“Türkiye’nin Gazze ısrarı görüşmeleri tıkıyor"

Gözler Türkiye-İsrail arasındaki müzakerelere çevrilmişken, bu kez İsrail içinden Türkiye’ye nasıl bakıldığını anlamak amacıyla Tel Aviv Üniversitesi’ne bağlı Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Enstitüsü’nün başında bulunan Dr. Bruce Maddy Weitzman ile görüştük.

Selin NASİ Dünya
15 Haziran 2016 Çarşamba

“ERDOĞAN GAZZE KONUSUNDA  GERİ ADIM ATMAK İSTEMİYOR”           

  Uzun süredir imzası beklenen anlaşmanın gecikmesinin nedeninin, Türkiye’nin, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından empoze edilen Filistinlilerin hakları için savaşan duruşu olduğunu belirten Weitzman bu durumun müzakereleri tıkadığını iddia etti. İki ülke arasındaki ilişkilerin sıcaklıktan uzak, çıkar temelli olduğunu belirten Weitzman, Erdoğan’ın Filistinliler ve Gazze’nin yeniden yapılanması ile ilgili konularda geri adım atmak istemediğini belirtti.

“SURİYE’Yİ KİMİN YÖNETECEĞİNE  KARAR VERMEK İSRAİL’İN İŞİ DEĞİL”

  Suriye’nin yapısı ve IŞİD tehdidine de değinen Weitzman, İsrail’in Esad konusunda ısrarcı olmadığını, Suriye’de istikrar sağlayan her liderle anlaşacağını belirtti. “IŞİD’in savunma pozisyonuna geçtiğini” belirten Dr. Weitzman, bu durumun terör saldırılarının sonu anlamına gelmediği yorumunu yaptı. İsrail-Filistin barış sürecine de değinen tecrübeli isim, “İki devletli çözüm, izlenmesi gereken yönü tayin etmesi açısından önemli” dedi.

 

Dr Maddy'ye, müzakerelerin geleceği, bölgesel sorunlara iki ülkenin nasıl yaklaştığı ve Sykes Picot sonrası Ortadoğu’da kurulmakta olan yeni düzene dair görüşlerini sorduk.


 Türkiye-İsrail arasında epey bir süredir anlaşma bekleniyor. Ama imzaların atılması sürekli sarkıyor. Sizce neden uzuyor bu süreç?

Ben Türkiye’nin, özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından empoze edilen Filistinlilerin hakları için savaşan duruşunun müzakereleri tıkadığını düşünüyorum.

Türkiye için batıya İsrail ile bir müzakere yürüttüğünü göstermek önemli. Ancak anlaşmaya varmak için acelesi de yok. Erdoğan istediklerini almadan anlaşmanın imzalanması taraftarı değil.

 Müzakere süreci ile ilgili yeterince samimi olunmadığını mı söylüyorsunuz, yoksa belli taleplerde ısrarcı olunması mıdır sorun yaratan?

Bana göre sorunlar Türkiye’de rejimin niteliği kadar, Erdoğan’ın liderlik rolü ve bu yönde ülke adına çizdiği imajla ilgili. İsrail bölgede idare edilmesi gereken bir gerçeklik Türkiye için. Ama ilişkilerde herhangi bir sıcaklığa yer yok.

Çıkar temelli tanımlanan ilişkilerden söz ediyoruz. Erdoğan Filistinlilerin koruyucusu rolünü üstlenmiş durumda. Gazze’ye erişim ve bölgenin yeniden yapılandırılması müzakerelerin ana temasını oluşturuyor. Türkiye’nin bölgede ne denli önemli bir aktör olduğunu dünyaya göstermek adına, Erdoğan bu konularda geri adım atar görünmek istemiyor.

 Türkiye’nin kendine biçtiği rolün bölgede karşılığı var mı?

Doğrusu, Türkiye’nin Filistin meselesine müdahil oluşu özellikle Mısır’ı müthiş rahatsız etmekte. Mısır, Filistin konusunda tek hami olmak istiyor. Yıllardır, başarısız da olsalar, Gazze’de Hamas’ı bir şekilde kontrol altına almaya çalışıyorlar. Hamas ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) arasında da arabuluculuk ettiler. Ama Sisi iktidarıyla birlikte Hamas baş düşman haline geldi Mısır için. Sina’da olan biten her türlü istikrarsızlıktan Müslüman Kardeşler ile olan bağı sebebiyle Hamas’ı sorumlu tutuyorlar. Doğal olarak Türkiye’yi de yakınlarında istemiyorlar.

İlginçtir, 1990’larda İsrail ile Suriye müzakere ederken de Türkiye bu durumdan hoşnut değildi. Mısır da benzer şekilde İsrail’e Türkiye ile Filistin konusunda yürütülen pazarlıklardan hoşnut olmadığını dile getiriyor.

 Peki ya Rusya?

İsrail, Rusya’yı kazara bile olsa karşısına almak istemiyor. Rusya, Suriye’ye indiğinde bunun İsrail’in Suriye sınırındaki hava operasyonlarını üzerinde kısıtlayıcı bir etkisi olabileceğinden endişe ediliyordu. Böyle bir ortamda Hizbullah Suriye’den Lübnan’a daha rahat silah sevkiyatı yapabilirdi. Bu kaygılar Rusya ile görüşmeler neticesinde giderilmiş oldu.

 Biraz da İsrail iç politikasında yaşanan değişime değinelim. Sertlik yanlısı üslubuyla tanınan Evimiz İsrail Partisi lideri Avigdor Lieberman’ın koalisyona katılımı sizce Türkiye-İsrail ilişkilerine nasıl yansır?

Bu konu şu anda halen tartışılıyor. Bir siyasetçi muhalefetteyken istediğini söyleme lüksüne sahiptir; ancak iktidarda olmanın daha farklı davranmayı gerektirdiğini düşünüyorum.

Her ne kadar Lieberman Gazze’de yaşayan Filistinlilerin yaşam koşullarının iyileşmesini istese de, müzakerelerde Erdoğan’ın istediği şekilde ciddi ödünler vermeye yanaşacak bir siyasetçi değil. Gazze meselesi güvenlik uzmanlarınca üzerinde kafa yorulan hassas bir konu. Yeniden şiddet sarmalına sürüklenip acil durum moduna geçmemiz için tek bir terörist eylem yeterli.

Sonuç olarak Lieberman’ın İsrail-Türkiye yakınlaşması için çok da elverişli bir koalisyon ortağı olmadığını kabul etmek gerekiyor.

 Aslında merak edilen diğer bir konu da İsrail’in Kürtlere yönelik politikası…

Bu konuda farklı algılara sahip olduklarını söyleyebiliriz. Örneğin, İsrail’in Irak Kürtleriyle ilişkileri uzun bir geçmişe dayanıyor. Irak’tan Suriye’ye uzanan bağımsız bir Kürt siyasi oluşumuna İsrail’in karşı çıkmayacağını düşünüyorum. Nihayetinde Kürtler ne Esad ne de IŞİD.

1990’lar boyunca Türkiye ile yaşadığımız balayı dönemi bize Kürtler arasında iyi-kötü ayrımı yapmayı öğretti. Iraklı Kürtler iyi; PKK ise kötüydü. Ama bugün artık Kürtler konusunda Türkiye’nin savunduğu siyasi çizgiye sempati duyan pek kalmadı. İsrail Kürt meselesine Türkiye ile aynı pencereden bakmıyor. Bu İsrail’in öncü bir rol oynayacağı anlamına gelmemeli. Ancak Kürtler Irak’ta bağımsız ilan ettikleri takdirde, uluslararası kamuoyunun yaklaşımına bağlı olarak İsrail de destekler.

 İsrail sizce nasıl bir Suriye öngörüyor?

Çok zayıf bir siyasi yapı.

  Federal bir Suriye mi?

Federal hükümet tarafların otorite bölüşümü konusunda anlaşmaya vardıkları varsayımına dayanır. Yerel ve merkezi yapı arasında idari gücün ne şekilde paylaşılacağı konusunda... Bu noktaya gelinmesi için muazzam yol kat edilmesi gerekiyor, henüz çok uzağız. Evet, ortada bir Alevi bölgesi var, Kürtlerin otonomi sağladıkları alanlar var. Geri kalan bölgelerde de muhalif güçler. Bu bölgeleri ne kadar süre ellerinde tutabilecekleri belli değil. Kendi başlarına bırakıldıklarında, verimli şekilde idare edebilecekleri de meçhul.

Suriye’de ateşkes olsun, seçimler olsun, tarafların bir araya gelip anlaşmaya varabilecekleri koşulları şimdilik görmüyorum. Ne zaman ki yeterince kaybettiklerini, yıprandıklarını fark edecekler belki o zaman.

 IŞİD tehdidi İsrail için öncelik taşıyor mu?

Suriye’de kuzeyden güneye doğru bir baskılama söz konusu. Ama genel olarak IŞİD’in savunma pozisyonuna geçtiğini söylemek yanlış olmaz. Bu IŞİD’in terör saldırılarının sona ereceği anlamına gelmiyor. Başka bölgelerde varlığını sürdürmeye çalışabilir, eylemlere devam edebilir.

 Gazze ve Batı Şeria’da IŞİD ideolojisinin yayılması bir tehdit oluşturuyor mu?

Filistin meselesi IŞİD tarafından sömürülmeye bir hayli açık. Sadece Batı Şeria ya da Gazze değil, İsrail’in içinden de Arap asıllı İsrail vatandaşların IŞİD’e katıldığı tespit edilmiş. Bir kısmı geri dönüşte yakalanmış. Birçok Filistinli Arap aile, çocuklarının bu virüsten etkileneceğinden ve cihada katılacağından endişe etmekte.

 İsrail-Filistin sorununa gelirsek, iki devletli çözüm önerisi adeta bir tekerleme haline gelmiş durumda. Herkes tekrar ediyor. Ancak sizce halen geçerliliği var mı?

Bence var. Olmalı da. İki devletli çözüm hemen yarın gerçekleşecek bir şey değil; ama bize izlememiz gereken yönü tayin etmesi açısından önemli. Ben İsrail’in bu konuda diplomatik hamle yapıp, sınırlarını ilan ederek -diğer tarafın kabul etmesini beklemeksizin- bağımsız iki devletin kuruluşuna ön ayak olması gerektiğini düşünüyorum.

 Ürdün’ün bu denklemdeki yeri nedir?

Ürdün, bağımsız Filistin devletinin kurulmasından yana, Filistin devletinin işleyişi için gereken desteği vermeye hazır, Filistinlilerle yakın ve samimi ilişkiler içinde. Konfedere bir yapı önerildiği takdirde de kabul edecektir. Ama önce Filistinlilerin kendi geleceklerine dair bir karara varmaları gerekiyor. Daha henüz idari açıdan iki başlılık sürmekte. Ancak Ürdün’ün Filistin devletinin yerini almayacağı görüşündeyim.

 Son olarak Sykes Picot Anlaşması’nın yüzüncü yılında Ortadoğu’da kurulmakta olan yeni düzen hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Bu birçoklarının iddia ettiği şekilde Ortadoğu’da devletler sisteminin çöküşü değil. Sadece bazı devletlerin varlığı sona eriyor. Örneğin, Suriye ve Irak gibi. Ama Arap milliyetçiliğinin sona erdiğini, mezhepçiliğin daha önemli hale geldiğini söyleyebiliriz. Arap kimliği giderek İslam üzerinden tanımlanıyor.

Gözlemlediğim bir diğer değişiklik ise Kürtlere bölgede alan açılmış olması. Birinci Dünya Savaşı sonrasında bir şişeye tıkılan Kürt meselesi, bugün şişeden çıktı ve geri sokulması artık mümkün görünmüyor. Gerek Irak’ta gerek Suriye’de Kürtler olmadan gerçekçi bir çözüme varmak imkânsız.