HEP AYNI MIYIZ?

Sanatçı Tina Varon’un Galeri ART 212’de sergilenen heykelleri, etkileyici renkleri, yumuşak ve karakteristik formlarıyla göze hitap ederken izleyeni düşündürüyor da...

Miryam ŞULAM Sanat
6 Mart 2013 Çarşamba

2 Mart Cumartesi günü, Nişantaşı ART 212’de açılan ‘Hep Aynı mıyız?’ adlı karma heykel sergisinde, Tina Varon ile Pembe Tüzüner’in konsepte farklı açılardan bakarak üretmiş oldukları olağanüstü güzellikteki heykellerin her birinin önünde uzun uzun durup izlemek istiyor insan. Biz insanlar hep aynı değil miyiz; aynı duyguları, benzer düşünceleri yaşatmıyor muyuz içimizde? Elbette öyle. Bir arada beğenimize sunulmuş, düşündüren ve bir o kadar da dekoratif olan bu sanat eserlerini sergi bitmeden mutlaka yerinde görmenizi tavsiye ederim.

 30 yıldır heykel sanatıyla iç içe çalışan Tina Varon’u biraz tanıyalım…

Evliyim ve iki kızım var. Eğitim hayatım Edebiyat Fakültesi, LCC, Bilgi Üniversitesi Tasarım Yönetimi ve Kültürü Bölümü olarak devam etti. Sanata, lise çağlarında bir arkadaşımın annesinden öğrendiğim tuz hamuruyla elle şekillendirme işi ile başladım. Daha sonra LCC’de İç Mimari ve Dekorasyon okurken seramik sanatçısı, heykeltıraş Tuba İnal’la tanıştım. Onunla olan arkadaşlığım bana seramiğin yolunu açtı. Ardından Ünal Cimit ve İlgi Adalan gibi ustalardan seramik dersi aldım. Zaman içinde işlerim heykelsi formlara dönüştüğü için hocalarım bana heykel yapmamı tavsiye ettiler. 90’lı yılların başlarında rahmetli İrfan Korkmazlar’dan heykel dersleri almaya başladım. Bir-iki yıl onunla çalıştıktan sonra bir müddet çalışmalarıma ara verdim; ta ki bir arkadaşımın sayesinde Yunus Tonkuş’un atölyesine gidene kadar. Onunla 7-8 yıl çalıştım. Bu çok zevkli atölye çalışmaları esnasında Pembe Tüzüner, Şebnem Keçeli ve Sibel Levi ile tanışarak 2008 yılında, dört kişi, atölyemizi kurduk. Sibel’in Amerika’ya yerleşmesiyle atölye çalışmalarımıza üç kişi olarak devam ediyoruz.

 Daha en baştan gönlünüzde heykeltıraş olmak mı yatıyordu yoksa önce sanatın başka dallarıyla ilgilendiniz mi?

Sanat her zaman hayatımın önemli bir parçası ve hayata bakış açım olmuştur. Plastik Sanatlar kendimi en iyi ifade ettiğim dal olsa da, sanatın diğer dallarıyla da bir izleyici olarak hep ilgilendim. Bu güne kadar heykelin yanı sıra, iç mimari ve dekorasyon konusunda da çalışmalarım oldu. Hatta mimari en çok ilgimi çeken sanat dalıdır.

 Heykel sanatına bakış açınızın oluşmasında en büyük katkıyı sağlayan hocanız kimdir?

Hocam Yunus Tonkuş’un verdiği eğitim sayesinde bu işi amatörlükten profesyonelliğe taşıdım. Bu vesileyle, sanatıma yansıyan önemli bir özelliğimi de keşfettim: yıllarca kendimi çok sabırlı bir kişi zannederken aslında ne kadar sabırsız olduğumu. Bu, benim için oldukça şok ediciydi. Hakkımda öğrendiğim bu olgu, bana yavaşlamayı öğretti; çünkü hocamın da dediği gibi, heykel asla aceleye getirilemez ve sabırsızlığı kabul etmez.

 Bir heykeli oluştururken, sanat eseri hangi aşamalardan geçer? Zorlukları nelerdir?

Heykellerim önce duygularımda, sonra düşüncelerimde beliriyorlar. Önce kâğıt üzerinde eskizini yaptığım çizimlerin daha sonra küçük modellerini yapıyorum. Ardından, heykellerimi en iyi hangi malzeme ile ifade edebilirim, ona karar veriyorum. Son aşamada duygu ve düşüncelerim üç boyutlu olarak hayata geçiyor. Bu süreçteki zorluklar ise seçilen malzemede beliriyor çünkü çalıştığım her malzemenin kendine özgü bir doğası var.

 En son 2010’da, ‘3 Güdü’ adlı bir karma sergide yer almıştınız. Bugüne dek kaç sergiye imza attınız?

Genelde, hep atölye arkadaşlarımla birlikte sergi açtık. Bu güne kadar on iki sergiye katıldım. Katıldığım tüm sergiler karma olsa da, her birinde kişisel sergi açacak kadar çok iş sergileme şansını yakaladım.

 ART 212’de, atölye arkadaşınız Pembe Hilal Tüzüner ile birlikte açtığınız yeni serginizin adı ‘Hep Aynı mıyız?’. Bu konseptin nasıl oluştuğunu ve eserlerinize nasıl yansıttığınızı bizimle paylaşır mısınız?

Sergimize koyduğumuz ‘Hep Aynı mıyız’ ismi, dünya var olduğundan beri insanların duygu ve düşüncelerinin aslında hep aynı olduğunu ve özünde değişmediğini anlatıyor. Bana göre, insanların ihtiyaçları, arayışları ve arzuları geçmişten günümüze din, dil, ırk farkı gözetmeksizin, değişmedi; sadece bunları ortaya koyuş şekilleri farklılaştı. Güven, ait olma, sevgi, özgürlük ve güç, insanların değişmeyen arayışlarından. Bu konudaki düşüncelerimi geçmişte tapınılan totem ve idollerin modernize edilmiş biçimlerini oluşturarak dile getirdim. Bu objeler, günümüz insanının hayatında gerek takı gerekse süs eşyası olarak yer almakta. Atölye arkadaşım Pembe Tüzüner’in yaptığı kuş heykelleri ise insanların, geçmişten günümüze süregelen özgürlük arayışını temsil etmekte.

 Çalışma stilinden etkilendiğiniz veya eserlerini çok beğendiğiniz diğer yerli ve yabancı heykel sanatçıları kimlerdir?

Yerli sanatçılardan Mehmet Aksoy ve İlhan Koman’ın işlerini beğeniyorum. Yabancılar arasından ise Costantin Brancusi ve Chihuly beni en çok etkileyen sanatçılar.

 Bir sanatçı olarak, her serginin Tina Varon’a kişisel anlamda bir şeyler kattığını ve bir sonraki sanatsal çalışmaları için itici güç kazandırdığını söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle; katıldığım her sergi bana yeni deneyimler ve tecrübeler kazandırıyor. İnsanların her türlü geri dönüşümü ise beni bir sonraki sergiye hazırlıyor.

 Heykel sanatına ilgi duyan sanatçı adaylarına aktarmak istediğiniz bir şeyler var mı?

Bir heykel sanatçısına söyleyebileceğim en önemli şey, başarılı bir heykelin iyi bir formdan oluştuğudur.