"Ben özgür ve korkmayan bir Yahudi´yim"

Rav Mendy Chitrik, kaşer sertifikası sahibi fabrikaları denetlemek için gerçekleştirdiği yolculukları, özellikle son yıllarda Anadolu´da Yahudi mirasının kaybolan izlerini takip eden bir tura çevirdi. Çanakkale´den Nemrut´a, Sakarya´dan Anamur´a uzanan bir rotada Yahudi izlerinin peşine düşen Rav Mendy ile 26 günlük bu eşsiz yolculuğunu konuştuk.

Mois GABAY Söyleşi 1 yorum
29 Eylül 2021 Çarşamba

“Bir insan her zaman olduğu yer ve yeni şartlara uyum sağlamalıdır!”

Tişri bayramlarının hemen öncesinde Şalom ofisinde geçtiğimiz yaz gerçekleştirdiği 26 günlük ‘Anadolu Yahudi İzleri’ gezisinin izlenimlerini konuşmak için buluştuğum Rav Mendy Chitrik sözlerine bu sözlerle başlamıştı. Şüphesiz karşınızda röportaj yapmaya niyet ettiğiniz kişi bir haham ise sorularınıza bir nebze daha dikkat etmeniz gerekir. Hele bir de bu kişi iki yıldır yaz aylarında Kaşer Denetimi vesilesiyle Anadolu’yu neredeyse bir rehber gibi karış karış öğrendiyse işiniz daha da zorlaşır. Rav Mendy ile röportaja başlarken elimde halihazırda on soruluk bir metin olsa da tahmin ettiğim gibi sözü ilk kendisi ele almış ve röportaja başlamaya fırsat kalmadan hayata dair hepimize ders olabilecek sözleri sıralamıştı. Nitekim geçtiğimiz yıl Zoom üzerinden kendisi ile gerçekleştirdiğimiz ‘Nerede Hata Yapıyoruz?’ sohbetinde de muhteşem Türkçesi ve hazırcevap özelliği ile beni bolca terletmişti. Şalom ofisinde üç saate yakın süren görüşmemizde Rav Mendy Chitrik bir yandan Anadolu’ya ve tabii ki 2700 yılı aşkın Yahudi mirasının zaman içerisindeki değişim ve gelişimine dair birbirinden ilginç gözlemlerde bulunurken, samimi paylaşımları ile bolca düşünmemi de sağladı.

Tekrarlarını da yapmayı ümit ettiğim bu keyifli sohbetten önemli satır başlarını paylaşmaya çalışacağım.

“Haham olmak her insandan bir şey öğrenmeyi gerektirir!”

Rav Mendy sohbete başladığımızda ilk söylediği cümle “Bir insan her zaman olduğu yer ve yeni şartlara uyum sağlamalıdır” olmuştu. Nitekim salgın döneminde birbirinden seçkin konuklarla gerçekleştirdiği 110 farklı Zoom sohbeti bu yeni şartlara uyumun bir göstergesiydi. Öğrenmenin bir yaşı ve statüsü olmadığını şu sözlerle özetlemişti. “Ben haham olarak insanlarla kahvelerde konuşuyorum. En sevdiğim kafe Starbucks, bilirler ki orada soya sütlü kahve içerim. Bir insan kendini ancak öğrenci olarak görürse öğrenebilir ve ilerleyebilir. Haham kimdir? Her insandan bir şey öğrenebilendir. Haham olmak öğrenmeyi gerektirir…”

“20 sene evvel ilk geldiğimde bir gün bu deneyimleri paylaşacağım hiç aklıma gelmezdi!”  

Rav Mendy geçtiğimiz yıl da gerçekleştirdiği ve Facebook üzerinden bolca yayınladığı Yahudi Mirası İzleri gezisinde bu yıl yine çok kapsamlı bir rota eşliğinde Bursa, Balıkesir, İzmir, Tire, Manisa, Turgutlu, Akhisar, Efes, Söke, Milas, Bergama, Çanakkale, Gelibolu, Keşan, Ankara, Kapadokya, Kayseri, Adıyaman, Nemrut Dağı, Çermik, Malatya, Diyarbakır, Nusaybin, Mardin, Urfa, Harran, Antep, Kilis, Antakya, İskenderun, Adana, Mersin, Anamur, Antalya, Isparta, Burdur, Afyon, Eskişehir, Sakarya, Konya, Ereğli, Karaman, Ermenek beldelerindeki Yahudi izlerini sürerek 26 günlük büyük bir macerayı tamamladı. Şüphesiz bu uzun seyahat dönemine denk gelen talihsiz orman yangınları ve üstüne üstlük bir densizin utanmadan Rav Mendy ile orman yangınları arasında bağ kurmaya yönelik hadsizce yaptığı antisemit paylaşımlar bizleri üzmüş ve bir o kadar da endişelendirmişti. Rav Mendy’ye fırsat bulur bulmaz ilk sorum “Anadolu’da kendini ne kadar güvende hissettiği?” üzerineydi. Bundan sonrasını Rav Mendy’nin ağzından dinliyoruz:

“Saha ve Twitter Bambaşka!”

“Geçtiğimiz yıl yaptığımız geziyi Facebook üzerinden tanıtmıştık. Dedem Belçika Hahambaşısı idi. Belçika’da bulunduğum dönemde onun hayatını Twitter üzerinden anlatmaya ve aktarmaya başladığımızda yoğun bir ilgi görmüştü, çok güzel etkileşim olmuştu. Biz de bu yıl Anadolu Yahudi mirasını Twitter üzerinden tanıtmayı ve paylaşmayı uygun gördük. Twitter’daki hayatlar ile gerçek hayat aslında bambaşka. Bu benim de sahada gözlemleyebildiğim bir deneyim oldu. Politika ve diplomasi başka, yaşadığımız hayatlar başka. Öncelikle yaşanan antisemit vaka ile ilgili yetkililer hemen müdahale etti. O sözleri sarf eden kişi yetkili makamlarca çağrıldı. Türk Yahudi Toplumu Eşbaşkanlarımız Erol Kohen ve İshak İbrahimzadeh’ye de destekleri için teşekkür ederim.

Her gittiğim şehre varmadan özellikle Google üzerinden ‘havra’ ve ‘Yahudi’ kelimeleri üzerinden arama yaptım. Kahvelerde insanlarla konuştum. Anadolu’da kimse benim kipa ile dolaşmamı yadırgamadı. Hatta Kaşerut nedeni ile bir fırına girip ekmeği kendim yapmamı bile kabul ettiler. Çok keyifli fotoğraflar çekildik.

Bizler yaşanan bazı acı olaylardan dolayı bütün hikâyeyi ‘antisemit’ olarak boyamamalıyız. Amerika’da veya Fransa’da olsaydım, bu şekilde rahat kipa ile dolaşamazdım. Kilis’te bizzat Vali Bey ile iki saati aşkın sohbet edip ardından da sinagogu ziyaret ettik. Çıkışta komşular bizi kahveye davet ettiler.”

Manisa'da iki imam bir haham

“Yahudilik Anadolu’da devam eden en eski din!”

Rav Mendy’ye bu değerli paylaşımları sonrası heyecanla sorduğum konu ise bu kez yeni olarak neleri keşfettiğiydi. Mezar taşlarından Yahudi geleneğine, eski Yahudi evlerinde kalan mezuza boşluklarından isimlere birçok yeni öğrendiğim bilgiyi paylaştı. Sizlerle bu ilginç bilgilerden birkaç ilginç detayı yine Rav Mendy’nin ağzından aktarıyorum:

“Mezar taşları üzerlerindeki yazılar hayatın zamanla nasıl değiştiğini de bizlere gösteriyor. 600 sene evvel çok basit mezar taşları varken,17. ve 19. yüzyıl arasındaki mezarlarda çok süslü taşlar tercih edilmiş. Daha da ilginci mezar taşlarında İbranice’nin zaman içerisinde yerini Judeo-Espanol lisanına bırakması… Oradan Fransızca-Almanca mezar taşlarına derken Türkçe mezar taşlarının da ön planda olduğu bir dönemi görebiliyoruz.”

Rav Mendy ile sohbetimizde yine bu topraklara özgü, Anadolu inanışında hatta Şaman geleneğinde bile yer alan bir inanıştan söz açılıyor. İzmir Yahudi Mezarlığında gördüğü ‘Mirkado Yitshak’ diye bir ibare Rav Mendy’nin dikkatini ‘Merkado’ yani ‘satılmış’ sıfatına çekmiş Sefarad geleneğinde de olan bu inanışa göre bir çocuk bir hastalık veya düşük gibi bir durumundan sonra dünyaya gelmişse, bebek eski zamanlarda ona 7-8 yaşlarına kadar -kötü talihi ‘aldatmak’ için- bir yakınına sembolik olarak satılır ve o bebeğe sahip çıkarmış. Nitekim Türkçede de 'satmak' kökünden türetilen Satılmış gibi isimlerde, bebeğe musallat olan kötü ruhları, bebeğin o aileye ait olmadığına, başkasına satıldığına inandırarak kandırma hilesi yatmaktadır.

“Milas Yahudi Mezarlığı ziyaretimizde doğum yaparken vefat etmiş Rahel adından bir kadının mezar taşına rastladık. Hatta etrafta bulduğumuz kimi kemikler ve mezar taşları da bu mezarlığın daha evvel çok daha büyük olduğunu bizlere göstermekteydi. Milas Sinagogu günümüzde bir halk eğitim merkezi olarak faaliyet gösterse de Milas Yahudi evlerini keşfederken Twitter üzerinden, Teksas’a Milas’tan göç eden bir Yahudi ailenin aile bağlarını bulabilmesini sağladık. Chabad.org sitesi üzerindeki benim gezimle ilgili makaleyi okuyan aile bu vesileyle, twitter üzerinden büyük büyükbabasının evlerini bulmayı başardı.

Milet Antik Kentini ziyaret ederken tiyatro alanında ‘Yahudiler için özel oturma yerleri vardır’ ibareli Latince bir kitabe keşfettik. Ünye’de bugün halen ‘Yahudi düzü’ isminde bir yerin varlığını gördük.

İzmir, Akhisar, Turgutlu, Kilis ve daha birçok şehirde ailelerin Yahudilerle ilgili hatıralarından ortak olarak ‘Annem Şabat günleri Yahudi evlerine ateş yakmak içi yardıma giderdi’ sözüyle karşılaştık. Bu da bizlere günümüze kalabilen Yahudi izlerinin genelde sinagog, mezarlık ve Yahudi yaşam tarzı olduğunu hatırlattı.

Kilis’te Yahudilerin gittikleri bir hamamda mikve bölümünün halen durduğunu heyecanla gördük.

Anadolu Yahudi Mirasını araştırırken çok yönlü bir çerçeveden bakıp, Anadolu’da Yahudiliğin devam eden en eski din olduğunu da unutmamamız gerekir. Bet- Amikdaş, Süleyman Mabedi’nin yıkılışı sonrası yağ ile yakılan Şabat mumlarının zeytinyağı bulunamaması nedeniyle bir Kapadokya geleneği olarak bölgede bulunması nedeniyle petrol dahil her türlü yağdan yakılabilmesinin ortaya çıktığını biliyoruz.”

“Eğer biz ilgi göstermezsek, Yahudi mirası kaybolacak! Bu mirası tanıtmak bizlerin görevi”

Rav Mendy’ye bu keyifli sohbetin sonunda çocuklarına bu topraklardaki Yahudi mirasını tanıtmak isteyen anne babalara neleri önerebileceğini sorduğumda cevabı çok açık ve netti: “Nereye gidersen git, Yahudi izlerini mutlaka çocuklarına göster! Anadolu’da Yahudi izlerini keşfetmek için ilk durak olarak Batı Anadolu-Ege bölgesi ile başlayabilirler. Milas-Muğla-Fethiye-Bodrum yol üzerinde gezebilecekleri eski Yahudi yerleşimleri.

Türk Yahudilerinin geçmişini sadece Sefarad toplum üzerinden okumak eksik kalacaktır. Türkiye’de Aşkenaz, Sefarad, Romanyot, Karay, Mizrahi Naşdiden ve Kürt Yahudileri dahil tam yedi ayrı Yahudi geleneği vardır.

Türkiye’de dört ayrı şehirde dört ayrı sokağa ‘Havra Sokağı’ adı verilmiş. Bunlar Çanakkale, Gelibolu, İzmir ve Antalya’da… Bu da Yahudi kültürel mirasını yansımalarının etkisi…

Eğer biz ilgi göstermezsek, Yahudi mirası kaybolacak! Bu mirası tanıtmak bizlerin görevi!”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün