden çıkılmaz bir hal alır. Daha sonra getto haline dönüşecek kentin Yahudi tarafı, Alman ordusu tarafından özellikle daha ağır bir şekilde bombalanır. Yahudiler kollarına sarı yıldız takmaya zorlanırlar. Binlercesi, oluşturulan işçi taburlarında zoraki çalışmaya tabi tutulur veya çalışma kamplarına gönderilirler. Yahudilere ait işyerleri ve fabrikalar ellerinden alınır, yok pahasına başkalarına devredilir. Sefalet sınırına indirgenirler. Yahudi gençler okullarından atılırlar, Yahudi okullara da izin verilmez.

Cesaret kırılır, moraller bozulur…

Çaresizliğe mahkum edilen Yahudi toplumuna, tarafsız bir yardım kurumu hüviyetindeki JDC’nin uzattığı yardıma engeller konur. Bununla ilgili olarak Varşova’nın Alman makamları ile görüşmek isteyen Ringelblum, Alman subaylar tarafından ölesiye dövülünce, arşiv düşüncesini hayata geçirmeye karar verir.

“Bir manyak” Doğu Avrupa’yı ateşe atmış burada yaşayan milyonlarca Yahudi’nin hayatına kastetmişti. Dünyaya, Hitler’in Yahudiler hakkında ileri sürdüğü tezlerin ve ulaşmak istediği hedeflerin basit bir propaganda olmadığının gösterilmesi gerekiyordu. Özellikle de ABD’nin gözünün açılması önemliydi.  Böylesi bir çılgını ancak ABD durdurabilirdi. Belki bir nebze de Sovyetler Birliği... Ancak, Hitler – Ribbentrop ikilisi Moskova’yı etki alanlarına almışlar, Polonya’yı paylaşma karşılığında bir saldırmazlık paktı imzalamışlardı. Bolşevik devrimin kendi topraklarına ihraç edileceğinden ürken Britanya ile Fransa, Stalin’i öylesine kenara itmişlerdi ki, Hitler gibi bir can düşmanı ile şeytan paktına hayır dememişti…

Ringelblum, Almanların Polonya’da Yahudilere yaptıklarını kayıt altına alarak, insanlığa hizmet edeceğinin bilincindeydi. Savaşın birinci yılında gelinen nokta, ülke Yahudilerinin yok edilmekten kurtulmalarının ancak mucizeye bağlı olduğunu gösterecekti. Dolayısı ile böylesi bir arşivin geleceğe bırakacağı nefes her şeyden önemli olacaktı, mutlaka. Böylece, gelecek, şimdinin durduramadığından intikam alabilecekti.

Getto Kasım 1940’da kurulur. İlk günlerin kargaşasından Varşova Yahudileri yerleşmeye başlar. Rahatlamışlardır. En azından kendi aralarındaydılar. Kimse onlara karışmayacak, ne yapmaları gerektiğine karar vermeyecekti. En azından, böyle olacağını sanıyorlardı.

Konferanslar, kurslar, konserler… Uzun zamandır özledikleri şeyler yeniden hayatlarının bir parçası olacaktı. Yahudiler getto duvarlarının ardında kendilerini güvende hissediyordu. İki bin yıla varan yardımlaşma gelenekleri vardı. Organize oldular; komisyonlar kurdular, yardıma ihtiyacı olanlar için mutfaklar oluşturdular, yaşlı evleri, yetimhaneler, mülteci yurtları açtılar.

Özgürce konuşabiliyorlardı. Siyaset dahi tartışmalarına konu olabiliyordu. Kafelerde, ev toplantılarında herkes dilediği fikri paylaşabiliyordu. Almanlar duvarların ardındaki yaşamla çok ilgili değildi. Onlara kim zarar verebilirdi ki? Gerçi Gestapo için çalışan Yahudi muhbirlerin varlığı herkesçe biliniyordu, ama onlar da bir şekilde para kazanmalıydılar. İlgilendikleri kaçak malzeme girişi, altın, para ticareti, yolsuzluklar gibi genel ahengi bozacak davranışlardı.

Oneg Shabbat

Oneg Shabbat adını alacak arşiv çalışmalarının serpilmesi için gerekli altyapı da hazırdı. Ringelblum etrafına onlarca gönüllü toplamıştı. Kayda alınacak malzeme her gün düzenli olarak akmaya başlamıştı. Bunları değerlendireceklerin bulunması süreci başarı ile atlatılmış, sıra ağzını sıkı tutamayanların elenmesine gelmişti.

Sisteme gazeteci alınmamıştı. Haber yapma adına yapılan işin tehlikeye girmesine izin vermemek için alınan bir karardı bu. Gettoyu yönetmek için kurulan Yahudi Konseyine yakın isimler de elenmişti. Ne yapılan iş ne de toplanan malzeme hakkında konseye hiç bilgi sızmamalıydı. Gestapo ajanlarının arşivin yakınından bile geçmelerini engellemek alınması gereken en önemli güvenlik önlemiydi.

Zaman geçtikçe sıkıntılar artmaya başlar. Getto bir yandan salgın hastalıklarla boğuşurken artan sefalet, kötüleşen yaşam şartları hayatı çekilmez kılmaya başladı. 1943 yılı başından itibaren arşivlerde toplanan malzeme o kadar çoğalmıştı ki, bunu değerlendirmek, her gelen bilgi kırıntısını kayda almak neredeyse imkansız hale gelmişti.

Oneg Shabbat destekçileri artık geleceklerinden korkar olmuşlardı. Her an Umschlagplatz’a çağrılabilir, yolda giderken tutuklanabilir ve kamplara gönderilebilir ya da keyfi bir şekilde kurşuna dizilebilirlerdi.

Ringelbaum ve ekibi bu aşamada eldeki kayıtları dörde bölmek ve paylaşmak fikrini benimsedi. Çalışma sekteye uğramıştı. Yalnızca birkaç kişi hala kalem tutmakta ve olup biteni yazmaya devam etmekteydi. “Yaptığımız iş bizim için o denli kutsaldı ki, kalplerimizin derinliklerine o denli işlemişti ki, kendimizi tüm olumsuzluklara rağmen, tüm tehlikelere rağmen engellemiyorduk” diye yazıyordu Ringelblum. Ona göre, parmakların arasından akıp giden yaşamlara karşı olan sorumluluk bunu gerektiriyordu.

Aralık 1943’te Ringelblum hala iyimserliğini koruyordu. Kendi yaşantısı ile değildi bu iyimserlik… Soyunduğu işin ileriye aktarılması ile ilgiliydi sadece. Treblinka hakkında da bilgi toplanmıştı. Bunu gelecekle paylaşmak kutsal saydığı işine daha da bir anlam katacaktı… “Biraz barış lazım. Biraz barış ile gettodaki Yahudi yaşantısı hakkında çok detaylı bilgileri toparlayabileceğiz. Bu zamana ve bu mekana ait bilgiler bugünlerin anlaşılması için çok kıymetli olacak” diye not eder.

Bu “biraz barış” hiç gelmez. Bir yandan ayaklanma sessize hazırlanırken, Nisan 1943’te, eylemciler onu ve ailesini getto dışına kaçırır. İşini devam ettirmesi, bildiklerini paylaşması önemlidir. Gettonun gençleri, savaşa kalemi ile katılan bu kahramanın hayatını güvence altına almak istemişlerdir. Gelin görün ki, 1944 yılının 7 Mart’ında Emmanuel Ringelblum ailesi ile yakalanır ve Varşova’nın kalıntıları arasında eşi ve 12 yaşındaki oğlu Uri ile kurşuna dizilirler.

Arşiv, ayaklanmadan az önce gettonun enkazı altına gizlenmiştir. Ringelblum’un özel notları ile birlikte iki bölüm halinde kentin derinliklerine gömülür. Bunların biri 1946 Eylülünde, diğeri 1950 Aralığında bulunacaktır.

Yaratıcıları gitmiş, arşivler bulunmuştur. Bulunan kıymetli arşivin yanında Ringelblum’un kendi tarihine ışık tutan özel notları da vardır: “Varşova Gettosundan Notlar.”

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün