‘Bi Dilim Kek’ alır mıydınız?

Kara Kare Haftası kapsamında, Murat İpek’in yazdığı, Ferit Koen’in yönettiği, on iki gönüllü oyuncunun rol aldığı ‘Bi Dilim Kek’ oyunu 26 Nisan’da ilk kez seyirciyle buluştu. Bu etkileyici tek perdelik oyunun yazarı Murat İpek ve yönetmeni Ferit Koen ile konuştuk.

Miryam ŞULAM Sanat
3 Mayıs 2017 Çarşamba

Bu yıl Kara Kare haftası için Murat İpek’in yazdığı, Ferit Koen’in yönettiği ve 12 gönüllü oyuncunun oynadığı ‘Bİ DİLİM KEK?’ adlı tek perdelik oyunun ilk temsili, 26 Nisan akşamı büyük bir başarıyla gerçekleşti. Holokost’u alışılmışın dışında, farklı bir pencereden yorumlayan oyun, izleyicisine bir yandan yoğun duygular yaşatırken, diğer yandan Holokost’u unutmamak amacından da öte, orada yaşanan akıl almaz olayların, her iki tarafı da derinden etkileyen sosyo-psikolojik travmalarını çıplak bir şekilde gözler önüne seriyor.

 

Murat İpek, Miryam Şulam ve Ferit Koen


Söyleşimizi, oyun perdelerini açmadan bir gün önce,  sahnenin üzerine bir masa üç sandalye koyarak, bir sonraki akşam izleyeceğimiz başarılı performanslarıyla hepimizi ayakta alkışlatan ‘sözde’ amatör oyuncuların üzerine vuracak ışıkların altında gerçekleştirdik.

  ‘Bi Dilim Kek’ adlı oyunun ödüllü yazarı Murat İpek (M.İ.) ve başarılarıyla yakından tanıdığımız yönetmeni Ferit Koen’den (F.K.) kendilerini kısaca tanıtmalarını rica ederek söyleşimize başladık.

M.İ. Çocukluğumdan beri kendi kendime tiratlar yazarak yazım hayatıma başladım.  Güzel Sanatlar Akademisi, Geleneksel Türkiye Sanatları Minyatür Hat Anabilim Dalı mezunuyum. Yüksek lisansımı Çağdaş Resim üzerine yaptım. Fakat tiyatro insanı kuşatan bir sanat biçimi olduğundan resimlerimle atölyemde gizli bir sevgiliyle buluşur gibiyim. Fazla mahrem, fazla özel…

F.K. Son Üç yıldır Murat’la çalışıyorum. Tiyatroya dair ne varsa birlikte yapıyoruz. İyi bir ikili olduk. Derneğimizin geçen yılki oyununu da Murat kaleme aldı. Murat çok güzel yön gösteren bir yazar. İletişimi iyi. Ben Tiyatro Spot’ta Ethel Mulinas ile çalışmaya devam ediyorum. Kurumsal işler, eğitimler ve kendi oyunlarımızı hayata geçiriyoruz. Oyuncu koçluğu yapıyorum. ALEF’te yaptığım gibi, sıfırdan birini alıp sahneye çıkartıyoruz. Tiyatro Spot’un iki tane okulu var. Biri çocuklara yönelik drama eğitimi, ikincisi de Çiçek Dilligil’in sanat yönetmenliğini yaptığı oyunculuk akademisi.

  ‘Bi Dilim Kek?’in ortaya çıkış hikâyesi nedir?

M.İ.  Aslında tema Ferit Koen’e ait. Soykırımla ilgili her sene tekrarlanan Kara Kare Haftası için oyunu 24 Nisan’a denk getirmek istedi ve bir taslak hazırladı. Bu tema üzerinde ben de heyecanlandım. Zaten heyecan duymadan yazmak mümkün değil. Aynı zamanda bireysel bir yerden de yakaladım konuyu. Oyun, aşkı ve Tanrı’yı Holokost’un merkezinde sorgulatıyor.

F.K. Kara Kare sinema gösterimleri uzun yıllar iyi gitti ama artık bu filmler üretilmiyor. Film festivali yapmak yerine bu konuda bir oyun çıkartıp bir de panel yapalım dedik. Spesifik bir konuyu seçtim; Murat da oyun metnini yazdı. Birlikte okumaya başladık. Düşündüğümüzün çok dışında bir kast çıkarttık. Okurken, bizde birden bir ışık yanıyor. Mesela, uzun boylu bir kadın oynasın diye düşünürken, bir anda kısa boylu bir kadın oynamalı diyoruz. Organik bir yapı tiyatro. Yazarı yaşadığı için oyuncular da değişebiliyor. İki kişi dışında, ilk defa tiyatro metni okuyanlar vardı bu sene.

  Oyunun konusunu, okuyucuya kısaca anlatabilir miyiz?

F.K. Kampta bir tiyatro oynanıyor. Yalan propaganda için yaptırılan bir gösteri. Oyunun provalarını yaparlarken, içleri ağlıyor ve çok açlar. ‘Hayat her şeye rağmen devam ediyor’ mesajı var. “Zaten canımız sıkkın, bir de bu konuda bir oyunu niye seyredelim?” diyenler varsa eğer, onlara bu sözüm. Unutmayalım ki, gülüşmeler, atışmalar ve sevişmeler de o koşullarda devam ediyor. Bu üç şey her durumda mevcut. En kötü durumda dahi gülebiliyor insan.

