Dünyaları tuvaline sığdırmaya çalışan güzel ressam...

Şeyla Niyego fotoğraf makinesi ile yapışık yaşıyor. Sanatçı ruhuyla, baktığında anı yakalayan gözleriyle ve içindeki coşkuyla çektiği kareler, tuvallerinde kendi yorumuyla can buluyor

Miryam ŞULAM
3 Haziran 2009 Çarşamba

Duvarları onun eserleriyle giydirilmiş Bebek Lulu’s Cafe’de buluştuk. Şeyla Niyego kendine ve yakın çevresine ördüğü rengârenk dünyasıyla, asla yaşlanmayan kadınlardan. Yaşamındaki öncelikleri arasında, en başta eşi ve çocukları, daha sonra dostları ve sanatı geliyor. Sanatla yatıp, sanatla uyanıyor adeta. İçindeki küçük ve afacan kız ise hiç uyumuyor!

Şeyla Niyego’yu bize tanıtır mısın?

1958 yılında İstanbul’da doğdum. Ortaokul ve lise hayatım İsrail’de geçti. Yaz tatillerimde Burgazada’ya gelirdim. Eşimle burada tanışıp evlendik. Benim için Burgazada aşk demektir. 1977 yılında evlenip eğitimimizi İngiltere’de tamamlayarak tekrar İstanbul’a döndük. 21 yaşında kızım Melis’i, 26 yaşında oğlum İzel’i kucağıma aldım. Hep beraber büyüdük. Evin yaramaz çocuğu hala benim. Tipik ikizler burcuyum. Ailece gezmekten ve yeni yerler keşfetmekten çok keyif alırız. Yoga, yüzme, yürüyüş sevdiğim etkinliklerdendir. Kişisel gelişimle ilgili seminerlere katılıyorum. Bu konuda kitaplar okumaya bayılıyorum. Sinema, tiyatro, müzikal ve sergileri de ailece keyifle takip ediyoruz. Bir de 20 yıl aradan sonra yine piyano dersi almaya başladım.

Tuvalle ilk olarak ne zaman buluştun?

Tuval üzerinde resim yapmaya 1993 yılında rahmetli Gökhan Anlağan’ın atölyesinde başladım. Daha sonra Mahir Güven’in atölyesinde çalışmalarım altı yıl devam etti. Ardından, Mahir Hoca’nın teşviki ile dört arkadaş resim atölyesi açtık. Atölyemizde altı yıl Altan Çelem ile çalıştık. Ve son yedi aydır, evimin güzel bir köşesini atölye haline getirdim ve Altan Hocam’la birlikte çalışmaya devam ediyorum.

Resim yaparken neler yaşıyorsun?

Resim yapmadan önce kafamda konu oluşur. Bir şeylerden esinlenip hızlı bir şekilde, yoğun bir enerji ile tuvale dökmek isterim. Bazen aynı anda iki-üç tuval üzerinde çalışırım. Resmin bir yerinde tıkandığım zaman diğer tuvale atlarım, takılmayı sevmem. Benim için çabuk çıkan bir resim başarılıdır, çünkü enerjisi yüksektir.

Kendine özel bir tarzın var mı?

Tarzım, içinde bulunduğum ruhsal duruma göre değişir. Resimlerimde çok portre var, portre çizmeyi çok seviyorum. İlginç bulduğum insanların fotoğraflarını çekip tuvalime aktarmaya bayılırım.

Bugüne kadar hangi konseptleri resmettin? Nelerden ilham alıyorsun?

Sahiller, suya yansımalar, eski Balat evleri, nü’ler, peyzaj ve çiçekler gibi farklı konseptleri çalıştım. Burgazada, doğa, güneşin doğuşu, gökyüzü, bulutlar, hayatın içindeki farklı yaşamlar, balıkçılar, pazarcılar, kadınlar bana çok ilham verir.

Dinlediğim hoş bir müzik, okuduğum kitaptaki bir karakter, izlediğim tutkulu bir dans gösterisi de resim yapma arzusu uyandırır.

Önce hayal edip mi çizersin, yoksa çizmeye başladıktan sonra mı geliyor fikirler?

 

Önce hayal edip kâğıtta eskizini oluştururum, bunları yaparken çektiğim fotoğraflardan yararlanırım. Tuvale çizmeye başladığımda bazen hayal ettiğimden çok daha değişik bir desen oluştuğunun farkına varırım, işte o noktada özgürleştiğimi hissederim. Korkmadan cesurca fırça darbeleri ile tabloyu tamamladığımda benden mutlusu yoktur. Geçmiş yıllarda hata yapma korkusu ile çok kontrollü resim yapardım. Yıllar geçtikçe daha özgür olduğumun farkına vardım. Kendimi cesurca tuvalde ifade edebilmek çok keyifli…

Hangi teknikleri kullanıyorsun?

Tuvale önce fon atıp akrilik boya ile başlıyorum, ardından yağlı boya ile resmi tamamlıyorum. Bazılarında sadece spatulayla çalışmalar yapmışlığım da var.

Resim yaparken seni motive edenler?

Resim yaparken beni en çok eşim, kızım, ailem ve yakın dostlarım motive eder. Akşamları eşim eve geldiğinde çocuk gibi onu atölyeme götürür yeni yaptığım tabloyu gösteririm, onun görüşlerine çok önem veririm. Kızım da ‘Uç anne uç!’ diyerek beni motive eder. Tabii ki Altan Çelem Hoca’mın eleştirileri de benim için çok güçlü bir motivasyon oluşturur. Her hafta heyecanla resim dersimi beklerim. Yaptıklarımı hocam ile paylaşırım. Ne mutlu bana ki, böyle bir imkânım var.

Sanatçı olmak hayatına neler katıyor?

Sanat ile iç içe olmak hayatıma güzellikler katıyor; ruhsal doyum, yaratıcılığımı geliştirmek, kendimi özgürce ifade edebilmek ayrı bir haz veriyor. Ayrıca, bana sabrı öğretiyor, aslında yapı olarak sabırsız biriyim. Hocam resim yapmanın ilk on beş senesi zordur demişti.

Bugüne kadar sergilerin oldu mu?

1997’de Passion Sanatevi’nde, 2002’de Deniz Müzesi’nde, 2005’te Akademililer Sanatevi’nde, 2006’da Ekav Sanat Galerisi’nde, 2007’de de Çukurcuma Galeri Artist’te  atölye arkadaşlarımla karma sergilere katıldım.

Son olarak da bu ay kişisel sergin Lulu’s Cafe’de devam ediyor. Bunun hikâyesini kısaca bize aktarır mısın?

Lulu’s Cafe’deki ilk kişisel sergim 26 Nisan’da “Müzisyenler” teması ile başladı. 15 Haziran’a kadar da “Kadın ve Deniz” teması ile devam ediyor. Lulu’s Cafe’nin sahibi aynı zamanda OK! Dergisi’nin yayın koordinatörü olan Bekir Saçar’dan sergi ve özel röportaj teklifi geldi. Evde çekimler yapıldı ve gerçekten ortaya çok hoş şeyler çıktı. Yakınlarım tarafından da çok beğenildi.

Bir sonraki kişisel sergin ne zaman olacak? Böyle bir projen veya yeni bir konseptin var mı?

Evet, böyle bir niyetim var. Nisan 2010’da ‘kadın’ konseptinin ön planda olacağı kişisel bir sergi açmayı hedefledim.