Ülkemizde hangi dal olduğu fark etmeksizin, bir takım kötüye gittiğinde tek çarenin transfer olduğu düşünülüyor nedense. Gündeme hemen bir sonraki transferin hangi bölgeye veya hangi isim olacağı konuşulmaya başlanıyor.
Bir oyuncu sakatlanınca örneğin hemen yerine başka bir transfer yapılması gerektiği söyleniyor. Ancak sakatlanan oyuncu sahalara döndüğünde bu sefer o pozisyonda fazlalık ve dolayısıyla bütçede gereksiz bir maliyete neden oluyor.
Peki gerçekten tek çare transfer mi? Her problem sadece transferle çözülebilir mi?
Futbolda Fenerbahçe örneği
Sadettin Saran’ın başkanlığa gelmesi ve yola Domenico Tedesco ile devam edeceğini açıklaması ile teknik direktör tartışmaları rafa kalktı. Ligde üst üste gelen galibiyetler ve Avrupa’da da mağlubiyet yüzü görülmemesi ile Tedesco’ya verilen destek arttı.
Ancak Kadıköy’de oynanan Galatasaray maçında üstün bir futbol ortaya konamaması, son dakikada gelen golle beraberliğin kurtarılması, hemen sonrasında da Başakşehir karşısında iki puan kaybedilmesi ile liderlik hayalleri ertelendi. Lider Galatasaray ile puan farkının üçe çıkması sonrasında; Fenerbahçe için ocak ayında gereken transferler yine gündeme geldi.
Orta sahadaki yaratıcı oyuncu eksikliği, santrafor pozisyonunda En-Nesyri’nin yetersiz kalması, sol bekte Brown’un sene başındaki verimliliğinin azalması sonrasında birçok bölge için ihtiyaç olduğu konuşulmaya başlandı. Üst üste gelen galibiyetler sırasında kimse bu eksiklerden bahsetmiyorken, puan farkı üçe çıkınca yine transferden söz edilmeye başlandı.
Belirli bölgelerde belki transfer ihtiyacı olabilir, buna lafım yok. Ancak sadece transfer ile sorunların giderileceğini düşünmek de çok akıl kârı değil. Eğer öyle olsaydı Ali Koç döneminde her sezon başı veya sezon ortası yapılan birçok transferle otomatikman şampiyonluğu getirirdi. Transfer yapılırken önemli olan kaç transfer yapıldığı değil, gerçekten ihtiyaca göre ve kaliteli bir transfer yapılıp yapılmadığı.
Basketbolda Anadolu Efes
Diğer bir örneği ise basketboldan Anadolu Efes ile verebiliriz. Anadolu Efes geçtiğimiz sezon ortası Luca Banchi’yi göreve getirmişti. Bana göre başarılı bir performans göstererek play-off’lara kalmışlar, sonrasında da şampiyonluğun en önemli adaylarından Panathinaikos’a son maçta elenmişlerdi. Ancak sezon sonunda Banchi ile yollar ayrıldı ve Igor Kokoskov ile üç yıllık anlaşma sağlanarak bir projeye başlandı.
Üst üste gelen başarısız sonuçlar sonrasında, geçtiğimiz hafta ise Kokoskov ile yollar ayrıldı. Üstünden on günden uzun bir süre geçmiş olmasına rağmen yeni bir koç ile sözleşme imzalanamadı. Real Madrid karşısında İstanbul’da alınan mağlubiyet sonrası yine transfer ihtiyacı gündeme getirildi. Pivot pozisyonunda kadroda bir kalite eksikliği olduğu aşikar ancak sadece bir transferle işler hemen yoluna girmeyecek. Sakatlıkların da üst üste geldiği Anadolu Efes’te planlama ile ilgili bir sorun olduğu açıkça görülüyor.
Ergin Ataman’ın ayrılmasından sonra, Anadolu Efes’te bir istikrar sağlanamadı. Erdem Can göreve geldi ancak sezon ortasında yollar ayrıldı. Sonra Luca Banchi ile sezon sonuna gelindi ancak sonra devam edilmedi. Kokoskov ile üç yıllık sözleşme imzalandı ancak 13 hafta sonunda sabredilemedi ve yollar ayrıldı. Eğer bir proje çizildiyse ve buna göre bir yol seçildiyse; o projeye devam edilmesi gerekiyordu. Ya da diğer bir seçenek Kokoskov ile yollar ayrılırken bu projeyi çizen kişi de ayrılmalıydı. Sürekli sil baştan yaparak, her sezona birçok transferle de girseniz işlerin bir anda yola girmesi çok düşük bir ihtimal. Pivot eksikliği transfer ihtiyacını gözler önüne sermiş olsa da Anadolu Efes için bu transfer yapılınca her şey mükemmel olmayacak.
Transfer her şeyin çözümü değil
Futbol ve basketbol gibi ana dallarda Türkiye’de transferin her şeye ilaç olacağı gibi bir fikir var ancak bu bana çok mantıklı gelmiyor. Transferden ziyade daha önemlisi doğru yapının kurulması ve teknik direktör ya da koçlara uygun çalışma ortamının yaratılması.