Ortadoğu´da değişen dengeler

Türkiye´de gözler seçim sonuçları sonrası kurulacak hükümete odaklanmışken, Washington DC´de Wilson Center´ın seçim sonuçlarını değerlendirmek amacıyla düzenlediği toplantıya konuşmacı olarak katılan Dış İlişkiler Konseyi (CFR) Ortadoğu Uzmanı Steven A. Cook ile toplantı ertesinde görüştük.

Selin NASİ Söyleşi
17 Haziran 2015 Çarşamba

Türkiye ve Ortadoğu'daki gelişmeleri yakından takip eden Cook, İran'la müzakereler, Suriye, Mısır'ın Müslüman Kardeşler siyaseti ve Türkiye-İsrail ilişkileri gibi birçok kilit konuda görüşlerini Şalom okurları ile paylaştı.

Selin Nasi ve Steven A. Cook

Biraz geriye gidip, mayıs ayı başında düzenlenen Camp David zirvesiyle başlamak istiyorum. Sizce sonuçları itibariyle başarılı geçti mi?

Bence nasıl baktığınıza göre değişir. Emirlikler, Katar ve Suudi temsilciler - liderlerden ikisi toplantıya katılmadı - Amerika'nın Körfez güvenliğine bağlılığı konusunda tepkililer. Başlatılan politikaların devamını görmek istiyorlar. Bu, onların Başkan Obama başkanlık koltuğuna oturduğundan bu yana görmek isteyip göremedikleri bir şey. Toplantılar ve konuşmalar var ancak devamı gelmiyor. Bu sebeple, zirveyi takip eden süreçte temkinli bir iyimserlik içindeler. Bana kalırsa İranlıların uranyum üretme kapasitesine sahip olacakları gerçeğini kabul etmiş görünüyorlar. Nükleer enerji üretimi için belirlenmiş sınırlar çerçevesinde olacak tüm bunlar. Körfez ülkelerini asıl tedirgin eden yaptırımların kalkması ile İran'ın eline geçecek paranın miktarı. İlk etapta yüz elli milyar dolar paranın serbest bırakılacağı söyleniyor. Körfez ülkeleri, ABD yönetiminin bu paranın İran ekonomisinin düzelmesi için kullanılacağına dair sözlerine inanmıyor. Elbette bir kısmı ekonomiyi geliştirmek için kullanılabilir ama büyük bir bölümü İran'ın Ortadoğu'daki amaçları için kullanılacak.

 

İRAN

Yani İran'daki sertlik yanlıları kendi otoritelerini sağlamlaştıracak şekilde ekonomik refahı ve parayı yönetecek diyebilir miyiz?

Washington'ın Körfez'deki müttefikleri arasındaki genel kanı bu yönde.

 

Ama ABD yönetimi ekonomik refahın demokratik geçişe yardımcı olacağını düşünüyor.

Tabi, Beyaz Saray yaptırımların kalkmasının ekonomik gelişme sağlayacağını umuyor. Ama Körfez ülkeleri İran'a daha olumsuz bakıyorlar ve bu paranın belli bir kısmının Esad rejimine, Hizbullah ve Irak'taki Şii milislerle Yemen'e destek vermek gibi çeşitli işler için kullanacağından endişe duyuyor.

 

Peki bu konunun enerji rekabeti boyutunu da hesaba katarsak, özellikle İran'ın sisteme yeniden entegre edileceğini düşündüğümüzde...

Bakın, yaptırımlar olsun veya olmasın, İranlılar zaten petrol piyasasının bir parçası. İran petrolü piyasaya çeşitli şekillerde sürülüyor. Körfez ülkeleri İran petrolü piyasaya tam anlamıyla gireceği için kaygılanmıyor. Buradaki asıl ilginç hikâye enerji güvenliğiyle ilgili kısım. Suudiler ve Emirlikler bütçelerinde açık vermek pahasına sırf İran'ın canını yakacağını düşündükleri için petrol üretimini kesmek istemiyor. Herkes bunun piyasa payıyla ilgili olduğunu söylüyor -ki doğruluk payı var- ama aynı zamanda jeopolitik bir boyutu da olduğunu düşünüyorum.

 

Yakın zamanda Suudi Arabistan ve İsrail'in İran'ın durdurulması üzerine fikir alışverişinde bulunduğunu gösteren gizli görüşmeler açığa çıktı. ABD'de bir Arap-İsrail lobisi oluşuyor diyebilir miyiz?

Öncelikle bu temasların kimse için sürpriz olmadığını düşünüyorum. Sürpriz olan kısmı görüşmelerin başlıca muhatapları olan Dore Gold ve Enver Eşki'nin sivil vatandaş olarak Dış İlişkiler Komisyonuna gelmiş olmaları ve bu görüşmelerin basına yansıması. İşi daha da ilginç kılan Bay Gold'ın İsrail hükümetinde Dışişleri Bakanlığı genel direktörü olarak göreve başlaması. Ben Suudiler ve İsraillilerin bir süreden beri aralarında bir diyalog sürdürüyor olmalarının kimseyi şaşırttığına inanmıyorum. Bir Arap-İsrail lobisi var mı derseniz; bence bu yeni bir oluşum olmak zorunda değil. İsrail yanlıları ile Suudiler, Körfez ülkeleri gibi İsrail'e karşı olanların çıkarları İran'ın bölgedeki gücüne karşı olmak noktasında birleşiyor. İsrail taraftarı grupların Mısırlılar lehine lobi yapmasının geçmişte birçok örneği var. Dolayısıyla bu gelişme sürpriz sayılmaz. Resmi bir lobiye de dönüşmez ama İran üzerinden ortak çıkarlar Suudiler ve İsrailliler arasında diyaloğu ve işbirliğini teşvik ediyor. İran meselesinin ötesinde bir işlevi olacağını da düşünmüyorum. Hatırlarsanız, Suudi din adamları bir keresinde Yahudilerin maymunlar ve domuzların soyundan türediklerini söylemişlerdi. Dolayısıyla İran'ın bölgede durdurulması üzerinden tanımlanan ortak çıkar ikili ilişkilerin itici gücünü oluşturuyor.

 

KUZEY IRAK

Kuzey Irak'tan bahsedelim. Sizce Irak'ta bağımsız bir Kürdistan için vakit geldi mi? ABD yönetimi konuya nasıl yaklaşıyor?

Elbette bu benim kararıma kalmış bir konu değil ancak biraz değinmek gerekirse Irak'taki durum kötüye gittikçe, Kürtler Bağdat'ın kendileri için yapacağı bir şey olmadığı sonucuna varacaklar. Federal kaynaklar üzerinde süregelen bir atışma söz konusu. Irak devleti gözle görünür bir şekilde etkisiz hale gelmiş durumda. Kürtler bir dereceye kadar Bağdat'ın başarılı olmasını ister ki IŞİD'le komşu olmak zorunda kalmasın. Ama bu mümkün görünmüyor. Dolayısıyla, Kürtler er ya da geç bağımsızlığa yönelecekler.

 

Bu süreci askeri açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz? Örneğin, askıda kalan Musul'u geri alma operasyonu gibi...

Bence bu Kürtlerin de endişeli olduğu bir konulardan biri. Kürtler düzenli bir sınıra sahip olmadıkları için kaygı duyuyorlar. Ve bu durum onları bugüne dek harekete geçmekten alıkoyuyordu. Kürtler ayrıca IŞİD'e karşı savaşta sorumluluğun büyük bir kısmını üstlenmiş olmalarına rağmen hak ettikleri takdiri görmedikleri ve talep ettikleri silahları alamadıkları için de tepkililer çünkü ABD yönetimi "Önce Bağdat!" politikası güdüyor. Ben bu politikaya katılmıyorum.

 

MISIR

Yine geçtiğimiz haftalarda Mısır Hamas'ı terör örgütü listesinden çıkardığını duyurdu. Mısır'ın bu manevrasının önemi nedir?

Bence çok da önemi yok. Mısır mahkemesi “Hamas'a terör örgütü diyemezsiniz” dedi, o kadar.

 

Mısır mahkemesinin kararının Fransa'nın Avrupalı diplomatlar ve bölge liderlerinin desteğiyle yeniden canlandırmaya çalıştığı barış görüşmelerine bir etkisi olur mu?

Ortada geçerli bir barış süreci görmüyorum. Nitekim İsrail Savunma Bakanı da kendi ömrü yettiği sürece Filistinliler ve İsrailliler arasında barışın mümkün olmadığına ilişkin bir açıklama yaptı. Tabi ki Avrupalılar bu konuda ilginç girişimlerde bulunuyor ama Hamas hamlesi ne Mısır'ın İsrail ile ilişkilerini etkiler ne de Mısır'ın Müslüman Kardeşler'i bir terör örgütü ve Hamas'ı da onun bir ürünü şeklinde gördüğü gerçeğini değiştirir.

 

Yani Müslüman Kardeşler'e yönelik politikada bir değişiklik yok...

Bence o politikada hiçbir değişiklik yok.

 

Peki o halde Mısır'ın bu adımı atmasının gerisinde ne yatıyor?

Bence daha çok Mısır'ın içindeki bir takım siyasi mücadelelerden kaynaklanıyor.

 

Mursi'ye verilen idam cezası kararını dengelemek sebeplerden biri olabilir mi?

Kesinlikle. Ben Mısır'ın hamlesini ülke içindeki yargı, başkanlık ve İçişleri Bakanlığı arasındaki güç çekişmesine bağlıyorum.

 

Peki, Mısır'ın Refah sınır kapısını kısa süreliğine açma girişimini nasıl okumak gerek?

Sisi zaten bir süredir Mısır'ın insan hakları sicilini düzeltme gayreti içindeydi. Bu son gelişmeyi de Sisi'nin ülke içindeki tansiyonu düşürme girişimi olarak yorumlamak mümkün.

 

IŞİD

Uzmanların da altını çizdiği gibi IŞİD'in yükselişi bölge aktörlerinin tehdit hesaplarını değiştirdi,  hatta bir takım alışılmadık ittifaklar da yarattı. Öte yandan İran'ın bölgede artan etkisi de yine bölgede karşı ittifaklar doğururken çelişkili bir şekilde IŞİD'le mücadeleyi zora sokuyor. Bu iki tehdidi kıyaslarsak, IŞİD mi yoksa İran'ın çevrelenmesi mi, sizce bölgede hangisi ağır basıyor?

Bu çok iyi bir soru. Körfez ülkeleri de bu soruya cevap aramakla uğraşıyorlar. Aslında sorunun cevabı, kiminle konuştuğunuza göre değişir. Genel kanı, İran'ın uluslararası sisteme ait bir devlet olduğu yönünde. İran'ın agresifliğiyle başa çıkma konusu açıldığında ise askeri gereçler, ittifaklar ve benzeri unsurlar tartışılıyor. İslam devleti, IŞİD ise Müslüman-Arap dünyaya karşı mücadele veren bir ideolojik bir sistem. Çok farklı bir dünya görüşüne sahip. İnsanların hayat tarzlarını tehdit ediyor.

 

Ve ayrıca yayılıyor...

Kesinlikle... Bana kalırsa Körfez ülkeleri nasıl savaşmaları gerektiği konusunda endişe duyuyorlar. Konu IŞİD'e gelince, İranlılar bile aynı safta yer alıyor. Asıl kaygı duydukları Irak'ta belirgin şekilde her türlü insan hakları ihlali ve katliamlara karışan Şii milislerin hareketleri ki Sünni nüfusu IŞİD'e doğru ittiği düşünülüyor. Körfez ülkeleri için çok hassas dengeler gözetilmesi gereken bir durum. Önce kiminle savaşacağız ve bunu nasıl yapacağız? Çok çeşitli görüşler dinledim bu konuda. Örneğin, ‘İranlılarla savaşmayı biliyoruz ama IŞİD öncelikli tehdit’ veya ‘IŞİD farklı niteliklere sahip ama asıl İran tehdidi büyümekte...’ gibi.

 

Şu sıralar seçim sonuçları üzerine yoğunlaşmış olsak da bundan birkaç hafta evvel Suriye'ye olası bir Suudi Arabistan-Türkiye- Katar destekli askeri operasyonu tartışıyorduk. Öncelikle bunun geçerli bir plan olduğunu düşünüyor musunuz? Gerçekleşmesi durumunda Suriye'de olayların yönünü değiştirebilir mi?

Elbette, sahada bir işbirliği mevcut. Fetih ordusu, Türkler - Suudilerin ve işbirliği yapan diğer ülkelerin yönlendirdiği, meşru gruplardan oluşan bir grup ve sahada birtakım kazanımlar elde etmekte. Dolayısıyla bence potansiyele sahip. Ben Türkiye'nin bu konudaki pozisyonu nasıl olacak onu merak ediyorum. Daha net olarak, yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte Türkiye'nin Suriye politikası ne olacak? Bence insanların kafasını meşgul eden soruların başında bu geliyor: Statükonun devamı mı olacak? Türkler aşırılıkçı güçlerle temas halindeki Fetih ordusunu desteklemeye devam mı edecek? Müttefikler bu gidişatı frenleyecek mi? Ortada belirsizlik var.

Meslektaşım Henri Barkey Türk dış politikasının fazlasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın elinde toplanmış olmasından ötürü yeni hükümetle herhangi bir değişim olmayacağını düşünüyor. Bana göre, eğer bir koalisyon hükümeti olursa, hele ki MHP-AKP koalisyonu olduğu takdirde MHP'nin Suriye ve Kürt meselesine bakışı dolayısıyla Suriye politikasında değişiklik olmamasını beklemek zor.

 

Sizce ABD böylesi bir operasyona sarı ışık yakıyor mu?

Bence ABD'nin temel duruşu Suriye'ye müdahale etmemek yönünde… Sarı ışık değil, hiç ışık yakmadığını düşünüyorum.

 

Son olarak Wilson Center'daki sunumunuzda İsrail ve Türkiye arasında herhangi bir yakınlaşmanın söz konusu olmadığını belirttiniz, neden?

Bu yönde bir itici güç görmüyorum. İsrailliler kendi iç işleriyle meşguller, İsrail hükümeti AKP'den ümidi kesmiş durumda. İsrail ve Türkiye içinde, belki de dışişlerindeki profesyonel kadrolardan başka müttefiklik ilişkisi yürütecek kimse yok. Elbette güçlü ticari ilişkiler devam ediyor. Bu iyi bir şey ilişkileri düzeltmek açısından. Ama İsrailliler ilgilenmiyorlar; kendi iç siyasi meselelerine dalmışlar.

 

Türkiye de öyle şu an itibariyle.

Kesinlikle. Bu yüzden herhangi bir değişim öngörmüyorum.

 

Peki ya bölgede İran'ın etkisini çevreleme konusu bir ortaklık yaratmıyor mu?

Bence bölgede İran'ın etkisini çevrelemek isteyen ülkeler Türkiye'nin önemli olarak görmüyorlar. Körfez ülkelerinin ciddi çekinceleri var: Türkler İran'ı çevrelemek mi istiyor yoksa çok taraflı mı oynuyor? Ayrıca İsraillilerin de Türklerin bu konuda müttefik olabileceğine inanmadıklarını düşünüyorum.