Kıprıs

Elif ULUĞ Köşe Yazısı
5 Mayıs 2021 Çarşamba

Bizler aslında Kıbrıs diyoruz ama güzeller güzeli Kıbrıs Adasının onu özgürlüğüne kavuşturmak için ömrünü harcayan lideri rahmetli Rauf Denktaş’ın dilinden adanın adı hep böyle söylenegelmişti. Kıbrıs 1923’ten beri daimi gündemimizdir. Türkiye nedir, nasıl bir siyaseti var diye merak edenlerin ilk karşısına çıkan konudur Kıbrıs. 1973 yılında Kıbrıs Barış Harekatı ile gündemimizin tam da ortasına yerleşen Kıbrıs, bugünlerde ise iştah kabartan hidrokarbon yataklarıyla değil bizim, Akdeniz havzasına kıyı devletlerin, yetmedi Rusya’nın, yetmedi ABD’nin de baş gündem maddesi. Çünkü depolaması başarılabilirse çıkarılacak enerji dünya piyasasını, enerji dünyasının parametrelerini, kendini enerji sağlayıcısı olarak kabul ettiren devletlerin rahatını ciddi anlamda bozacak. Bağımsız ve eşit iki devlet olmanın ötesinde dünyanın önde gelen enerji şirketleriyle anlaşmalar yapmış olan Güney Kıbrıs’ın elde ettiği haksız kazanç sadece konuya taraf olan ülkelerin değil taraf olmayanların da antipatisini çekiyor. Türkiye de eli armut toplamayacak uluslararsı mahkemelerde hak arayışına girmiş durumda ve sondaj gemileri, donanmasıyla ciddi bir etki alanı yaratmayı başarmış görünüyor.

Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs ile ilgili olarak çok önemli bir gelime yaşandı. Ve Ada tarihinde ilk kez artık bağımsız bir ülke olma yolunda sağlam adımlarını atmaya karar verdi. Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye, geçmişteki görüşmelerden farklı olarak masaya BM parametreleri dışında yeni bir planla oturdu. 53 yıldır "iki kesimli, iki toplumlu federasyon" için yapılan müzakerelerin sonuç getirmediğini, 2004 ve 2017 yıllarında görüldüğü gibi Kıbrıs Rumlarının Türklerle ‘güç paylaşımı’ içeren hiçbir formüle sıcak bakmadığını kaydeden Kıbrıs Türk Toplum lideri Ersin Tatar, Guterres'e altı maddelik bir yol haritası sunarak ‘iki devletli çözüm’ planını somutlaştırdı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın arkasında durduğu bu büyük kararın her zaman çözümsüzlüğü dayatan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum kesimi tarafından tanınmak istenmediği de ortada ama ilginç bir gelişme var ki o da Avrupa Birliği’nde jet hızıyla çıkmış İngiltere’nin tutumu. Birleşik Krallık, Türk tarafına destek verecek gibi görünüyor. Geçtiğimiz 27-29 Nisan günleri arasından Birleşmiş Milletler öncülüğünde garantör ülkelerin katılımıyla Cenevre'de düzenlenen gayrıresmi konferanstan beklendiği gibi sonuç çıkmadı, çıkması da pek peklenmiyordu zaten ama Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in oturma düzeninde tam karşısında yer alan İngiltere Dışişleri Bakanı Dominic Raab’ın önerilerini ciddiye almadığı, buna karşı Raab’ın da ona “hayli ters” davrandığı görüşünde. Bunun nedeni, İngiltere’nin Cenevre öncesinde Türkiye ve Yunanistan ile Ada’daki Türk ve Rum taraflara sunduğu ‘gayrıresmî’ planın, Kıbrıslı Türklerin siyasi ve ekonomik haklarını Kıbrıslı Rumların umduğundan fazla vurgulaması. İngiltere AB üyeliğinden ayrıldıktan sonra Kıbrıs’ta daha esnek davranıyor, bu da Yunanistan’ın desteğiyle AB kozunu önde tutmak isteyen Kıbrıs Rum hükümetini rahatsız ediyor. Yunanistan ve Kıbrıs'taki Rum basınında çıkan haberlere göre, Kuzey Kıbrıs’ı biz tanımazsak AB üyesi ülkeler de tanımaz diye bir güven var. Görüşmelere aslında ‘mış gibi’ yapıp katılan Güney Kıbrıs ve Yunanistan tarafı için iki devletli çözüm asla mümkün değil ama işte yine masadan kaçtılar, yine oyunbozanlık yapıyorlar  denmemesi için katıldıkları bir toplantı.

İngiltere 1571’den 1878’e kadar Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetilen adanın hamisidir. Peki nereden sahneye çıktı bu İngiltere diye düşünebilirsiniz? Neden Fransızlar ya da İtalyanlar filan değil de İngiltere? Birleşik Krallık’ın, Süveyş Kanalının açılışından sonra Akdeniz’in anahtarı olarka gördüğü Kıbrıs, 1877-1878 Osmanlı - Rus Savaşı ardından imzalanan Berlin ve Ayastefanos Anlaşmaları’ndan sonra maalesef İngiltere’ye verilen bir ödül oldu. Akdeniz’in o dönemde iştah kabartan ekonomik potansiyeli İngiliz diplomatların hedefiydi. O dönemde gayet kaypak bir tutum izleyerek bazen osmanlı’nın yanında bazen de karşısında duruşuyla aslında Rusya’nın Akdeniz’e inişini engellemek de İngiltere’nin baş hedefiydi. Kars ve Batum’u Ruslar tarafından işgal edilen Osmanlı Devleti denize düşen misali İngiltere’nin sığınması altına girer ve Kıbrıs İngilizler’in olur. Bu arada İngilizler durmaz ve Rusya ile de gizli bir anlaşma yaparak Osmanlı Devleti’ni çırak çıkarır. İngiltere Kars, Ardahan ve Batum’un Rusya’da kalmasını kabul eder fakat Rusya da Doğu Beyazıt’ı Osmanlı Devleti’ne geri verir.

Güzel Kıprıs her daim halkların, hükümdarların, devletlerin gözünü kamaştırmış, bir blöf konusu olmuş, başı maalesef dertten tasadan kurtulamamıştır. Gelecek günlerin pek ihtimal vermesem de ülkelerimiz adına güzellikler ve barış getirmesini diliyorum.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün