İKSV İstanbul Tiyatro Festivali-3 Golden Mask İstanbul´da

İstanbul Tiyatro Festivali ile, o yıl ülkede sahnelenmiş olan yüzlerce oyun arasından seçilen en iyilerinin izlendiği, hem festival, hem ödüllendirme programı Golden Mask Rusya Sahne Sanatları Festivali´nin işbirliği sayesinde, 2018 yılından beri İstanbul seyircisi, çağcıl Rus tiyatrosunun en önemli çalışmalarını izlemiştir. Bu yıl, Golden Mask İstanbul´da Çevrimiçi programıyla Rusya´nın çok ses getirmiş üç güncel yapımı çevrimiçi gösterimlerle tüm Türkiye´nin seyircilerine ulaşıyor.

Erdoğan MİTRANİ Sanat
15 Kasım 2021 Pazartesi

Vladimir Pankov: ‘Ayı’

GITIS Yönetmenlik Bölümü 1999 mezunu Vladimir Pankov, Moskova tiyatrolarında oyunculuk yapmış, 2003’te, tiyatro ve müzik alanında deneysel çalışmalar yapmak amacıyla müzisyenleri, koreografları, oyuncuları, ses mühendislerini ve bestecileri bünyesinde toplayan bağımsız stüdyo SounDrama’yı kurmuş. Stüdyo her yıl kendi özgün tarzında çok sayıda oyun sahneleyen, uluslararası projelere ve turnelere katılan, diğer tiyatroların yapımlarına, film ve TV şovları için müzik besteleyen ve konserler düzenleyen çok disiplinli bir oluşum…

Pankov’un 2016’dan beri sanat yönetmeni ve direktörü olduğu Moskova Oyun Yazarlığı & Yönetmenlik Merkezi ile Çehov Uluslararası Tiyatro Festivali’nin ortak yapımı olarak, SounDrama tarzında sahneye koyduğu Çehov uyarlaması ‘Ayı’, müzikal ve dramatik öğelerin ustalıkla iç içe geçtiği, müzikal bileşenle tiyatronun büyük bir ustalıkla bütünleştiği, çok keyifli ve eğlenceli bir çağcıl gösteri.

Çehov’un Fransız Vodvillerinden ve Bulvar tiyatrosundan esinlenerek yazmış olduğu zarif kısa oyun ‘Ayı’, eşinin yasını tutan genç dul ile ölen adamın borcunu istemeye gelen kaba saba toprak sahibi bir erkeğin inatlaşmasını son derece mizahi bir üslupla anlatır. Kendini evine gömmüş zarif ve acılı Popova ile, alacağını tahsil edememe olasılığının daha da kabalaştırdığı Smirnov’un, tartışmadan nefrette ve giderek absürt ötesi bir düellonun fiilen gerçekleşmesine varan kavgalı ilişkileri, beklenmedik şekilde aşka dönüşerek, duyguların samimiyetini ve değişken doğasını sorgulayarak, romantizmin nadiren ele alınan tuhaflığına da ışık tutar.

Ödüllü yönetmen Pankov, yazıldığından beri defalarca sahnelenmiş olan oyuna kendi özgün yorumunu getirirken, ikilinin nefretle aşk arasında gidip gelen kaprisli ilişkisini, drama ile müziği ustalıkla karşı karşıya getirerek yansıtır. Bu ikilik sahnelemenin her anında karşımıza çıkar. Popova ve Smirnov’a getirdikleri müthiş esprili ve komik yorumla grotesk ve abartılı oyunculuğa saygınlık kazandıran Elena Yakovleva ile Alexander Feklistov’un karşısına, Çehov’un her zaman komik ile liriğin iç içe geçirdiğini iyi bilen Pankov, ikilinin bir tür antitezi olarak, olayları ve başkarakterlerin tartışmalarını aryalarla yurumlayan profesyonel opera şarkıcıları Nadezhda Meer ve Peter Markin’i getirir. Müzik skorunu üstlenen Artyom Kim ve Sergey Rodukov da bu ikiliği, dönemin popüler şarkıları ile klasik opera bestelerini harmanlayarak sürdürürler.

Sonuç olarak, canlı müziğin, her biri müzik aletlerini ustalıkla kullanabilen, başarıyla çarkı söyleyebilen müzisyen oyuncularla operacıların müthiş birlikteliğinin, ustaca yapılmış bir yama işi gibi benzersiz bir bütünlüğe ulaştığı, farklı, aykırı ama bir o kadar da Çehov’un özüne sadık, cümbüşlü ve son derece komik müthiş bir gösteri.

 Dmitry Krymov: ‘Boris’

Aleksandr Puşkin’in 1825 yılında sürgündeyken yazmış olduğu Boris Godunov, uzun yıllar sansüre takılır, dönemin şartlarına göre sahnelenmesi de güç olduğundan ancak 1865’te seyirci karşısına çıkabilir. Shakespeare’in tarihi oyunlarından etkilenerek yalın, gerçekçi ve şiirsel bir dille yazmış olduğu oyunda Puşkin, gerçekten yaşamış tarihsel bir kişi üzerinden iktidar-birey çatışmasını, halkların yönetime bakış açısını irdeler. Korkunç İvan’ın ölümünden sonra 1598-1605 yılları arasında 7 yıl Rus Çarı olarak hüküm süren Boris Godunov’un hanedan soyundan olmasa bile halkın oyu ile tahta geçişiyle başlayan oyun, çarın bir türlü halkın tam desteğini sağlayamayışına odaklanır. İktidara sahip olma serüveninde, tahtın doğal varisi olan İvan’ın oğlu Dimitri’nin ölümünde parmağı olduğu düşünülen Boris, hüküm süresi boyunca ne yaparsa yapsın halkın eleştirilerinden kurtulamaz, ancak kötünün iyisi olarak kabul görür. Düzmece bir Dimitri ortaya çıktığında, taht kavgası etrafında gelişen olaylar, Boris’i trajik sonuna götürür. Başlarda dönemin Rus yöneticilerini eleştiren oyun sonlara doğru halkın ne kadar kolay savrulmaya müsait olduğunu, küçük büyük her türlü doldurma ve dedikodu ile yönlendirilebileceğini, kendi yöneticisini bile seçemeyecek durumlarda bile olabileceğini göstererek sadece yönetenlerin kötü niyetini değil, yönetilenlerin de aymazlığını ve bilinçsizliğini de tenkit eder.

1954’de doğan, ünlü tiyatro ve sinema yönetmeni Anatoly Efros ile tiyatro eleştirmeni Natlaya Krymova’nın oğlu Dmitry, Yahudi düşmanlığı Sovyet döneminde alttan alta devam ettiği için, sanat çevrelerinde annesinin soyadını kullanmaya başlamış. Resim, nazım, nesir, müzik, tiyatro ve pop kültürü elemanlarını harmanlayarak, kendine has bir tarz yaratmış olan Dmitry Krymov, çığır açan yorumlarını, çeşitli kaynaklardan elde edilmiş görsel ve işitsel öğelerle oyuncular tarafından inşa edilen dinamik kurgular olarak sahneler.

Dmitry Krymov, yapımcı Leonid Roberman ve Moskova Müzesi ile ortak yapım olarak oluşturduğu ‘Borisi, gücü yaratan tüm unsurların kirliliğini, hınzır bir kara mizah anlayışı ve gündelik hayatımızda sıklıkla karşılaştığımız ironik unsurlarla kapkaranlık bir güldürü olarak sahneler. Krymov, Puşkin’in kısmen kullandığı ünlü metnini yapboz gibi alt üst ederek tarihsel öyküyü günümüze taşır ve günümüz Rusya’sının siyasi gerçeklerini açığa çıkarır. Geçmiş yüzyılların koşulları ve dönemin ahlak anlayışı çağcıl dünyada karşılığını bulurken, neredeyse interaktif anlatım, izleyici ile korkutucu bir samimiyet kurarak neredeyse rahatsız edici bir gerçeklik duygusunu var eder.

“Boris Godunov”un, geçmişin tüm hükümdarların izlerini taşan Moskova Müzesi’nde sahnelenmesinin büyük önemi var. Boris’in, “şimdi mezarlara gidip Rusya’nın ebedi istirahatte hükümdarlarına saygılarımızı sunma zamanı” demesiyle, oyun alanına gerçek tabutlar getirilir. Tabutlar açıldığında asillerin leş kokusunu almamak için elleriyle burunlarını kapamaları, sadece geçmişin kokuşmuşluğu ile günümüzün pis kokulu gerçeklerinin özdeşleşmesini amaçlamaz. Krymov, otantik müze öğeleriyle tiyatro mankenlerini yan yana getirerek, izleyicinin gerçekle sahtenin farkını anlamasını ve çağcıl Rusya’da yaşatılan taklit hakikatlerin maskesini düşürmesini ister…

Bu olağanüstü gösteride Boris’e müthiş getirdiği müthiş yorumla Timofei Tribuntsev’in bu yılın Golden Mask en iyi oyuncu ödülünü aldığını da belirtmek isterim.

Timofei Kulyabin: ‘Güneşin Çocukları’

Maksim Gorki’nin 1905 Rus Devrimi sırasında St.Petersburg’da hapsedilmişken yazmış olduğu ‘Güneşin Çocukları’, devrim öncesinde aydınlar ve halk arasındaki derin ayrışmayı,  kendilerini iyiliğe ve güzelliğe adamış “güneşin çocukları” olarak gören, ait oldukları sınıfın yıkılışının eli kulağında olduğunun farkında bile olmayan küçük burjuva aydınların, eğitimsiz Rus halkının hep ilkel kalacağını düşünen aymazlığını, zaman zaman karanlık bir güldürüye dönüşen bir dille ele alır. 1905 Devriminden söz etmişken, sonrasında anayasal monarşiye geçiş yapılmış olsa dahi, tüm imparatorluk çapında geniş yankı bulmuş bu kitlesel siyasi eylemin, Çarlık rejimini yıkma girişiminin bastırılmasıyla tam olarak başarıya ulaşamamış, ancak ilkesel olarak 12 yıl sonra patlayacak olan Komünist İhtilalin öncüllüğü yapmış bir kalkışma olduğunu hatırlatalım.

1984 doğumlu Timofey Alexandrovich Kulyabin, genç yaşına karşın çağcıl Rusya’nın en başarılı yönetmenlerinden biri. 2007’den beri Novosibirsk Krasnyi Fackel / Novosibirsk Kırmızı Meşale Tiyatrosu’nun direktörü olan Kulyabin, uluslararası ün yapmış, hem bütün Rus Federasyonunda, hem Fransa, Avusturya, Romanya, Almanya ve ABD’de iki düzineyi aşkın oyunla birkaç opera sahnelemiş bir sanatçı.

Başarılı olduğu kadar her oyunuyla kendinden söz ettiren kimi zaman tartışma, kimi zaman skandal yaratan Timofei Kulyabin, ‘Güneşin Çocukları’nın Krasnyi Fackel’de sahnelenmiş yepyeni bir uyarlamasıyla karşımızda. Aslında bu yorum tam olarak uyarlama değildir. Oyun yazarı Olga Fedyanina, Gorki’nin özgün metnini büyüleyici bir biçimde yeniden yazarak zaman ve mekânı değiştirir ve Gorki’nin fırtına öncesinin sessizliğinde koşuşturan kahramanlarının yerine, 1999’un milenyum öncesinde son iki ve 2000 yılının ilk günlerinde Stanford Üniversitesi kampüsünde yaşayan Rus bilim adamlarına odaklanır. Kulyabin ve Fedyanina bu radikal değişikliğin sebebi olarak, dünyadaki en önemli bilimsel olayların çoğunun artık ABD’de gerçekleştiğini, hâlen Silikon Vadisinde çok sayıda parlak Rus bilim adamı göçmenin çalıştığını belirterek, devrim öncesinin belirsiz ama ürkünç ruh hâlini, gelişen teknolojik devrimler ve yeni başlayacak milenyuma karşısında duyulan korku ve mistik endişeyle yansıttıklarını söylemişler.

Sahne Tasarımını üstlenen Oleg Golovko tarafından, birbirinin tıpatıp aynı, daracık, neredeyse iç içe geçmiş, hücreleri ya da gemisi kamaralarını anımsatan birer odaya sıkıştırılan, Gorki’nin metnine göre sayıları daha aza indirgenmiş kişilerin aslında özgün metinle büyük oranda uyumlu diyaloglarıyla Steve Jobs ve Elon Musk’ın konuşma metinleri ustalıkla harmanlanır. Karakterler arasındaki etkileşimler gelişir, ilişkiler oluşur veya parçalanır, kendi ayrıcalıklı dünyalarının da tehlikede olduğunu zar zor hisseder gibi olan kişiler kültürü, bilimi ya da evreni tartışırlar. Sözcüklerin bir karakterden ötekine tenis maçındaki top gibi uçuştuğu özüne indirgenmiş diyaloglara dönüşmesi, birinci perdenin sonlarına doğru gelen Pavel’in monoloğunu ve Liza’nın uzun şiirini daha dokunaklı, daha çarpıcı ve daha etkileyici kılar.

‘Güneşin Çocukları’nın çarpıcı finali, büyük bir değişim anına sıkışmış iki ayrı zamanın aslında birbirinden farkı olmadığını, 115 yıl sonra da güneşin ve karanlığın çocuklarının hep aramızda olduğunu vurgular.

Bugüne kadar hiç çağcıl oyun sahnelemeyerek klasik metinlere modern ve gerçekçi güncel yorumlar getirmeyi yeğlemiş olan Kulyabin’in tempolu, dinamik ve parlak uyarlaması, etkileyici sahne dili ve kusursuz ekip oyunculuğuyla nefes kesici bir gösteri. Oyunculuklar o kadar ustalıklı ki, oyun sonrası üzerinde düşünmeye başladığımda bütün karakterleri gerçek kişilermiş gibi algılamış olduğumu fark ettim.

Golden Mask Festivali’nin her bir oyunu olağanüstü bir izlenceyken, çevrimiçinde üçünü birden izlemek benzersiz bir ayrıcalık. Hiçbirini kaçırmayın derim.

20 Kasım’a kadar passo studio’da çevrimiçi olarak izlenebiliyor.

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün