İstanbul Türkçesi

Tülay GÜRLER KURTULUŞ Köşe Yazısı
19 Kasım 2025 Çarşamba

Hem yazımın başlığı hem de okuduğum kitabın adı aynı… Mimar Sinan Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü kazandığım sene öğrendiğim ilk bilgilerden biri; İstanbul Türkçesinin Türkiye Türkçesinin en güzel söyleyiş şekline sahip bir ağız olduğuydu. İstanbul Türkçesi aynı zamanda Türkiye’nin yazı diliydi. Hiçbir kitap, resmi hiçbir metin, herhangi bir ağız özelliğiyle yazılamazdı. Yazar; nereli olursa olsun, yazılı bir metni nasıl okursa okusun, hangi ağızla konuşursa konuşsun, yazacağı her neyse onu, İstanbul Türkçesiyle kaleme almak zorundaydı.

İstanbul Türkçesi başlıklı kitap, Reyhan Çınar’ın kaleminden dökülüp raflardaki yerini aldı. Yerini alır almaz da onu hemen gidip aldım. İçeriğinin ne olacağını, Reyhan Çınar’ı sosyal medyada ve yaptığı çalışmalarla takip ettiğim için biliyordum. Buna rağmen konuştuğumuz ve yazdığımız dil üzerinde benim gibi düşünen, benim gibi şikâyet eden, dile yanlış giren veya yanlış telaffuz edilen sözcüklerden benim kadar rahatsız olan, sahip olduğumuz dilin inceliklerini benim kadar özleyen birinin var olduğunu yeniden görmek; beni zannettiğimden çok daha fala sevindirdi.

Bana her zaman, insanlar seninle konuşurken kim bilir ne kadar rahatsız oluyorsundur, derler. İnsanlarla konuşurken derdim, elbette ki dili nasıl kullandıklarını anlamak değil ama haklılar çünkü yapılan her yanlış, kulağımı tırmalıyor ve fark etmemiş gibi yapmak zorunda kalıyorum. O kadar az sözcük kullanarak konuşuyor ki sokaktaki insanlar, bazen nasıl oluyor da bu kadar az sözcükle birbirimizi anlayabiliyoruz, diye düşünüyorum. Sözcükleri ya yanlış telaffuz ediyorlar ya da yanlış yerde kullanıyorlar.

Araştırmalara göre, Türkçede  616.767 kelime var. Dilimizi çok iyi konuşmak için 1552 kelime bilmemiz gerekiyor. Türkçeyi sonradan öğrenen birine, dili biliyor dememiz için, o kişinin 1000-1100 kelime ile konuşmasını bekliyoruz. Maalesef, bir birey günlük dilde bugün yalnızca 400-600 kelime kullanıyor. Kırsal bölgelerde bu sayı, 60-100 kelimeye kadar düşebiliyor. Nicelik böyleyken niteliği konuşmaya utanıyor insan çünkü bu kadar az kelimeyle konuşurken doğru konuştuğunu zanneden, yanlış yapan o kadar çok insan var ki! Genel olarak da şu kelime ya da ifadelere rastlıyoruz: şey, aynen, ya, günün sonunda, sıkıntı yok, hani, yani, bir durumu okumak… Bazıları sadece bağlaç ama bağlayacak iki kelimesi yok, bazıları belgisiz zamir ki sözcük bulmayanın tutunduğu dal oluyor onlar, bazıları da moda olan ve yerli yersiz kullanılan ifadeler…

Sınıftayken bazı kelimeleri veya ifadeleri özellikle kullanmaya çalışırdım ki dil, çocuklarda kulak dolgunluğuyla biriksin. Çünkü dil, birikim sonucu kendini bulur. Okuyarak, dinleyerek, konuşarak ve yazarak gelişir. Bunların temelinde de düşünce gücü vardır. İnsanı diğer yaratılmışlardan ayıran en önemli özelliği akılsa ve aklın en güzel becerisi düşünmekse o zaman düşündüklerini en doğu şekilde ifade edebilmesi çok önemlidir. Bu da dili bir bütün olarak bilmekle olur.

Yazarın da kitabında Grimm Kardeşler’den alıntıladığı gibi: “Zamanda ne kadar geriye gidilirse dilin daha güzel ve kusursuz hâli bulunur. Günümüzdeki hâline yaklaştıkça çöküş ve bozulma içindeki dilde, gücü ve hüneri yakalamak daha acı verici hâle gelir.”

Dilin en büyük iki özelliği: Güç ve hüner. Ne kadar doğru bir çeviri ve ne kadar yerinde bir kullanım, değil mi? Güçlü, sağlam ve doğru bir dille konuşacak ya da yazacak insan ve anlatmak istediğini karşı tarafa herkes gibi aktarmayacak bunu belli bir özen, dikkat, incelik ve beceriyle yapacak… Yazar da hüner noktasını şöyle açmış kitabın ilerleyen sayfalarında: “İyi bir konuşmacının dikkat etmesi gereken bir başka husus da üslûptur.”

Ne kadar doğru! Bana göre dünya, üslûpla dönüyor. Bu gerçek; mevkii ne olursa olsun veya yaşı kaç olursa olsun, hiç kimse için değişmiyor. Diyeceğinizi doğru diyeceksiniz ve doğru bir tonlama, doğru bir seçim ve tavırla renklendireceksiniz.

Neticede, şahane bir öz geçmişe sahip Sayın Reyhan Çınar’ın önünde böyle bir kitabı kaleme aldığı için saygıyla eğiliyorum. Bir Türkolog ve bu işe kendini adamış biri olarak yaptığımız yanlışları; bölüm bölüm, tek tek ele almayı seçip özellikle gençlerin yolunu aydınlatıyor. Benim gibi bu işe meraklı olan, dünyası dile ve edebiyat ekseni etrafında dönen birinin de kitabı okudukça şahane bir yolculuğa çıkarıyor. Dil, üslûp ve telaffuz üstüne okurunu uzun uzun düşündürüyor:

“İstanbul Türkçesi” sadece kelimelerin değil; terbiyenin, ahlâkın ve medeniyetin hikâyesini anlatıyor.”

Siz de yorumunuzu yapın

Tüm Yorumları Görün