Waldheim´in Nazi Geçmişi OSCAR adayı

2019 Oscarlarında En İyi Yabancı Film dalında Avusturya’nın adayı olan ‘The Waldheim Waltz’, BM eski genel sekreterinin Avusturya cumhurbaşkanlığına seçildiği sıralarda, Nazi geçmişi ortaya çıktıktan sonraki protestoları konu ederek günümüze ışık tutuyor.

Dünya
31 Ekim 2018 Çarşamba

Derleyen: Janet Mitrani

Kurt Waldheim en zoru başardı: II. Dünya Savaşında Nazi ordusunda asker ve istihbarat subayı olarak görev yaptıktan sonra, Birleşmiş Milletler’de iki kere genel sekreter seçildi; bununla da kalmayıp kariyerini 1986’dan 1992’ye kadar ülkesi Avusturya’nın cumhurbaşkanı olarak taçlandırdı.

Peki bunu nasıl başarabildi?

Tabii ki dünyayı savaş sırasında sadece ona verilen emirleri yerine getiren basit bir asker olduğuna inandırarak… Bu sırada hem vatandaşlarını hem de dünya kamuoyunu, Hitler’in 1938’de Avusturya’yı Alman topraklarına katarak ülkeyi Nazi saldırganlığının ilk kurbanı yaptığına bile inandırdı.

O dönemde Avusturyalı diplomatlar, halkı, gerçekte Avusturyalı olan Hitler’in Alman asıllı, gerçekte Alman olan Beethoven’ın da Avusturya asıllı olduğuna inandırmayı da başarmışlardı.

Buna rağmen, Waldheim’ın 1986’daki cumhurbaşkanı adaylığı sırasında, savaşta yaptıkları peşini bırakmadı. Protestocular arasında Viyanalı Yahudi film yapımcısı Ruth Beckermann da vardı ve gerek Waldheim’a gerekse muhalefete karşı düzenlenen büyük çaplı gösterileri filme alıyordu.

Yıllar ve onlarca film sonra, Beckermann o zamanlarda çektiği karelere tekrar bakmaya karar verdi.

Beckermann’ın yeni filmi, “The Waldheim Waltz” yakın tarihin ilginç karakterlerinden birinin attığı akıllıca adımları konu ederken, Waldheim’ın kariyerinin günümüz Avrupa ve Amerika’sındaki politik dalgalanmalara nasıl sebep olduğunu gözler önüne seriyor. Film Avusturya’yı “En İyi Yabancı Film” dalında Oscarlarda temsil etmek üzere seçildi.

1980’lerin başlarında, Waldheim’ın BM Genel Sekreterliği ile Avusturya Cumhurbaşkanlığı arasındaki dönemde, Dünya Yahudi Kongresi siyaset hayatına müdahalede bulunmak için bir çalışma başlatmıştı.

Nazi avcısı Eli Rosenbaum’un araştırmasına göre, Rus cephesindeki hizmetlerinden sonra, Waldheim, Balkanlar’da Alman ordusunun istihbarat subayı olarak görev yapmıştı. Bu sırada, Yugoslavya ve Yunanistan’da sivil halka yapılan acımasız muamelelerde, özellikle de Selanik’teki büyük Yahudi nüfusunun Nazi ölüm kamplarına gönderilmesinde büyük rol oynamıştı. Bu araştırmada 1938 Kasım’ında SA’ya (Sturmabteilung – Saldırı bölüğü) yani Paramiliter (yarı askeri) Nazi örgütüne katıldığı da ortaya çıkmıştı.

Suçlamalar ve Waldheim yandaşlarının inkârları, 1986 seçim kampanyasının merkezine yerleşti. Protestocuların, “Antisemitizme Hayır, Waldheim’e Hayır” sloganlarına karşılık yandaşları “Biz Avusturyalılar kimi istersek seçeriz” ve “Waldheim, dünyanın güvendiği Avusturyalı” diyorlardı.

Beckermann, filmine hem arşivlerden hem de gündelik haberlerden bilgiler ekleyerek, 1980’lerdeki olaylarla şimdiki Avrupa ve Amerika’daki politik gelişmeler arasında tarihi bir köprü kuruyor.

Bir röportajda kendisini yönetmen, yapımcı, metin yazarı, hikâyeci ve “yarı protestocu, yarı belgeselci” olarak tanıtan Beckermann, 1986 Avusturya seçimlerinde, günümüzde hâlâ aktif olan ve gittikçe artan yeni politik güçlerin doğuşuna tanık olduğunu belirtiyor.

Beckermann’a göre, Waldheim’in cumhurbaşkanı seçilmesi, geleneksel muhafazakâr ideolojilerle, sağcıların popülist ve milliyetçi isteklerinin bir araya gelmesinden doğan koalisyonun ilk zaferi oldu.

Bu gücün zamanımızdaki örnekleri de, Avusturya, Polonya ve Macaristan’daki göçmen karşıtı popülist liderler, İngiltere’deki Brexit hareketi, İsrail ve Fransa’da gittikçe artan sağcı seçmenler ve Amerika’da Donald Trump’ın başkan olarak seçilmesi diyor Ruth Beckermann.

Waldheim, cumhurbaşkanlığı süresince, Amerika ve diğer batı devletlerinde “İstenmeyen kişi” olarak değerlendiriliyordu. (Arap ülkelerine ve Vatikan’a girişinde sorun yoktu.) 2007’deki cenazesinde zamanın Avusturya Cumhurbaşkanı Heinz Fischer, “Waldheim, hayatının bir bütün olarak görülmesini hak ediyor” demişti.

Kötümser yorumlarına rağmen, Beckermann’ın içinde hâlâ bir umut var. “İyi insanlar bir araya gelecek – tam olarak ne zaman olacağını bilmesem de” diyor ve ekliyor: “İnsanoğlu hayatta kalacak.”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün