Libya’da neler oluyor?

Sami AJİ Köşe Yazısı
1 Temmuz 2020 Çarşamba

Uzun zamandır siyasete dokunmamıştım…  

Ancak Akdeniz’in her tarafından ve Akdeniz ile ilgisi dahi olmayan ülkeler Libya’nın iç işlerine karışıp o yöreyi bir nevi “Gordion düğümüne” çevirince, dikkat çekici gelişmeler yaşandı.

Hele ülkemizin, süregelen karmaşada taraf olması, üstüne üstelik Mısır ve meşru Libya hükümetleri arasında savaş tamtamlarının çalınması gözlerimi yeniden dış siyasete yönlendirdi.

Görüşlerimi paylaşmak istedim. İnşallah sıkılmazsınız.   

Aslında Libya ile ilk ilgim, sevgili eşimle Bursa’da balayı seyahatimizdeyken başladı. 1 Eylül 1969 günü, Libya Kralı İdris el-Sunusi’nin Muammer Kaddafi adında 27 yaşında bir yüzbaşının önderliğinde devrildiğine ve cumhuriyet ilan edildiğine dair haberler dolaşıyordu. Kısa zamanda kesinleşti. 

Devam eden yıllarda o ülkede çok ilginç gelişmeler ve reformlar yaşandı. 

Kaddafi’nin dış politikası çok istikrarsızdı. Bir taraftan pan-İslamist bir atılımla Suriye, Mısır, Libya ve birkaç Arap ülkesini kapsayan birliği kurup yaşatmaya çalıştı ama başaramadı.  

Ardından sosyalist blokla temasları sıklaştırdı. Ancak ardından 3. Dünya ülkeleri arasında yer almayı ve İsrail karşıtı bir politikayı tercih etti.

Lockerbie (İskoçya) kasabası üzerinde infilak eden Pan-Amerikan Hava Yollarına ait uçağın içine bombanın Kaddafi’nin emriyle konduğunun anlaşılmasıyla, Libya uzun süre uluslararası alanda tecride uğradı.

Son yıllarda ise tamamen yön değiştirerek Batı ile ilişkilerini geliştirmeye başladı. Hele Fransa ve İtalya’nın ona gösterdiği ilgi, verdiği destek tüm dünya basınında yer almaktaydı. Kaddafi ‘İslami terörizme’ ve ‘yasa dışı göçlere’ karşı çıkan bir lider olarak tanıtılmaya başlandı.

Şunu da kabul etmek gerekir ki Kaddafi dönemi ülke içinde bir istikrar ve kalkınma dönemi olarak da kabul edilebilir. Muazzam petrol gelirlerini çok akıllı ve bilgili bir ekiple değerlendirerek Libya’yı adeta bir sanayi ülkesi haline dönüştürmüştü. Libya kendine yeterli bir ülke olmaktan öteye giderek, orta ve batı Afrika’dan önemli sayıda göçmenlerin çekim merkezi haline getirmişti.

(Türkiye’nin de bu kalkınma hamlesi içinde çok büyük inşaat işleri aldığını ve binlerce işçinin oralarda çalışma imkânı bulduğunu da hatırlayalım.)

Sosyal alanda da ve bilhassa kadınlara yönelik reformları da unutmamak gerekir. Cinsiyet eşitliği prensibini ilan ettikten sonra, “eşit işe eşit ücret” üzerinde ısrarla durmuştu. Libya kadınlarının bir federasyon altında birleşmelerini sağlamıştı. 16 yaşından küçük kızların evlenmesini kesinlikle ve ağır cezalar ihdas ederek yasaklamış ve evlilikte mutlaka kadının rızasının alınmasını şart koşmuştu. 

Ancak tüm diktatörler gibi Kaddafi rejimi de ‘metal yorgunluğundan’ kurtulamamıştı. 

2011 yılında Arap baharının (her ne demekse) havası Libya’yı vurmuş ve yaşanan karmaşalar sonucu Kaddafi iktidarını kaybetti ve linç edilerek öldürüldü.

O tarihten beri Libya bir türlü istikrara kavuşamadı. 145’ten fazla aşiretin bulunduğu bir ortama bir de Fransa, İtalya, Rusya, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye ve Mısır da girince çözülmesi zor bir ‘düğüm’ ortaya çıktı.

Sonuçta acıları çeken, göç yollarını arayan Libya halkıdır.

Kulunuza göre çıkış yolu, Libya’nın binlerce yıllık tarihi incelenerek bulunabilir.

Antik Mısır’dan başlayarak yani firavunlar devrinden beri hiçbir yabancı ülke Libya’ya hükmedememişti. Grekler, Romalılar, Arap orduları, Osmanlı daha sonra İtalya hep hüsrana uğramışlardı.

Birleşmiş Milletler ve ona bağlı kurumların da yeni bir formül bulma teşebbüsleri de, teşkilata üye birçok ülkenin değişik yön ve şekillerle müdahaleleri ile akamete uğramaktadır.

Dolayısıyla çıkış yolunu Libyalıların kendileri bulmalıdır. Ve bu yönde tüm imkânlara sahiptirler. 

Okuma yazma bilenlerin oranı yüzde 99’a ulaştı. Yedi milyonluk ülkede on üniversite mevcut. Son araştırmalara göre de gerek eğitim gerekse araştırma seviyeleri de her geçen gün yükselmekte.

Nihayet internet ve sosyal medya kullanımında adeta bir patlama yaşanmakta. 

Başlığa dönüyorum. Ümidim ve temennim tüm yabancı güçlerin Libya’yı terk etmeleri ve halkını rahat bırakmalarıdır. Binlerce yıldır yaşadıkları topraklarda onlar da rahat ve huzuru hak etmişlerdir.

Özetle, bence, Libya Libyalılarındır.  

*Baştaki resim MÖ 2000’li yıllarda Mısırlılar tarafından çizilmiş olup Libyalıları temsil etmektedir.

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün