WEB´DEN SEÇMELER

• Metnin ortalarında, "zamanının Dede Efendisi" unvanı ile anlatılan Rakım Elkutlu´nun hocasının bir Musevi müzisyen (Santo Efendi) olduğunu hoş bir sürpriz olarak fark ediyoruz. Hatta öyle ki, hocası tarafından beğenilmesinden cesaret ederek bu ilk eserini, bir Mevlevî şeyhi olan dayısına okumuş ve hiç beklenmedik bir şekilde, küçük bir" mucize" misali takdirlerini kazanmıştır. Müzik ile bu denli içli dışlı bir tarikat olan Mevlevilerin, belli ki çok genç yaşından itibaren mensubu olan Elkutlu´nun, Musevi bir hocadan ders alması ancak Osmanlı sanat kültürünün ne denli kozmopolit olabileceği hakikatiyle anlaşılabilir. Ne yazık ki, antolojide Santo Efendi´ye dair bir madde yok ama, sayıları çok olmasa da bazı Musevi müzisyenlerden övgüyle söz ediliyor. Buna bir örnek olarak kitapta ismi zikredilen, müzik hayatı aktarılan İsak Varon´dan söz edebiliriz. ORHAN TEKELİOĞLU – www.t24.com.tr

İzak BARON Diğer
14 Nisan 2021 Çarşamba

Bu Haftanın “Takılanlar”ı – Alıntılar

  • WASHİNGTON AVRUPALI MÜTTEFİKLERİYLE BERABER, BİR SİYASİ MOMENTUM OLARAK GÖRDÜĞÜ İSRAİL İLE NORMALLEŞME TRENDİNE KATILIMIN ARTMASI İÇİN, BAŞTA SUUDİ ARABİSTAN OLMAK ÜZERE ORTADOĞU’DA VE AFRİKA’DA BİRÇOK ÜLKEYİ TEŞVİK ETMEYİ SÜRDÜRECEKTİR

Halkları baypas ederek İsrail ile Arap yönetimleri arasında Trump liderliğinde sağlanan ve İbrahim Anlaşmaları (Abraham Accords) ile resmileşen normalleşme Avrupalı ülkeler tarafından da takdirle karşılanmıştı. Trump’ın Biden döneminde de devamlılık teşkil edecek bu mirası, Avrupa’da “Ortadoğu’da barış ve istikrara katkı sunacak tarihi bir yakınlaşma” şeklinde yorumlanıyor. Washington Avrupalı müttefikleriyle beraber, bir siyasi momentum olarak gördüğü İsrail ile normalleşme trendine katılımın artması için, başta Suudi Arabistan olmak üzere Ortadoğu’da ve Afrika’da birçok ülkeyi teşvik etmeyi sürdürecektir.

Bu gidişat elbette Filistinlilerin durumunu akla getiriyor. Söz konusu normalleşme Filistin açısından hiçbir iyileşme ifade etmemekle beraber, uluslararası hukuka aykırı olan mevcut durumu daha da konsolide ediyor. Bu noktada, demokrasi ve insan hakları gibi uluslararası normlara vurgu yapan Biden yönetiminin Trump’ın aksine İsrail’in Arap ve Müslüman dünya ile normalleşmesini Filistin meselesinden ayrı tutması ve Trump’ın damadı Kushner tarafından ortaya atılan “Yüzyılın Anlaşması” gibi Filistin halkını kaderinin dışında bırakan inisiyatiflere mesafeli durması bekleniyor. Seçim kampanyası sırasında Doğu Kudüs’te bir ABD konsolosluğu açma önerisinde bulunan Biden’ın, Filistin varlığının ABD ve Batı tarafından yok sayılmadığı mesajını taşıyan birtakım sembolik adımlar atması ihtimal dahilinde. Bu yönde uluslararası çok taraflılık ve kurumsalcılık vurgularının artması ve Avrupalı müttefiklerle beraber Filistinlilere yönelik Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde maddi ve insani yardım gibi birtakım “kozmetik olumlulukların” görülmesi muhtemel. Nitekim Biden’ın ilk icraatlarından biri olarak, Trump tarafından dondurulan Filistinlilere yardımın yeniden başlatılması bunun habercisi olarak okunabilir.

Bunun yanı sıra Biden yönetimi Avrupalı ortaklarla, sahadaki realitenin aksine, iki devletli çözümden yana olduklarının altını çizerek söylem birliği içinde olacaktır. Ancak Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te görüldüğü gibi, transatlantik ittifakın, İsrail’in iki devletli çözümü imkânsız kılan politikalarını değiştirmeye yönelik temkinli eleştirilerinin ötesinde pek bir etkisi olmayacaktır. Bu anlamda, Trump döneminde Amerikan Büyükelçiliğinin Kudüs’e taşınması gibi İsrail’i karşılıksız ödüllendiren politikaların geriye çevrilmesi beklenmiyor.

Serra Can

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/biden-doneminde-abd-ve-ab-nin-ortadogu-perspektifi/2200782

 

  • SEÇİMLERİN TEKRARLANMASI DURUMUNDA BİLE, NETANYAHU’NUN GEÇİCİ DE OLSA BAŞBAKANLIK KOLTUĞUNA OTURMASI, YARGILANMA SÜRECİNDE ONU KORUNAKLI VE AVANTAJLI KILIYOR

23 Mart seçimlerinin koalisyon ile sonuçlanıp sonuçlanmayacağı, toplumsal kamplaşma ve Netanyahu karşıtı blokun tutumu ile netleşecektir. Mevcut durumda sağ ve merkez sağ partilerin kazandığı koltuk sayısı 65 (Likud 30, Şas 9, Birleşik Tevrat Partisi 7, Yamina 7, Dini Siyonizm 6, Yeni Umut 6) ve bu sayı aslında sağ cenahın ne kadar büyüdüğünü de gözler önüne seriyor. Seçimden önce Netanyahu karşıtı olduğunu net bir şekilde dile getiren Yamina partisi lideri Naftali Bennett seçimlerden sonra aynı netliği sürdürmedi. Öte yandan Yeni Umut Partisi lideri Gideon Sa’ar Netanyahu karşıtı blokta yer alıyor. 2020’in sonlarında Likud’dan ayrılan Sa’ar bir süredir parti içinde Netanyahu’ya karşı mücadele vermekteydi. Bu tablo Şas, Birleşik Tevrat Partisi ve Dini Siyonizm ile birlikte Netanyahu’nun organize edebileceği sayının hâlihazırda 52 olduğunu, Bennett ikna edildiği takdirde bile bu sayının 59’da kalıp koalisyon kurmak için yeterli olmayacağını ortaya koyuyor. Şayet Sa’ar koalisyona katılmaya ikna edilemezse, eksik kalan iki milletvekili için Netanyahu’nun önünde kalan tek seçenek, karşı cenahın ılımlılarından destek arayışı olacaktır.

Bu hesabı yapan Netanyahu seçimlerin hemen ardından sağ cenahı kendi safında toplama girişimlerine başladı. 31 Mart’ta katıldığı programda Netanyahu sağ cenahtan Sa’ar ve Bennett’e “eve dönün” çağrısında bulundu; bu teklif Sa’ar tarafından hemen reddedildi. Sa’ar Netanyahu liderliğinde bir koalisyona asla katılmayacağını net bir şekilde belirtti. Yamina partisi yetkilileri ise “Kaostan çıkmak için İsrail halkının çıkarı neyi gerektiriyorsa Bennett’in onu yapacağını” ifade ederek açık kapı bıraktı. Nitekim 2 Nisan’da Netanyahu ile bir araya gelen Bennett olumsuz tutum sergilemedi. Netanyahu’nun Bennett’e dönüşümlü başbakanlık teklif ettiği iddiası ise Likud tarafından reddedildi. Bu bağlamda, Likud yetkililerinin koalisyon kurmakta Arap milletvekillerine de kapının açık olduğunu dile getirdiklerine işaret edilmeli. Ra’am Partisi lideri Mansur Abbas’ın bazı şartlar ileri sürerek koalisyona destek meyanında yapıcı açıklamalarına binaen, bazı analistler onun kilit konumda olduğu görüşünü dile getirdiler. Siyaset arenasında ihtimaller sınırsız olsa da, sağ cenahtaki radikal partilerin bunu kabul etmeleri pek olası görünmüyor.

Karşı cenahta yer alan sol, liberal ve milliyetçi partilerin koltuk sayısı ise toplamda 45 (Yeş Atid 17, Mavi Beyaz 8, İsrail Evimiz 7, İşçi Partisi 7, Meretz 6) ve bu sayı koalisyon kurmak için yeterli değil. Netanyahu karşıtı bu bloğa sağcı Yeni Umut katılsa bile 10 milletvekili eksik kalıyor. Altı milletvekili ile Ortak Arap Listesi Bloku’nun da bu blokta yer aldığı ve 1 Nisan’da Lapid ile bir araya gelerek Netanyahu’nun hükümet kurmaması için birliktelik üzerinde görüş alışverişinde bulundukları ifade ediliyor. Ancak bu blokta yer alan İsrail Evimiz Partisi lideri Avigdor Liberman’ın buna tepkisinin ne olacağı merak konusu. Seçimden önce Araplara koalisyonda asla yer olmayacağı beyanıyla tavrını ortaya koyan Liberman, seçimden sonra bu yaklaşımını değiştiğine işaret eden bir açıklamada bulunmadı. Öte yandan Ortak Arap Listesi Bloku lideri Eymen Avde, Lapid’e destek için, önce onun 55 milletvekilini organize etmesini şart koşarak durumu garantiye alacağının sinyallerini verdi. Bu durumda öne çıkan senaryo, Mansur’un veya Bennett’in bu koalisyona dahil edilmesi. Mansur’un koalisyona dahil edilmesiyle yeterli sayı tamamlansa da, Liberman’ın tavrı nedeniyle bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği veya kurulacak koalisyonun ömrünün ne kadar olacağı sorgulanmalı. Öte yandan Netanyahu’nun vaatleri karşısında yumuşayan Bennett’in 3 Nisan gecesi Lapid ile görüşmesinden net bir sonuç çıkmadı. Mevcut durumda koalisyon kurmak için Bennett’in girişimde bulunacağı da dile getiriliyor.

Gelinen noktada, bu seçimlerin de önceki seçimler gibi sonuçsuz kalma ihtimali ağır basıyor. Fakat koalisyon kurmak için yeterli sayıya yakınlık açısından Netanyahu’nun avantajlı durumda olması nedeniyle, ihtimalleri tamamen devreden çıkarmak da doğru olmayacaktır. Seçimlerin tekrarlanması durumunda bile, Netanyahu’nun geçici de olsa başbakanlık koltuğuna oturması, yargılanma sürecinde onu korunaklı ve avantajlı kılıyor. Değişen dinamikler açısından üzerinde durulması gereken konular, Netanyahu’nun sürekli vurguladığı “muhafazakâr ve milliyetçi hükümetin” İsrail’i taşıyacağı nokta ve bunun ülkedeki toplumsal kamplaşmaya etkisi gibi ulusal ve bu gerginliğin Ortadoğu’da yükselen radikalizm ortamına nasıl yansıyacağı ve diasporadaki liberal Yahudilerin bu duruma yaklaşımlarının ne olacağı gibi uluslararası sorunlardır.

Eldar Hasanoğlu

https://www.aa.com.tr/tr/analiz/israilde-koalisyon-pazarliklari-ve-muhtemel-senaryolar/2199591

Podcast için : https://www.aa.com.tr/tr/podcast/israilde-koalisyon-pazarliklari-ve-muhtemel-senaryolar/2199928

 

  • ŞU SIRALAR EN ÇOK ÇALINAN ŞARKILARDAN BİRİ İSRAİLLİ OMAR ADAM’IN “TEL AVİV YA HABİBİ” ADLI PARÇASIYMIŞ

Şu an Dubai’de içki yasakları adım adım kalkıyormuş.

Çok sayıda Yahudi hem çalışmaya, hem eğlenmeye Dubai’ye geliyormuş.

Kulüplerde ise Arapça, Yunanca, İbranice ve Türkçe şarkılar gırla gidiyormuş.

Şu sıralar en çok çalınan şarkılardan biri İsrailli Omar Adam’ın “Tel Aviv Ya Habibi” adlı parçasıymış.

Tam masaya fırlayıp dans edilecek şarkı... Sözler İbranice, “Seni seviyorum” nakaratı Arapça...

Ertuğrul Özkök

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ertugrul-ozkok/bu-bir-haber-mi-fazla-oldunuz-sinyali-mi-41782589

 

  • SONUÇ OLARAK PARTİLERİN KAZANDIKLARI KOLTUK SAYISI AÇISINDAN 23 MART SEÇİMİNİN, ÖNCEKİ 3 SEÇİM SONUCUNDAN PEK FARKLI OLMADIĞI DOLAYISIYLA ONLARLA AYNI AKIBETİ YAŞAYACAĞI VE SEÇİMLERİN YİNE TEKRARLANACAĞI İFADE EDİLMEKTEDİR

Kazanılan koltuk sayısı bakımından, seçimin galibi açık ara ile Netanyahu’dur ve onu Lapid takip etmektedir. Ancak İsrail’deki yasalara göre hükûmet kurmak için 120 kişilik Knesset’te salt çoğunluk olan 61 milletvekilinin desteğini almak gereklidir. Bu durumda Netanyahu ve Lapid’in oyları hükûmet kurmak için yeterli değildir, dolayısıyla mutlaka diğer partilerin bir kısmı ile birlikte koalisyon oluşturulması gerekmektedir.

İsrail’in hep koalisyon hükûmetleri tarafından yönetildiğine işaret edilmelidir. Her parti, siyasi yelpaze içinde kendisine nispeten yakın partilerle bir araya gelerek koalisyon kurmuş; yeterli sayıya ulaşmadığı takdirde bazı tavizlerle rakip kesimlerden destek almış, fakat yönetim erkinin sadece Yahudilerde kalmasına hassasiyet gösterilerek hükûmette Araplara yer verilmemiştir. Öte yandan, koalisyonda yer alma hususunda Arapların da şartları zorladıklarını iddia etmek için elde yeterli veri bulunmamaktadır. Özetle İsrail’in parçalanmış sosyolojik yapısının yansıması olan söz konusu kamplaşma, siyasi arenada tıkanma sonucunu doğurmuştur. Bu durum, 2019 itibarıyla seçimlerin sonuçsuz kalmasının ve koalisyon kurulamamasının en temel sebebi olarak gösterilebilir. Bunun yanı sıra, bizzat Netanyahu’yu hedef alan siyasi çatışmaların da bunda önemli etkisi vardır.

Sağ ve merkez sağ partilerin kazandığı koltuk sayısı (Likud 30, Şas 9, Birleşik Tevrat Yahudiliği 7, Dindar Siyonizm Partisi 6) toplamda 52’dir. Aynı yelpazede yer alan ve 7 sandalye kazanan Yamina’nın lideri Naftali Bennet bu koalisyona katılmaya ikna edildiği takdirde dahi toplam sayı 59’da kalmakta ve koalisyon için yeterli sayıya ulaşılmamaktadır. Bu durum, parti içinde Netanyahu’ya karşı bir süre mücadele vermesinin ardından 2020’in sonlarında Likud’dan ayrılıp Yeni Ümit Partisi olarak seçimlere giren ve 6 koltuk kazanan Gideon Saar’ı kilit konuma yerleştirmektedir. Ciddi bir Netanyahu karşıtı olan Saar’ın ikna edilmesi durumunda İsrail’de sağ/merkez sağ partilerden 65 milletvekili, koalisyon kurmak için yeterli sayıya ulaşılacaktır. Saar katılmadığı takdirde eksik kalan 2 milletvekilinin temini için ilk ihtimal karşı merkez sol içinde ılımlıların ikna edilmesidir. Önceki tecrübelerden dolayı Arap milletvekillerinin desteği ile bu eksiğin tamamlanması çok uzak ihtimal olsa da bunun tamamen ihtimal dışı olduğunu söylemek siyasetin doğası gereği uygun değildir.

Sol ve merkez sol partilerin kazandığı koltuk sayısı (Yeş Atid 17, Mavi Beyaz 8, Yisrael Beytenu 7, ha-Avoda/İşçi 7, Meretz 6) toplamda 45 olup koalisyon kurmak için 16 milletvekiline daha ihtiyaç duyulmaktadır. Netanyahu karşıtı Saar’ın bu koalisyonda yer aldığı durumda bile hükûmet kurmak için 10 milletvekiline ihtiyaç duyulmaktadır. Bu durumda öne çıkan senaryo, Naftali Bennet’in de buraya dâhil edilmesi ve eksik kalan 4 milletvekilinin ya sağ kesimden ya da Araplardan temin edilmesi şeklindedir. Benzer şekilde, önceki tecrübelerden dolayı Arap milletvekillerinin desteği ile bu eksiğin tamamlanması çok uzak ihtimal olsa da tamamen ihtimal dışı değildir.

Sonuç olarak partilerin kazandıkları koltuk sayısı açısından 23 Mart seçiminin, önceki 3 seçim sonucundan pek farklı olmadığı dolayısıyla onlarla aynı akıbeti yaşayacağı ve seçimlerin yine tekrarlanacağı ifade edilmektedir. Ancak siyaset sahnesinin tabuların yıkıldığı bir alan olması dolayısıyla beklenmedik gelişmelerin ehemmiyetli değişikliklere yol açma ihtimali göz ardı edilmemelidir.

Eldar Hasanoğlu

https://www.orsam.org.tr/tr/israilde-siyasi-kriz-23-mart-knesset-secimi/

 

  • HER HALÜKÂRDA İSRAİL’İN ÖNÜMÜZDEKİ DÖRT YILI ZORLU GEÇECEK OLUP, MÜMKÜN MERTEBE BÖLGEDEKİ ARAP DEVLETLERİNİ YANINDA TUTMAYA ÇALIŞACAK VE ARALARINDA TÜRKİYE’NİN DE OLDUĞU BİR DİZİ DAHA DEVLETLE NORMALLEŞEREK İRAN KARŞITI CEPHEYİ GENİŞLETMEYE ÇALIŞACAKTIR

Bir diğer değişiklik ise, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı 2020 yılı insan hakları raporunda Filistin toprakları için “işgal altındaki topraklar” tanımının yeniden kullanılmasıdır. Zira İsrail’in 1967’den beri işgal altında tuttuğu Filistin toprakları, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın resmi metinlerinde geleneksel olarak, “işgal altındaki Filistin toprakları” şeklinde tanımlanırken, Trump’ın İsrail yanlısı politikalarının bir tezahürü olarak 2017 yılından itibaren bu uygulamadan vazgeçilmiş ve bu topraklar sanki İsrail toprağıymış gibi isimlendirilmeye başlanmıştır. Çok basit ve önemsiz bir konuymuş gibi gözüken bu uygulama aslında Trump’ın İsrail büyükelçisi olarak atadığı, illegal Yahudi yerleşim yerlerinin en önemli destekçilerinden olan David Friedman’ın başarılarından biriydi. Ancak değişen yönetimle birlikte bu zihniyet etkisini kaybetmiş ve ABD geleneksel konumuna dönüş yapmıştır. ABD’nin İsrail-Filistin meselesindeki pozisyonuna dair en kuvvetli mesaj ise kendisi de bir Yahudi olmasına rağmen Dışişleri Bakanı Antony Blinken’den gelmiştir. İsrail Dışişleri Bakanı Gabi Aşkenazi ile telefonda görüşen Blinken, önceki yönetimin tek taraflı bakış açısından farklı olarak hem İsraillilerin hem de Filistinlilerin özgürlük, güvenlik, refah ve demokrasiden eşit bir şekilde faydalanmaları gerektiğine inandıklarını söyleyerek politika değişikliğini ortaya koymuştur.

Sonuç olarak, İsrail’in Trump döneminde yakaladığı maksimum kazanç dönemi sona ermiş, ABD yönetimi geleneksel Ortadoğu politikasına dönüş yapmıştır. Başta İsrail-Filistin sorunu olmak üzere bölgenin tüm meselelerini Obama dönemindeki gibi bir perspektifle çözmeye çalışacağı anlaşılan ABD, bu kapsamda tekrar İran nükleer anlaşmasına katılmak için uygun zemini hazırlamaya çalışırken, İran tehdidi nedeniyle bir araya getirilen İsrail-Sünni Arap devletleri eksenine ise mesafeli durmaktadır.

İç politikada yaşadığı istikrarsızlığın yanısıra ABD’nin değişen politikası nedeniyle de sıkıntılı günler geçiren İsrail’in, yeni dönemde özellikle İran konusunda nasıl bir politika izleyeceği ise şimdilik belirsizdir. Zira sahip olduğu kapasite itibariyle ABD’ye rağmen İran’la tek başına sıcak çatışmaya girmesi mümkün gözükmese de, ABD’nin dayattığı koşullara da razı olması da beklenmemelidir. Buna mukabil İsrail’in ilk önceliğinin İran’ı provoke ederek muhtemel bir anlaşmayı sabote etmek olacağı aşikardır. Her halükârda İsrail’in önümüzdeki dört yılı zorlu geçecek olup, mümkün mertebe bölgedeki Arap devletlerini yanında tutmaya çalışacak ve aralarında Türkiye’nin de olduğu bir dizi daha devletle normalleşerek İran karşıtı cepheyi genişletmeye çalışacaktır.

Haydar Oruç

https://www.yenisafak.com/hayat/trump-sonrasi-abdnin-degisen-israil-politikasi-3617860

 

  • MÜZİK İLE BU DENLİ İÇLİ DIŞLI BİR TARİKAT OLAN MEVLEVİLERİN, BELLİ Kİ ÇOK GENÇ YAŞINDAN İTİBAREN MENSUBU OLAN ELKUTLU'NUN, MUSEVİ BİR HOCADAN DERS ALMASI ANCAK OSMANLI SANAT KÜLTÜRÜNÜN NE DENLİ KOZMOPOLİT OLABİLECEĞİ HAKİKATİYLE ANLAŞILABİLİR

İlk olarak detayıyla anlatılan hikâyesi ile Rakım Elkutlu'dan söz edebiliriz. Mevlevî cemaatine mensup, İzmir Hisarönü Camiinin imamı olarak yıllarca görev yapan Erkutlu (1872-1948), Rona'nın anlatımıyla mitik bir masal kahramanına dönüşüyor. Bu kez maddenin tamamını koymayı daha doğru buldum, çünkü hayatı bir "film gibi" tüm detaylarıyla yazılmış.

Metnin ortalarında, "zamanının Dede Efendisi" unvanı ile anlatılan Rakım Elkutlu'nun hocasının bir Musevi müzisyen (Santo Efendi) olduğunu hoş bir sürpriz olarak fark ediyoruz. Hatta öyle ki, hocası tarafından beğenilmesinden cesaret ederek bu ilk eserini, bir Mevlevî şeyhi olan dayısına okumuş ve hiç beklenmedik bir şekilde, küçük bir "mucize" misali takdirlerini kazanmıştır. Müzik ile bu denli içli dışlı bir tarikat olan Mevlevilerin, belli ki çok genç yaşından itibaren mensubu olan Elkutlu'nun, Musevi bir hocadan ders alması ancak Osmanlı sanat kültürünün ne denli kozmopolit olabileceği hakikatiyle anlaşılabilir. Ne yazık ki, antolojide Santo Efendi'ye dair bir madde yok ama, sayıları çok olmasa da bazı Musevi müzisyenlerden övgüyle söz ediliyor. Buna bir örnek olarak kitapta ismi zikredilen, müzik hayatı aktarılan İsak Varon'dan söz edebiliriz. Rona'nın anlatımıyla İsak Varon (1884-1962) Trakya'daki Yahudi varlığına iyi bir örnek teşkil etmektedir. Gelibolu'da doğmuş, bir süre Selanik'te müzik sektöründe iş adamı olarak faaliyetlerine devam etmiş, daha sonra İstanbul'a yerleşerek orada hem sigortacı olarak çalışmış, hem de birçok müzisyen adayına hocalık yapmıştır. Bu arada, Varon'un hocası bir Türk olan Refik Bey'dir, yani bir bu müziğin bir etnik aidiyeti yoktur.

Orhan Tekelioğlu

https://t24.com.tr/yazarlar/orhan-tekelioglu/kucuk-mucizeler-olumsuz-eserler-ekalliyet-ve-operet-50-yillik-turk-musikisi-kitabindan-isimler-3,30583

 

Takılan tweetler

  • Israeli Culture@IsraeliCulture

Shoah kahramanı Oskar Schindler, 1 Mayıs 1962'de Kudüs'ü ziyaret ederken Holokost'tan sağ kurtulan yaklaşık 300 kişi tarafından karşılandı.

Schindler, Nazi'nin Polonya'yı işgali sırasında emaye ve mühimmat fabrikalarında çalıştırarak Holokost sırasında 1.200 Yahudiyi kurtardı.

https://twitter.com/IsraeliCulture/status/1380912283078033408

 

  • Nilay Örnek@nilayornek

Hakkında öğrendiklerimle Uzay Hepari'nin dedesi Aron Angel hakkında çok okuma yapmıştım. Ancak gençlik fotoğraflarını şimdi bir okuma yaparken gördüm! Ve yine şaşkınlık. Gen, gen, gen... 1958'de Aron Angel...

 

https://twitter.com/nilayornek/status/1380918025180880896

 

  • emmet 🇮🇱@emmet77739968

Kötü haberim var

Şu bildiğiniz OKEY oyunu var ya, İsrail icadıymış.

Bayrak yakanlara Cola dökenlere duyurulur

https://twitter.com/emmet77739968/status/1381078558223785985

 

Ağa Takılanlar Öneriyor

  • OSMANLI VE TÜRKİYE’DE YAHUDİLER – KAZİM GÜNDOĞAN

https://www.gazeteduvar.com.tr/osmanli-ve-turkiyede-yahudiler-haber-1518332

  • TÜRKİYE VE NAZİ ALMANYASI – ŞENAY AYDEMİR

https://www.gazeteduvar.com.tr/turkiye-ve-nazi-almanyasi-haber-1518338

  • TÜRKİYE RESMİ TARİH YAZIMINDA YAHUDİLER VE HOLOKOST – ŞENAY AYDEMİR

https://www.gazeteduvar.com.tr/turkiye-resmi-tarih-yaziminda-yahudiler-ve-holokost-haber-1518345

  • UZMANLARA GÖRE ÇİN'İN İSRAİL-FİLİSTİN MÜZAKERELERİNE EV SAHİPLİĞİ YAPACAK OLMASI BİR FIRSAT - ALİ ABO REZEG, FUAT KABAKCI

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/uzmanlara-gore-cinin-israil-filistin-muzakerelerine-ev-sahipligi-yapacak-olmasi-bir-firsat/2199847

  • NEW YORK’UN İLK DÖNEMLERİNDE MUSEVİ BİR AİLE (SANAT TARİHİ)

https://www.youtube.com/watch?v=bsSZgMBpPD8

  • 'KORUNMASI GEREKLİ KÜLTÜR VARLIĞI' OLARAK TESCİLLİ AMA HARAP HALDE - BEYZA NUR GÜLER-BUĞRA BENLİOĞLU-SERDAR ALTINTEPE

https://www.dha.com.tr/istanbul/korunmasi-gerekli-kultur-varligi-olarak-tescilli-ama-harap-halde/haber-1820419

  • NAZİ YILLARINDA TÜRK KARİKATÜRÜ – KÖKSAL ÇİFTÇİ

https://eskimiyen.com/nazi-yillarinda-turk-karikaturu/

  • HOLOKOST’TAN KURTULANLARIN TANIKLIĞINDA NEFRET SÖYLEMİ TEHLİKELİ BİR TOHUMDUR

https://haber.secimi.net/dunya/holokosttan-kurtulanlarin-tanikliginda-nefret-soylemi-tehlikeli-bir-tohumdur/

  • İZMİRLİ YAHUDİLER VE BİRİNCİ JUDERİA – FERDA BALANCAR

http://www.agos.com.tr/tr/yazi/25546/izmirli-yahudiler-ve-birinci-juderia

  • İSRAİL TEK BAŞINA UÇUYOR | DİKEY – ZEHRA HAMDİ

https://www.turkishnyradio.com/israil-tek-basina-ucuyor-dikey/

 

Bir Makale

  • TÜRKİYE-İSRAİLİLİŞKİLERİNDE DEĞİŞMEYEN DİNAMİK:EKONOMİ – Dr. Öğr. Üyesi Fatma Sarıaslan

Türkiye’nin 1949 yılında İsrail devletini tanımasıyla başlayan Türkiye-İsrail ilişkileri, İsrail’in Ortadoğu’da barış ve istikrarı olumsuz etkileyen politikaları nedeniyle inişli çıkışlı bir seyir izlemekle birlikte 1990’ların başlarından itibaren ivme kazanmıştır. 1990’lar boyunca iki ülke ilişkileri özellikle 1996 yılında

imzalanan bir dizi antlaşma ile hızlı bir gelişme göstermiş ve bu tarihten sonra ilişkiler askeri, diplomatik, siyasi, ekonomik ve istihbarî unsurları içeren çok boyutlu bir niteliğe sahip olmuştur. Takip eden yıllarda, özellikle 2000’lerde ekonomik ilişkiler dikkat çekici bir biçimde artmıştır. İki ülke arasında tesis edilmiş olan ekonomik ilişkilerin, özellikle 2010 ve sonrasında Türkiye-İsrail arasında yaşanan muhtelif politik gerilimlere rağmen siyasal krizlerden etkilenmeyecek biçimde devam ettiği gözlemlenmektedir. Çalışma, Türkiye’nin

İsrail ile güçlü bir stratejik ittifak ilişkisi kurduğu dönem olan 1990’lı yıllar ile İsrail devletiyle birtakım siyasal krizler yaşadığı 2000’li yıllarda, değişmeyen bir dinamik olarak ekonominin üzerine durmaktadır. Bu bağlamda çalışmada, Türkiye-İsrail ilişkilerinde ekonomik rasyonalitenin belirleyiciliğinin her dönem ön planda olduğu, iki ülke arasındaki ticaret ve doğrudan yatırım ilişkilerinde yaşanan gelişmelerin siyasal konjonktürdeki dalgalanmalardan bağımsız kendi mecrasında etkinliğini sürdürdüğü ortaya konulmaktadır.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/664768

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün