Özgürlükten ne anlıyoruz?

3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Üzerine Düşünceler…

Mois GABAY Köşe Yazısı
5 Mayıs 2021 Çarşamba

Toplumsal olanın bireysel hayatlarımız üzerindeki etkisini Platon ‘Devlet’ eserinde ‘Mağara Alegorisi’ ile bizlere aktarır. Doğdukları andan itibaren bir mağarada zincirli, gördükleri tek gerçekliğin önlerine yansıyan gölgeler olduğunu düşünen bir grup insan düşünün. Bir gün içlerinden biri zincirlerini çözmeyi başarır, mağarayı terk eder ve dışardaki hayatla, alışık olduğunun dışında bir gerçekle tanışır. Mağarada gördükleri gölgelerin gerçek olmadığını geri dönüp arkadaşlarına anlatmak ister. Kimseye kendini inandıramaz. Mağara toplumu, zincirli insan o toplumun her bir bireyini, zincir toplumsal yapıyı koruyan kuralları, genel kabul görmüş değerleri sembolize eder. Zinciri kırabilip gerçeklikle tanışan insan ise sorgulayan kişidir. Bugün bizlere hazır kalıp dayatılmaya çalışılan, sorgulamadan uzak her bilgi ellerimize takılmış birer zincir gibidir.

Jean Paul Sartre, ‘Varoluşçuluk’ eserinde bireyin özgürlüğünü şu sözlerle belirtir: “İnsan özgür olmaya mahkûmdur, zorunludur.” Zorunludur, çünkü yaratılmamıştır. Özgürdür, çünkü yeryüzüne geldi mi, dünyaya atıldı mı bir kez, artık bütün yaptıklarından sorumludur. Varoluşçu, tutkunun (ihtirasın) gücüne inanmaz. Güzel bir tutkunun, coşkun bir sel gibi, insanı birtakım kaçınılmaz edimlere sürükleyeceğini düşünmez. Kötü edimler için bir özür kaynağı saymaz tutkuyu. Ancak şunu düşünür bu konuda; insan kendi tutkusundan sorumludur. Ayrıca, varoluşçu, insanın yeryüzünde kendisine yol gösterecek, önceden verilmiş bir işaret bulabileceğini de düşünmez. Böylesi bir işaretin ona bir yardımı dokunacağına aklı yatmaz da ondan. Her insanın bu işareti canının istediği gibi yorumlayacağını bilir de ondan...” Sartre’a göre özgürlük bir cesaret işidir. İnsanın kendini inşa ettiğinin bilincine varması korkuyu da yanında getirir.

Albert Camus ise hayatın ‘Absürd’ olmasını her ne kadar dile getirse de kişinin ‘başkaldırı’ hakkı ile yaşamı anlamlı kılabileceğinin altını çizer. Sartre ile ‘Varoluşçuluk’ tanımlarında ayrılsalar da sorumluluk tanımlarında birleşirler. Önemli olan, her taraftan akarak üzerimize gelen varoluş karmaşasında kendimize uygun bir proje yaratmamız, yani hayatın ‘bizim için’ anlamını yakalamamız ve o projeyi her şeye rağmen sürdürmemizdir. Koşullar, bizi ne kadar kısıtlarsa kısıtlasın ne kadar kuşatılmış hissedersek hissedelim, kendi doğrularımızda yolumuzu çizme özgürlüğümüz her zaman vardır. Bununla birlikte zorlukları, sorumluluğu ve bedelleri de üstlenmemiz gerekir.

Özgürlük ve varoluş üzerine düşünmeye devam ededuralım, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü gününde size değerli basınımızın araştırmacı(!) kalemlerinin özgürlükten ne anladıklarını aşağıdaki haberlerle sunmak isterim:  

30 Nisan 2021 Hürriyet, Savaş ÖzbeyFransız komedyen Dieudonne M’bala ülkesinde özgür olmadığı için Türkiye’ye sığınacakmış. Kamerunlu baba, Fransız anneden olma Dieudonne’un manası Allahverdi gibi bir şey. E buyur gel, komik insan. 4 milyon insan sığındı, seni mi sığdıramayacağız koca Türkiye’ye... Başımızın üstünde yerin var. Yalnız o değil de komedi demişken... Memlekette ciddi bir komedi dizisi sıkıntısı var. Sosyal medya falan bile cılızlaşıyor, caps yapacak malzeme kalmadı. Avrupa Yakası gibi heyecanla gününü, saatini beklerdik.

3 Mayıs 2021 Hürriyet, Mehmet Soysal: İfadenin İki Yüzlü Hürriyeti yazısı

2. Dünya Savaşı’nda Yahudilere yapılan soykırımı reddettiğini açıkladığında bir kaşık suda boğulmaya çalışılan Fransız düşünür Roger Garaudy, 14 yaşında Protestan, sonra Katolik ve 69 yaşında ise Müslüman olduğunu söylemişti.

Her iki yazının da hiçbir yerinden tutulacak tarafı yok. Mehmet Soysal’ın Holokost inkarcısı Roger Garaudy’yi “Fransız düşünür” olarak takdim edip, övmesine mi, yoksa aynı gazetenin yazarı Savaş Özbey’in bir başka antisemit, Holokost inkarcısı Dieudonné’ye “Başımızın üstünde yerin var!” demesine mi öfkelenelim, bilemedim.

Allah Hitler’den razı olsun” tweet’i atıp, özür bile dilemeyen Yıldız Tilbe’nin milyonları peşinde sürükleyebildiği bir ortamda, Dieudonné ile gün gelir de sahne alırlarsa şaşırır mıyız? Gazetecinin en iyi niyetle araştırmacı olmadan uzak, hazır kabullenmeleri haber gibi paylaştığı, gerçeğin birkaç kez eğrilip büküldüğü bir ülkede sorarım sizlere; “Peki biz bunu mu hak ediyoruz? 

Gerçeği bizlere sunabilecek cesarette, onurlu tüm gazeteci dostların dünya basın özgürlüğü günü kutlu olsun!

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün