Hitler’in komşusu olan çocuk Edgar Feuchtwanger

1929 yılında Adolf Hitler, Münih’te Feuchtwanger Ailesinin yaşadığı evin karşısında bir daireye taşındı. Evin erkek çocuğu Edgar, babası Ludwig ve annesi Erna, pencereden dışarıya baktıklarında, bazen Hitler’le göz göze gelirlerdi.

Sara YANAROCAK Kavram
1 Temmuz 2020 Çarşamba

95 yaşındaki Feuchtwanger, İngiltere’de Winchester’daki evinde İsrael Times Gazetesi’ne verdiği demeçte, gülümseyerek, “Naziler kim olduğumu ve burunlarının dibinde yaşadığımı bilselerdi, herhalde beni kıyma yaparlardı” demekte.

Edgar, 2013 yılında Fransız gazeteci ve yazar Bertil Scali ile ‘Hitler, Mon Voisin’ adlı anı kitabını yazmak üzere bir araya geldi. Kitap 2017 yılında İngilizceye ‘Komşum Hitler: Bir Yahudi’nin Çocukluğunun Hatıraları 1929-1939’  olarak tercüme edildi. Kitap, ABD’de de satışta.

Edgar Feuchtwanger, Hitler’in artan gücü ile idareyi ele geçirdiğini, 1933’te Şansölye olduktan sonra, gücünü Edgar’lar gibi Yahudi vatandaşları için kullanırken neler yaptığını veya düşündüğünü merak ettiğini hatırlıyor. “Bazı kişiler, tarihteki en kötü insanın yaptığı bütün kötülüklerin nasıl olduğunu okumakla ilgilenirken, diğerleri ise bugün yaşadığımız dünya için, bu anıların içinde kritik dersler bulacaklar. Kitap tartışmalı olarak, ilk yayınlandığı Trump öncesi ve Brexit öncesi dönemden daha çok ilgi çekiyor” diyor. 

Nazizm’in ortasında büyümek

‘Hitler Komşum’da Feuchtwanger, bir çocuğun bakış açısıyla ve hâlâ canlı ayrıntılarla, Alman Yahudileri için hayat gittikçe dayanılmaz hale gelirken, Nazizm’in beşiğinde büyümenin nasıl bir şey olduğunu hatırlıyor.

“Hitler olmanın nasıl bir şey olduğunu hayal ediyordum. Kahvaltıda ne yediğini merak ediyordum. Gölgesinin bir pencere çerçevesinin arkasından geçtiğini görüyordum. Var olduğumu bilmeden, benden nefret ediyor, diye düşünüyordum.”

Yahudi çocuk, penceresinden, Führer’in Prinzregentenplatz 16 numaralı binadan, korumalarıyla birlikte muazzam Mercedes’e binmesini izlerdi. II. Dünya Savaşı başlamadan hemen önce Edgar, dadısı Rosie ile birlikte yürüyüşe çıktıkları bir gün, karşı kaldırımda duran Hitler’in şapkasına dokunarak onlara selam verdiğini hatırlıyor.

Edgar Feuchtwanger, sadece önde gelen bir avukat, öğretmen ve Duncker& Humblot Yayınevi sahibinin oğlu değil, aynı zamanda yıllar boyunca Hitler’in Nazi Partisini açıkça eleştiren ve Fransa’da sürgüne zorlanan ünlü roman ve oyun yazarı Lion Feuchtwanger’in de yeğeniydi. Lion, ünlü yazar Berthold Brecht’in çok yakın bir arkadaşıydı. Bunlar şimdi inanılmaz gibi görünse de, amca Lion’un bütün eserleri Naziler tarafından yakılmıştı. Edgar’ın babası, çocuğun annesi Erna Rosina’dan önce Katolik bir kadınla evlenmiş, ondan bir kızı olmuştu. Daha sonra Erna ile Yahudi evliliği yapmıştı. 1924 yılında Edgar dünyaya gelmişti. Ailece, dinlerini çok iyi bildikleri halde, dini hiçbir vecibeyi yerine getirmezlerdi.

Yahudi küçük çocuk, okulda Nazi propagandasını öğrenmek, hazmetmek zorunda kalıyordu. 1935-38 yılları arasında sınıfındaki tek tam kan Yahudi olduğundan ötürü, Maximillian Gymnasium Okulundaki arkadaşları tarafından gittikçe dışlanıyordu. Ebeveynleri ise neredeyse hâlâ Weimar Cumhuriyeti varmışçasına yaşıyorlar, kafalarını kuma gömüyordu. Aslında gazeteleri sürekli olarak okuyorlardı; politik durumun farkındaydılar, fakat atalet içinde yaşıyorlardı. Önce baba Ludwig işini kaybetti. Münih’teki Yahudi gazetelerinde yazı yazmaya başladı. Yine de işlerin iyiye döneceğini umarak, iyimserliklerini kaybetmek istemiyorlardı. 

Edgar’ın ellili yaşlardaki ailesi, kendilerini korumak gayesiyle, ülkenin güzelliğini, cazibesini, şiiri ve müziği ön plana aldıkları bir fanus içinde yaşamayı yeğliyordu.

Kitap yazarı Scali

Kitabı kaleme alan elli yaşındaki Scali de bir Yahudi’dir. Scali, büyükbabası Cezayir’den 20. yüzyılın başlarında Paris’e göç eden ve ailesi saklanmak suretiyle, II. Dünya Savaşı’nda sağ kalmayı başaran Sefarad bir Yahudi aileye mensup. Scali, Münih’teki Prinzregentenplatz Sokağındaki iki apartmanı mecazi anlamda, birini vahşet, diğerini ise kültür, sanat ve entelektüel bir saray olarak tanımlıyor. Her iki taraf da, hangisinin daha önce harabeye dönüşeceğini sabırlı bir açlıkla bekliyorlardı.

Hepimizin bildiği gibi Nazizm’in vahşeti başlangıçta kazandı. Scali, “Ama sonuçta kültür ve gelişmişlik savaşı kazandı, Çünkü son sözü söyleyen yaşlı bir adam (Prof. Feuchtwanger) var” dedi.

Günümüzde bir tarih profesörü olan Edgar, hikâyesini anlatabilmek için, yaşama şansı yakalayabildiğinden aslında çok talihliydi. O ve ailesi 1939’un başlarında, İngiltere’ye sığınmayı başarmışlardı. Nedir ki ancak babası Ludwig, Kasım 1938’de Kristal Gece’nin ardından evinden alınıp, altı hafta boyunca Dachau’da tutuklanıp, işkence gördükten sonra, ailenin görmek istemeyen gözleri açıldı ve Almanya’yı terk etmek için ciddi adımlar atılmaya başlandı.

Baba Ludwig, önceki yıllarda hem orada yaşayan iki kız kardeşini ziyaret etmek, hem de ülkeyi tanımak için bir Filistin seyahati, gerçekleştirmişti. Oranın havasını ve yaşam şartlarını beğenmeyip, Almanya’ya geri dönerken, bir gün orada kurulacak olan İsrail Devleti’nde yaşama fırsatını da kaçırmıştı. Ne de olsa ailesi 1555 yılından beri, aristokrat denecek kadar entelektüel, çok varlıklı bir banker ailesi olarak, Almanya’da gönenç içinde yaşamıştı. Bunun ardından Prag’da yaşayan diğer bir kız kardeşini ziyaret etmiş, oradaki yaşam olasılığını da reddetmişti. Almanya’nın Çekoslovakya’yı ilhak etmesinden sonra oğluna “Oraya göç etmemekle iyi ettiğimizi görüyorsun. Burada Hitler’in burnunun dibindeyiz, ama onun dehası o kadar geniş ki, penceresinden dışarı bakmayı unutmuş” diyerek alayla gülümsüyordu. Ta ki Kristallnacht (Kristal Gecesi) yaşanana değin…

Aslında Edgar, yaşı büyüdükçe tehlikenin çok büyük olduğunun farkına varmış ama ailesini ikna edememişti. Çünkü yaş olarak henüz reşit değildi. “Her akşam Hitler’in radyoda çığlıklar attığını duyuyorduk. Bazı sabahlar sokakta onunla karşılaşıyordum. Biz Yahudilerin hayatı yavaş yavaş daraldıkça, onun dünyası alabildiğine genişliyordu. Ben kendi kafamın içinde, kaçmaya, okumaya, hayal kurmaya, düşüncelerimde seyahat etmeye devam ediyordum” diye anlatıyor.

 

 

İngiltere’de devam eden yaşam

Babası Ludwig, Dachau’dan çıkıp evine döndüğünde aile, İngiltere’ye göç edebilmek için kısa zamanda vize almayı başardılar. Edgar yaklaşık 15 yaşındayken, Şubat 1939’da Londra’ya giden trene bindi. Babası, Hollanda sınırına varıncaya kadar ona eşlik etti. Sonra trenden inerek yine Münih’e geri döndü. Orada, anne Erna ile son hazırlıklarını da tamamlayacak ve onlar da Londra’ya gideceklerdi.

Tek başına Londra’ya varan Edgar, orada aile dostları tarafından karşılanarak Winchester’a götürüldü. Haziran 1939’da, aile bir araya geldi. Edgar, orada girdiği sınavları kazanarak Winchester’daki özel liseye girerek öğrenimine devam etti. Daha sonra Cambridge Üniversitesi, Magdalene Koleji Tarih Bölümünden mezun oldu. Ülkeye uyum sağlamasına rağmen, çok mutlu olamayan baba Ludwig 1947’de hayatını kaybetti. Tam tersine, orada çok mutlu hisseden ve sosyal hizmetler konusunda çok ünlü bir kişilik olarak tanınan annesi Erna Rosina, 1979 tarihine kadar yaşadı. Edgar birkaç yıl lisede öğretmenlik yaptıktan sonra, 1958 yılında doktorasını aldı ve South Hampton Üniversitesinde tarih profesörü oldu.

Edgar, İngiliz ordusundaki bir generalin kızı olan gazeteci Antonia ile evlendi ve üç çocukları oldu. 2003 yılında, Alman hükümetinden, Anglo-German ilişkilerini iyileştirme çabalarından ötürü, ‘Devlet Üstün Hizmet Madalyası’ aldı. 

Edgar, Alman tarihinden ‘Bismarck’, İngiliz tarihinden ‘D’israeli, Victoria and Albert’ gibi  tarih çalışmalarının yanı sıra, 2015 yılında da kendi otobiyografisinde, 3.Reich dönemini ve savaş sonrası tecrübelerini kaleme aldığı ‘Was Hitler’s Neighbour’ adlı kitaplarını da yayınladı.

Edgar’ın hikâyesini kaleme alan Scali, günümüzde otoriter idarelerdeki son artış ve kitabın ilk yayınlanmasından bu yana birçok ülkede aşırı sağ partilere ve liderlerine artan destek göz önüne alındığında, kitabın içeriğinin her zamankinden daha fazla önem kazandığını anlatıyor. “Aynı hikâyenin ikinci kez gerçekleşeceğine inanamıyorum. Bugünkü liderler Nazi değiller ama çözüm için hızlı yol ve basit formüllere sahip olduğunu iddia eden bu liderlerin, tehlikeli olduğunu kesin olarak öğrendik” diyor.

“Antisemitizm benim için çok soyut bir şey, ama var olduğunu biliyorum. Ancak Avrupa’da aşırı sağın yükselişinden endişe duyuyorum. 1930’larla aynı mı? Ben öyle düşünmüyorum, ama asla bilemezsin. Vahşet insanlığın bir parçası” dedi.

Herkes gibi Edgar Feuchtwanger de COVID-19 salgını yüzünden evinde kapalı kaldı, “Ama bundan kurtulabiliriz diye düşünüyorum. Kontrol altına alınabiliyorsa, umut var demektir” diyerek yaşama sevincini bir daha belirtmiş oldu.

 

 

 

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün