‘Bu Benim Hayal Gücüm Değil, Sırtıma Silah Dayalı’ - JOANA KOHEN’in altın tarağında bir bıçak…


Sıra dışı bir sergi; biraz sitem… Biraz özlem… Belki bir başkaldırı. İzleyenlere farklı duygular ve çağrışımlar yaşatacağı kesin. Kendi deneyimimden şunu söyleyebilirim ki, sergiden ayrılırken Joana Kohen’e soracak çok sorum vardı.
Kohen’in ‘Bu Benim Hayal Gücüm Değil, Sırtıma Silah Dayalı’ adlı ikinci kişisel sergisi, görmeye değer özgün eserleriyle 24 Mayıs’a kadar Tankut Aykut Galerisi’nde

Miryam ŞULAM Sanat
14 Mayıs 2014 Çarşamba

 Yeni nesil sanatçılardan sıra dışı kimliğinizle tanınan bir sanatçısınız. Bizi bugünkü Joana Kohen’le tanıştırır mısınız?

Geçmişteki Joana Kohen’den pek bir farkı olduğunu düşünmüyorum. Biraz eklemeler, çıkarmalar ve olgunlaşma.

 Serginizin adını, punk-rock grubu Black Flag’in ‘İntikam’ adlı şarkısından alıntı yapmışsınız. Sizce silah kimlerin sırtına dayalı, nasıl bir tehdit bu?

‘Bu Benim Hayal Gücüm Değil, Sırtıma Bir Silah Dayalı’nın tek bir açıklaması yok. Sanatçıya ve izleyiciye bırakılmış sonsuz bir metafor dünyası. Bu sözü seçip sergilemekteki amacım 80-90’lar kuşağına karşı hissedilen özlem, geçmişe bir ağıt; onu yeniden yaşamaya çalışma hayali.

Son zamanlarda yaşadığımız çevre faktörü ve sosyopolitik yapıdan kaynaklı olarak, tercihi bir hapishane yaşantısı bizimkisi; özgürlüğümüzü ve hayal kurmamızı kısıtlayan, bizi fanus içinde hapseden ve gerektiği zaman bize silah çeken…

Buradaki silah, tehdit ve korku gibi unsurları kapsamanın dışında her türlü negatif algı ve konuyu temsil ediyor.

 Dikişli kâğıtlar, akrilik, mürekkep ve polyester ile boyanmış kumaşlar,  ayna görüntüsünde paslanmaz çelik, pirinç, saçlar, halat, kırbaç gibi farklı malzemeler kullanarak, karışık teknikler uyguladığınızı görüyoruz. Bu değişik malzemeler birbirlerine bir şekilde bağlı hissini veriyor; bu konuda bize neler söylemek istersiniz?

Sanırım ilk önce iğne, iplik ve kâğıt ile başladım, sonra gerisi geldi ve birbirlerini takip ettiler. Malzemelerin kendi içlerinde psikolojik ve felsefi referansları var; mesela dikişlerin bir çoğu sembolik olarak tamir etmeyi amaçlar, zincirler ve halatlar ise mazoşist düşüncedeki  tercih olarak, zarar verilmeyi;  veya zamandan izler taşır. Her bir malzemenin kendi içinde bir dinamiği ve birbirini anlatan özellikleri var. Bunun sonucunda da, her biri birleşmeyi hedefliyor.

 Bazı eserlerinizde yazılarınız da var. Kaleminiz en çok neyin altını çizmek istiyor?

An neyin altını çizmemi uygun görürse onu yazıyorum. Her zaman akıllıca şeyler söylemiyorum. Bazen TV açık oluyor oradan bir alıntı yapıyorum; bazen elimde Judith Butler oluyor, oradan alıntı yapıyorum. Bazen kendimi bir şey üretirken buluyorum ve rüyalarım… Asıl güzel yanı işlerim ile birleştiği zaman, kronolojisini bozup yan yana koyuyorum yazıları ve bir bakmışım bilinçaltım meğer bana neler anlatmış.

 Eserleriniz arasında, mermer üzerine altın harflerle yazılı bir haber dikkati çekiyor. Bunun gazeteden seçilmiş gerçek bir haber olduğunu öğrendiğinde, insana traji-komik dedirtiyor. Ne dersiniz?

Sanırım bir buçuk sene önce karşıma çıkan bir haberdi bu. Telegraph veya Guardian’da yakaladım. Rusya’da bir kuaför salonuna hırsız giriyor ve para çalıp kaçmayı hedeflerken kuaförün sahibi kadın ile karşılaşıyorlar. Kadın hırsızı bir güzel dövüyor, çırılçıplak soyuyor ve üç gün boyunca sadece viagra ile besleyip tecavüz ediyor.

Tabii ki, böyle hikâyeler çok yaşanmıyor. Yaşanmadığı gibi traji-komik olarak algılanıp, birkaç gün sonra da kayıplara karışıyor. Bence buradaki en önemli noktalardan biri, bu hikâyeyi tarihselleştirmek ve onu altın harfler ile lahidin üzerine kazımaktı. 65 kiloluk mermer taşın üzerinde altın harflerden bir manşet!

 Neden bunu ikinci kez tarihselleştirme ihtiyacı duydunuz?

Sexism (cinsiyet ayrımı), genel şartlarda erkek egemenliğinin yoğun ve baskın olduğu toplumlarda daha çok ortaya çıkan bir kelime. Tabir aslında. Bu kelime unisex bir tabir, ancak genel alanlarda sexist (cinsiyet ayrımı yapan) dediğimiz zaman karşımıza bir erkek çıkıyor, kadın değil.

Burada anlatılmak istenen şey ortaya çıkıyor. Aslında bir kadın da sexist olabilir ve erkek mağdur durumda kalabilir. Kötülüğün traji-komikliği olmaz!  O yüzden bu yazıyı lahitleştirmeye çalıştığım gibi, sanat pratiğiyle de bunu belirginleştirmiş ve ikinci kez arşivlemiş oldum.

 Bir sonraki sanat yolculuğunuz nereye? Yeni hedefleriniz var mı?

Elbette, her yeni gün, yeni sergi veya yeni proje sonrasında yeni hedefler, amaçlar ve istekler ortaya çıkıyor; ama şimdi ulaşmak istediğim noktaları anlatmak istemem:), bana kalsın. Eylül-ekim arası bir proje için Londra’dayım, sonra da birkaç sanat fuarı var.

 

 

 Joana Kohen, 1988 İstanbul’da doğdu. Genç sanatçı, 2006-2007’de Milano, Instituto Marangoni’de, Moda ve Tekstil Tasarım Eğitimi ve 2007-2010’da Royal Academy of Fine Arts Antwerp’de Güncel Sanat Eğitimi almıştır. Daha önce birçok karma sergiye ve fuarlara katılmış olan Kohen’in 2012’de Un-Known'daki ilk kişisel sergisinin adı Fauna.