M.İ.  Aynen. Örneğin, kamplarda Yahudi müziği diye bir şey de vardı. Ölüme gidilen dört duvar arasında bir yerde, müzik yapmak Holokost’u anlamak demek. Hayatın son anına kadar yaşamak demek. Yaşamakla ilgili hep bir umut olur insanda. Bunu anladığımızda, Holokost’un psikolojisini de anlamaya başlarız.

  Siz Murat İpek, bu konuyu yazarken zorlandınız mı?

M.İ. Soykırımı acıtmadan yazmak mümkün değil. O durumu ve koşulları parmaklarım klavyedeyken resmen yaşadım. Asıl bu yazım sürecinde şaşırdığım, içimdeki mağdurla değil, içimdeki Hitler ile karşılaşmam oldu. Bireysel şiddet veya bireysel faşizm de çok incitici ve ağırmış meğer. Bana göre,  Holokost tüm insanlığa ait bir acı ve bu konuda asıl Yahudi olmayanların bilinçlenmesi gerekiyor. Dün Yahudi, bugün Türk, yarın bir başka milletin başına tekrar gelebilir.

  Peki, Ferit Koen, bir yönetmen olarak, sizce bu oyundaki kilit nokta neydi?

 F.K. Tarihte üstü örtülmüş birçok soykırım var elbet. Bizler yaşanan bu korkunç, insanlık dışı tarih yapraklarının unutulmaması için uğraşıyoruz. Aslında ben, anlamalı diye düşünüyorum. Hatırlamak yer eder ama ifade etmez. Anlamak kilit nokta bence. İşte o yüzden de bu oyun geniş topluma açık bir oyun.

  Genelde profesyonel oyuncularla çalışan birileri olarak, amatörlerle çalışmak nasıldı?’

M.İ. ALEF çatısı altında tiyatro yapmak inanılmaz keyifli. O kadar disiplinli ve içten çalışıyorlar ki, bir yazar olarak çok doğal olarak kendimi güvende hissettim. Bu bir yazar için çok önemlidir. Hepsiyle gurur duyuyorum.

F.K. Kesinlikle. Alper Almaleh, Cefi Aşkın, İrem Bali, Betül Baruh, Vedat Behar, Didem Eraltan, Zelda Hatem, Cindy Kohener Almaleh, Yusuf Sönmez, Sezen Şerez ve Jinet Zalma, günlük yaşantılarındaki etiketlerinden sıyrılarak, tiyatronun olmazsa olmaz disiplinine büyük bir saygı ile ayak uydurarak, aylar süren çalışmalara gönüllü ve gönülden katıldılar. Bunun yanında dekor ve kostümde Aslı Ersüzer, müzikte Cemal Yön, ışık tasarımda ise Ayşe Ayter bizimle çalıştı. Hepsi de çok güzel işler çıkarttı.

 Son zamanlarda, sanatın birleştirici gücünden daha çok bahseder olduk. İnsanları sanata yönlendirme çabasındayız. Sanat neden bu kadar önemli sizce?

F.K. Tabii ki sanat, farkında olsak da olmasak da, hayatımızda önemli bir yer tutuyor. İnsani değerlerle ilgili konular hakkında, herhangi bir sanat yapıtı, insanları düşündürüyor ve hakkında konuşturtuyorsa, sanat hedefine ulaşmış demektir. Hele beğeni merkezinde iki uçta konuşuluyorsa daha da iyidir. Bu nedenle ALEF’te özellikle bu eksende oyunlar koymaya çalışıyorum. İnsanlar konuşmalı, tartışmalı…

  Kara Kare Haftası kapsamında, 27 Nisan akşamı Holokost üzerine bir de panel düzenlediniz. Bu panelden de birkaç not düşer misiniz?

F.K. Panel, Holokost’u bire bir yaşamamış bir nesil olarak, “Holokost’u nasıl hatırlıyoruz?” sorusu üzerinden ortaya çıktı. Duyduğumuz ya da okuduğumuz hikâyeler ve gördüğümüz imgeler üzerinden kafamızda bir kurgu oluşturuyoruz. Görsel, sözel ve yazılı deneyimler, hafızanın geçmişle olan bağlantısını kurarken, günümüze dair de çıkarımlar yapmamıza olanak veriyor. Bu deneyimleme Holokost sonrası nesiller için bazen aile bağları, toplum öğretileri, okul, bazense bir film, müze veya anıt olarak karşımıza çıkar. Bu karmaşık süreçte etrafımızı saran bu uyarıcılar hafızamızı nasıl şekillendiriyor ve başkalarının hatıraları hafızalarımıza bir anı olarak nasıl yerleşiyor?

Biz de, bu deneyime günümüz sanatçılarının bakış açısıyla baktık ve Holokost anlatısına dair bir hafızayı tartışmaya açtık. Akademisyen Ayşe Gül Altınay, Holokost sonrası kuşakların hatırlama pratiklerine ve imgeler, nesneler, hikâyelerle kurulan ilişkiye odaklandı. TUNCA, 2014 yılında Polonya’da katıldığı ‘March of the Living (Yaşam Yürüyüşü)’ deneyimi sonrası Auschwitz-Birkenau kampında gördüklerinden yola çıkarak ürettiği ‘İsimsiz’ adlı işlerinden bahsetti. Sibel Horada ‘Yangın Günlükleri’ çalışmasından hareketle bellekte kayıp olan hikâyelere ve bunların tekrar üretilme potansiyeline odaklanarak anıtlaştırmanın alternatif yolları üzerine konuştu. Aslı Çavuşoğlu ise 2015 yılında Varşova’da katıldığı bir konuk sanatçı programında gerçekleştirdiği ‘Kesit’ adlı arkeolojik kamusal projesini ve yer altına gömülmüş bir geçmişin ortaya çıkışını anlattı.