Mahzun ruh sendromu

Yaşam
11 Mayıs 2021 Salı

Hülya Deniz

Hepimizin ne yapacağını bilmeden iki arada bir derede kaldığımız bu tuhaf zamanlarda, hayatı pencereden izlediğimiz bu pandemi günlerinde yaptığımız şeyin bir adı var: Mahzunluk.

Bu duruma tükenmişlik sendromu ya da depresyon diyemeyeceğimiz, bir neşemizin kaçması, huzursuz bir göl gibi durgun olma halimiz veya hangi günde olduğumuzu bile karıştırdığımız tek düzelik duygusu diyebiliriz. İtiraf edelim kimse bu kadar uzun süreceğini beklemiyordu, geçen yıl bir telaş onu yıka, bunu kapıda bekletler ile geçerken, bu sene artık iyice tavsayan önlemler ve bitmek bilmeyen bir sinir bozukluğuyla karşı karşıyayız. Aşı sırası geldi-gelmedi, bulduk-bulamadık kaygıları yetmezmiş gibi bir takvim yılında hayatımızın yüzde beşine denk gelen ve “Tam Kapanma” diye adlandırılan süreç içinde sürekli bir belirsizliğin alarmı altındayız. İpsos tarafından yapılan araştırmada ülkemiz 30 ülke arasında akıl ve ruh sağlığının bozulduğunu %61 oranında beyan ederek açık ara birinci oldu. Halkımızda akli sağlıksızlık belirtileri görülmese de çok sağlıklı bir toplum fotoğrafı da görememekteyiz, refah yoksunluğu ya da alışılan alım gücünden geri düşmek de bu bozukluğu tetikleyen en büyük etmenlerden. 

ABD’de  Sosyolog Corey Keyes tarafından  yapılan sosyolojik araştırmalardan birinde  ise bugünün insanın bazı duyguları içine attığı ve bugün görünmese dahi önümüzdeki on yıllarda depresyon ve anksiyete bozuklukları geçirme olasılığının yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Bir yanıyla ise bu mahzun insanlar bugün bu belirtileri göstermemekte, yavaş yavaş yalnızlığa kayarken en belirgin özellikleri ise kayıtsızlığa kayıtsız kalmak. Günler bu kayıtsızlık ve bazılarının nasıl olup sokağa çıkma yasaklarından muaf olduğunu düşünüp  sıkıntı içinde geçerken  biz sıradan faniler için önemli bir vaha olan sosyal medyada bir 20 yaş fotoğrafı paylaşma çılgınlığı ortalığı sardı, bunun içinde bulunduğumuz mahzun ruh haline tepkiyle o çok eski güzel günlere “hatıran yeter” diyerek bir an için bile olsa özlem dolu bakmak “yine öyle günlere döneceğiz” umutlarını yeşertti. Ne de olsa bazen geçmişimiz de bizi ümitvar kılar. Fotoğraflar hepimiz için bizi mahzunluğumuzdan çıkartan bir mutluluk teklifi, bir iyilik hali  gibiydi. Bu durum ister istemez akla acaba mutluluğumuz kendi elimizde mi gibi naif bir soru getiriyor. Yoga, meditasyon, nefes teknikleri, fotoğraf albümlerine bakmak ve hele bize iyi gelen şarkıları dinleyip sevdiğimiz yazarları okumak hepsi bugünlerde bizi tomurcuklandıracak, içine düştüğümüz karanlıktan çıkartacak unsurlar olsa da ne yazık ki ben biraz karamsar tarafta ve gerçekleri görüp onlardan kaçmadan olduğu gibi kabul etmekten yanayım. Bu bir yıldan fazla süredir yaşadığımız izolasyon süreci ancak hızlı bir aşılama ile aşabilecektir. Elbette bu problem çözülene kadar dar gerçek çevremizde ve geniş sanal alemde yaşayacağımız anlık, günlük mutluluk ve tatmin kıvılcımları olabilir ama nihai mutluluk ve doyum meşalesinin bilime güvenerek bir an önce ekonomik ve sosyal çöküntü yaşayan geniş kitlelerin aşılanmasıyla parlayacağını düşünüyorum, aksi halde bu kapatılmışlık ve maddi, manevi yetersizlik duygusu bizi hastalanmayalım diye sağlığımızdan edecek.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün