Şeyla Niyego ‘YALNIZ KALABALIKLAR’ da kalabalıklardaki yalnızlığı tuvallerine taşıyor

Miryam ŞULAM
16 Şubat 2011 Çarşamba

‘Yalnız Kalabalıklar’ çağımıza damgasını vurmuş ironik bir olgu sanki. Neden bu konsepti seçtiniz?

Sokaklarda dolaşırken, özellikle New York’ta, kalabalıklarda ne kadar çok yalnız insanın yaşadığını farkettim. Herkes lap top’uyla, i-phone’uyla bütünleşmiş bir halde kafe ve restoranlarda tek başına oturuyor. Parklarda, metro gibi çeşitli ortamlarda, yalnızlardan meydana gelmiş yüzlerce insan kalabalığı gördüm. Organik pazarda köpeğiyle filesini dolduran insan portresi dikkatimi çekti; zaman zaman, parkta çocuklarıyla elele gezen aileleri görmek de yüreğimi ısıttı; neyse ki bu da var hala dedim. Derken içsel yolculuğum başladı. Yalnızken de içimizde kalabalıkları barındırmıyor muyduk aslında... Kendim de, ikizler burcu olduğumdan bunu çok sık yaşadığımı fark ettim. Kalabalıklarda yalnız hissettiğim zamanlar çok olmuştur.

Konsepte ait kaç eseriniz sergilenecek; ne kadar zamanda oluşturdunuz onları?

‘Yalnız Kalabalıklar’ı dört ayda otuza yakın tuvale taşıdım; bunların çoğu Galeri Artist’in duvarlarını süsleyecek.

Atölyenizde, kadını ele alan birçok eseriniz de dikkatimi çekti. Onlar da sergilenecek mi?

Hayır. Aralık ayında ‘Kadın Halleri’ konulu bir sergi açacaktım. Akrilik üstü yağlı boya çalışmalarım onlar. Ancak, aynı dönemde geçirdiğim bir göz rahatsızlığından dolayı yağlı boya kullanmam doktor tarafından yasaklandı. Önce üzüldüm, sonra kabullendim. Hayatımın akışını sanki başka gözlerle gözlemlemeye başladım. Yüzeysellikten derinlere inmeye karar verdim. Kararlı bir adım atıp yıllardır içimde taşıdığım hayalimi gerçekleştirdim ve kendi atölyemi açtım.

Atölyenizi her gün açıyor musunuz?

Evet, haftanın beş günü açıyorum. Evime çok yakın. Çok sevdiğim bir arkadaşım bana özel bir dua öğretmişti. ‘Atölyemin ışığı evime düşsün’ duasını söyledim ve gerçekten de o ışık evimin çok yakınına düştü. Birçok tesadüf bir araya geldi. Resim hocam Altan Çelem kendi atölyesini bıraktı; böylece beni atölye açmaya teşvik edenlerden oldu. Bu da yetmedi; sanat tarihi hocam Arşo Kasparyan Ulus’ta ders vermek için yer aradığını söyledi. O da haftada bir bu atölyede sanat tarihi dersi veriyor. Yıllardır piyano hocam olan Züleyha Abdullayeva da, haftada bir gün atölyemde, transformal nefes dersi veriyor.

Sergilenen eserlerde hangi tekniği kullandınız?

Çalışmalarımın hepsinde akrilik kullandım; fırça yerine de spatula ile boyadım. Spatulanın bendeki anlamı korkulardan arınmaktır. Fazla düşünmeden serbest akmak, olanla bütünleşmek gibi yaşam içinde kendi duruşumu temsil ediyor. Çektiğim fotoğraflar benim en önemli referanslarım oldu. Kadın hallerinden insan hallerine geçişim ve adını yalnız kalabalıklar koyuşum, mikrodan makroya geçiş gibi de algılanabilir; ancak makrodaki mikronun farkındalığını taşıyarak.

Bu eserleriniz diğerlerinden ne anlamda farklı?

Bunlar daha özgür ve özgün çalışmalar. Kontrolü bıraktım; hareketlerim daha hızlı. Tüm korkularımdan arındım; beğenilme kaygısı ya da onaylanma endişem kalmadı. Ben buyum diyorum artık ve içim bazen gerçekten çok kalabalık. Bu eserler bir yandan dış dünyada olup biteni gözlemlerken, benim gibi birçoğumuzun da iç dünyasına ayna tutuyorlar.

New York parkları, sokakları ya da Tel Aviv veya Herzeliya sahil resimleri var. Onlara isim de koydunuz mu?

Koymam mı? Onlar benim çocuklarım. Tabii her birine doğar doğmaz ismini koyuyorum. Adını, onu oluştururken hissettiğim duygudan alıyor.

Açılış için özel bir planınız var mı?

Kendimi bildim bileli, müzikle resmi ayrıştıramam. Bana göre, onlar bir bütün ve o yüzden de çok sevdiğim müzisyen bir dostum açılışta benim için lir çalıyor olacak. Bunu hayal ederken bile çok mutluyum.

Bu serginiz insanlara hangi mesajı vermeyi hedefliyor?

Bu soruya Paul Auster’ın bir sözüyle cevap vermek istiyorum:

Aramayacaksın kimseyi; olması gerekenler zaten yanında.

Olmayıp gidenler ne aklında olmalı; ne umurunda.

Hepimiz onca kalabalıklar içinde tek başına yaşıyoruz ancak o kadar benziyoruz ki, aslında hiçbir zaman yalnız da sayılmayız. Kendimize yetebiliriz; yeter ki içimize dönelim ve kendi gücümüzden ürkmeyelim.

Açılışta, ‘’Yalnız kalabalıklar’’ için dostlar kalabalığında buluşmak üzere…